Savaşlar sona erdiğinde, çarpışan taraflardan biri kendini muzaffer ilan etse bile, nihai gerçek şudur: Hangi taraf kendini galip ilan ederse etsin, gerçek bir kazanan yoktur. Hiçbir savaş kazanılmaz, ancak savaşın sefaletinden yararlanan bir şey varsa o da edebiyattır.
Rus edebiyatçıların, drama konusunda özel bir tutkusu var. Bunun sebebi Rusların Napolyon Savaşı, iki yıkıcı Dünya Savaşı, Bolşevik Devrimi, totaliter rejimin dehşeti ve Sovyet gulagları da dahil olmak üzere, tarihleri boyunca onlarca yıllık savaşlar yaşamasıyla ilgilidir.
Özellikle II. Dünya Savaşı, Rus tarihindeki en korkunç savaşlardan biriydi. Gözyaşları, kan, acı ve korku edebiyatın ana sembolleriydi. Tüm bunlara rağmen Rus halkı birbirlerini desteklediler; yaşam hakkı için, dünya barışı için savaştılar.
Bunda edebiyat onlara yardımcı oldu. Rus tarihinde kaydedilen savaşların çoğu bu nedenle edebiyata katkıda bulunan olaylardır.
Bu savaşlar, entelektüel huzursuzluk için bir katalizör görevi gördü. İnsan ıstırabından büyük hikâye anlatıcıları ortaya çıktı.
Trajediler baş gösterdiğinde, Rusya'nın en büyük edebi dehaları duygusal acılarını ucuz votka şişeleriyle değil, büyük dozlarda bilgelikle uyuştururlardı. Hayal kırıklıkları, onları onurlarından yoksun bırakmamış, ruhlarını şekillendirmiştir.
Marcel Proust, "Bir acıdan ancak onu sonuna kadar deneyimleyerek iyileşiriz" diyordu. Hayatını "Kayıp Zamanın İzinde" geçiren yazar, Rusya'ya hiç gitmemişti, ancak Tolstoy ve Dostoyevski'nin anavatanına "daima sadık kalacağına" her zaman vurgu yapardı.
Tolstoy'un kötülüğe karşı şiddet içermeyen direnişi
Rus-Fransız Savaşı, 17. yüzyıldan beri ilk kez Rus İmparatorluğu topraklarında yapıldı. Fransızlar, ulusun kalbi ve ruhu olan Moskova'yı ele geçirdi ve şehrin çoğunu yok etti. Ruslar büyük kayıplara uğramasına rağmen, Rus ordusu sonunda Avrupa'nın ve dolayısıyla dünyanın en güçlü rakibini yenmeyi başarmıştı.
Doğal olarak, bu ulusal bir felaket olarak algılandı! Rusların "Vatanseverlik Savaşı" dediği 1812 Rus-Fransız Savaşı, Rus edebiyatını etkileyen savaşlardan biridir. Rusya tarihinin akışını değiştiren savaş, yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu savaş bağlamında "Rus kimliği ve edebiyatının" gerçek biçimiyle ortaya çıkıyor.
"Titanların Çarpışması" olarak da adlandırılabilecek bir savaştı; iyi ile kötü arasındaki savaş olarak görülüyordu. Rusya'nın Fransa'ya karşı imkânsız görünen zaferi, Tanrı'nın doğrudan müdahalesinin kanıtı olarak algılandı.
Bu savaştan sonra en dikkat çekici yapıt olan Tolstoy'un romanı "Savaş ve Barış"tır. Tolstoy'un destansı romanı, zengin bir tarih ve iyi bir kurgu aracılığıyla, o dönemin doğru bir portresini çiziyor.
Tolstoy "Savaş ve Barış" romanında, "Eğer herkes sadece kendi inançları için savaşsaydı, savaş olmazdı" diye yazmıştı. Aslında, Rus yazar neyden bahsettiğini iyi biliyordu.
"Anna Karenina"nın müstakbel yazarı, edebi yeteneklerinden kaynaklanan borçları ödemek için orduda hizmet etmek zorunda kalacaktı. Kafkasya'da, Kırım'da savaşlara katıldı. Tolstoy, hayat onu sürekli savaşın eşiğine getirse de yazma mücadelesine devam etti.
Tolstoy, "savaşa geleneksel yönünden değil, davul vuruşlarıyla, sallanan bayraklarla ve dörtnala koşan generallerle bakarsınız, savaşın gerçek evresini görürsünüz" der. Savaşın dehşeti Tolstoy'u derinden etkilemiş ve hayatının geri kalanında sürdüreceği pasifist bir tutum benimsemesine neden olmuş ve dini inançlarından ayrılamaz hale gelmişti.
İki yıkıcı dünya savaşı
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, milyonlarca insanın hayatına mal olan savaş, Rusya için bir felaketti. İnsanların umutlarını, hırslarını ve hayallerini yıktı. Rusya, yenilgiden kurtulamayan yaralı bir hayvan gibiydi.
Nobel ödüllü Boris Pasternak, birçok kişi tarafından 20. yüzyılın en dokunaklı, lirik ve güzel romanlarından biri olarak kabul edilen "Doktor Zhivago"da çalkantılı savaşı tasvir etti. Pasternak, yürekten yazdığı I. Dünya Savaşı'nın acımasız gerçekliğine ışık tuttu. Destan, Bolşevikler altındaki yaşamın korkunç gerçeklerine odaklandı.
Pasternak romanında savaşın dehşetini şöyle yazıyor: "Savaş, yaşama suni bir engeldi, bir kopuştu. Devrim birçok engele rağmen patlak veren bir şeydi. Uzun bir iç çekişti. Savaş bittiğinde, herkes yeniden doğdu ve hepimizde değişiklikler oldu."
Savaş, sanki Rus halkının yakasına yapışmıştı. Sırada İkinci Dünya Savaşı vardı. Nazi Almanya'sı, Sovyetler Birliği'ne saldırınca, yeni bir savaş patlak vermişti.
Rus edebiyatı İkinci Dünya Savaşı sırasında zirvelere ulaştı. Savaş yıllarında romantik ve lirik unsurların güçlü kullanımı, semboller ve metaforlar gibi şiirsel araçlarla karakterize edilir.
Rusya'nın en iyi şairlerinden ve ünlü sinemacı Andrei Tarkovsky'nin babası olan Arseni Tarkovsky kendini Moskova'da buldu ve burada diğer yazarlarla birlikte askeri eğitim gördü. Tarkovski orduya katılmaya kararlıydı, ancak askeri sağlık kurulu ona izin vermedi.
Dönemin Sovyet Yazarlar Birliği'ne savaş alanına gönderilmek için yalvaran ondan fazla mektup yazdı.
Tarkovski bir savaşçı olma olasılığının olmadığını görünce savaş muhabiri olur ve daha sonra şu mısraları yazar:
"Asker elbisesinin içinde, silip dudaklarını,
Öper kadını,
Ama bakmaz kadını,
Dışarıda rüzgâr göğe doğru hiddetlenir,
Yüreği kendinden geçerek,
Onu serinletir."
Totaliter rejimin dehşeti
Sovyetler Birliği döneminde, önde gelen yazarlar, savaş sonrası gerçekleri tasvir etmeye çalıştılar. Savaş tasvirine yapılan trajik vurgu, önceki on yılın kitaplarına kıyasla yoğunlaştı.
Tanınmış Rus şair Anna Ahmatova da siyasi huzursuzluğa yabancı değildi. Savaşın bir ülkeye yol açtığı siyasi istikrarsızlığın sürekli kurbanıydı. Ahmatova, tutuklanıp idam edilen kocası şair Nikolay Gumilev'in kaderini acımasızca ezip geçen komünist rejimi asla desteklemedi. Rus halkının faşizme karşı mücadelelerinde manevi desteğe ihtiyaç duyduklarını çok iyi biliyordu. "Requiem" adlı ünlü şiiri kendisini mazlumların sesi yapar:
"On yedi aydır feryat ediyor,
Celladının ayaklarına da kapandım,
Sen hem oğlum hem de felaketimsin.
Her şey sonsuz bir kargaşa içinde,
İnfazını bekleyişim
Daha ne kadar sürecek,
Görkemli çiçekler etrafta, çan sesleri
Koskoca bir yıldız, gözlerimin içine bakarak
Ölümü vaat ediyor gökyüzüne."
(ÖÇ/AÖ)