Bu yasa, tek yanlı, tek sesli "habercilik" normları çerçevesinde egemenleri, büyükleri daha da büyütecek; başta yerel medya olmak üzere "dış"ta kalanların varlık nedenini ortadan kaldıracak.
Gazeteci tek başına
İmza bekleyen yasa, özetle; Medyanın en önemli sorunu sahiplik konusunda varolan özgürlükleri alabildiğine genişletiyor, tekelleşmeye hız kazandırıyor, devamla medya sahiplerine kamu ihalelerine girme şansı veriyor.
Yoruma bağlı kararlarla radyo ve TV'lere 5 milyar liradan 250 milyar liraya kadar uzanan cezalar getiriyor; "gerekli" durumlarda uyarısız lisans iptaline kadar gidilebiliyor.
RTÜK'ün, yıllardır tartışmalı parlamentodan 5 iktidar, 4 muhalefet partili üyeden oluşan yönetiminin yapısını daha korkutucu hale getiriyor: 5 parlamento temsilcisi, 2 YÖK (Yüksek Öğrenim Kurumu), 1 MGK (Milli Güvenlik Kurulu) ve 1 gazeteci temsilcisi.
9 kişilik kurulda tek bir gazeteci varken, demokratikleşme çerçevesinde hep gündeme gelen tartışmalı iki kurum YÖK ve MGK 3 kişiyle temsil ediliyor.
İnternet konusunda ileride karşımıza çıkabilecek yasakçı düzenlemelerin ilk adımı atılıyor.
Sahiden A'dan Z'ye
Bu yazının konusu, yaygın medyada alkışlarla karşılanan, kaosa karşı özgürlükleri getirdiği iddia edilen düzenlemenin en "eğlenceli" ikinci maddesi; "A" ile başlıyor, "Z" ile bitiyor, Parlamento artık medyayı başlık derdinden de kurtarıyor: "A'dan Z'ye özgürlükler!"
Hep birlikte, A'dan Z'ye "olayına" giriyoruz.
a) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı yayın yapılmaması.
"Varlık","bağımsızlık", "bütünlük", "Atatürk ilke ve inkılapları" mevzularının ciddi içerikleri bizi aşıyor; bırakalım. Ne var ki, memleketi adeta Taksim-Bebek hattından ibaret gören yaygın medya bal gibi "bölücülük"ten hüküm giyer.
b) Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları oluşturan yayınlara imkân verilmemesi.
Medyanın görevi belli:Zengini kollamak, yoksulu horlamak, insanları "olumsuz" haberlerde kökenine, dinine, mezhebine, cinsel tercihlerine göre sunup, "olumlu" durumlarda herkesi "Türk" ilan etmek...
Ekselansları 'kazma'
Şu cümleye bakın: "Atatürk'süz bir Türkiye'de, Fransız Senatosu'nun kararına canınızın sıkıldığı yetmiyormuş gibi tutup bir de, "Kim gönderiyor bu 'kazma'ları büyükelçi diye?" sorusuna yanıt aramak zorunda kalıyorsunuz..."
Yukarıdaki cümlenin yazarı Oktay Ekşi , ziyadesiyle "Atatürkçü" bir yaklaşımla, büyük ölçüde birinci maddeye uygun düşmeyi başarıyor, ne var ki ikinci maddeyi ihlal ediyor. Bu ihlali nedeniyle, Oktay Ekşi gibi bir yazardan yoksun kalacağız adeta... Sadece Ekşi de değil, gazetenin yazı işleri müdürü Hasan Kılıç ve hatta icabında Aydın Doğan hakkında bile soruşturma açılabilecek. Hürriyet'i bile kapatırlar valla. Neyse ki, Hürriyet bir gazete, Ekşi'ye düşen bunu televizyonda tekrarlamamak.
c) Yayıncılığın, gerek yayın organı, gerekse hisse sahipleri ve üçüncü derece dahil olmak üzere üçüncü dereceye kadar kan ve sıhrî hısımları veya bir başka gerçek veya tüzel kişinin haksız çıkarları doğrultusunda kullanılmaması.
Yasa, medyaya "baz istasyonlarıyla, enerjiyle, ihalelerle ilgili açık açık haber yapın, önce kendinize sonra da akrabayı taalukata ihanet edin" diyor. Onlar, bu maddeyi tersinden şiar edindikleri için varlar oysa.
A, b ve c fıkraları içeriklerinden de anlaşılacağı üzere özel bir ağırlık taşıyor. Bunlara aykırı yayın yaptıkları iddia edilen radyo ve televizyonlar uyarı yapılmaksızın 1 ay kapatılabiliyor, "suç"un tekrarı halinde lisans iptaline kadar gidebiliyor.
Ailenizin medyası
d) İnsanların dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle hiçbir şekilde kınanmaması ve aşağılanmaması.
Öcalan duruşmalarını düşünün. "Bebek katili" denmeden Öcalan demediler. Bu madde, bunu yasaklıyor, ne yapacaklar?
e) Yayınların toplumun millî ve manevî değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması.
Güzel! Ölçü Türk aile yapısı, kabul. Peki hangi aile; benim ailem mi, karşı komşular mı, yoksa parlamento üyelerinin aileleri mi? Yaygın medya ne yapsın? Burada örnek bir aile şeması sunulsa daha hoş ve de işi kolaylaştırıcı olmaz mıydı?
Tarkan'ı haber yapmalı mı?
f) Özel hayatın gizliliğine saygılı olunması, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında kişilerin özel hayatının yayın konusu yapılmaması.
Yani, Tarkan haberi okumayacak mıyız? Tarkan'ın cinsel tercihleri konusunda bilgi sahibi olmayacak mıyız? Tam bir açmaz; Tarkan haberi versen bir türlü, vermesen bir türlü. Ya gazetenin tirajı düşecek, mali kriz gelecek, ya da okuru Tarkan'dan yoksun bırakmayacaksın; gelsin davalar, tazminatlar!
g) Türk millî eğitiminin genel amaçlarının, temel ilkelerinin ve millî kültürün geliştirilmesi.
Hem küreselleşiyoruz deniyor, hem de yeni icatlar çıkarılıyor; bu medya nerede yan tutsun?
h) Türkçenin; özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanılması; millî birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak çağdaş kültür, eğitim ve bilim dili halinde gelişmesinin sağlanması.
Bir kere son zamanlarda, kural olabildiğince dili bozmak, İngilizce bilmesen bile İngilizce düşünüp Türkçe konuşmak!
Önce ilan-reklam, sonra haber
i) Kişilerin manevî şahsiyetlerine eleştiri sınırları ötesinde saldırıda bulunulmaması, cevap ve düzeltme haklarına saygılı olunması, soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberlerin soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayınlanmaması, saklı kalması kaydıyla verilen bilgilerin kamu yararı ciddî bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanmaması.
Pes doğrusu! Bütün bunlar tersinden yaygın medyada haberi haber yapan asli unsurları değil mi?
j) Yayıncılığın haksız bir amaç ve çıkara alet edilmemesi ve haksız rekabete yol açılmaması, ilân ve reklam niteliğindeki yayınların bu niteliklerinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklanması, bir basın organının özel çabalarla yarattığı ürünün kendi ürünüymüş gibi sunulmaması, ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesine özen gösterilmesi.
Bu durumda, ilan ve reklam bağlantısı hayatımızdan kalkacak, öyle mi? Yaygın medya bunu hep yapar, yapmaya da devam edecektir. Hakkı değil mi?
k) Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimsenin suçlu ilân edilmemesi veya suçluymuş gibi gösterilmemesi; kişileri suç işlemeye yönlendirecek veya korku salacak yayın yapılmaması.
"Yargısız infaz" ancak yaygın medyanın kendisine karşı yapılırsa, "yargısız infaz"dır. Başkaları için yargıya ne gerek? Yaygın medya suçluyu şıp diye anlar, anlatır, ikna da eder üstelik. "Andıç" gazeteciliği rafa mı kalkıyor; az kalsın Akın Birdal ölmüyor muydu?
l) Haberlerin yayınlanmasında tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine bağlı olunması; özgürce kanaat oluşumunun engellenmemesi; haber kaynaklarının kamuoyunun yanıltılmasının amaçlandığı haller dışında gizliliğinin korunması.
İnsan okudukça, çileden çıkıyor, sahiden; yani yaygın medya, büyük medya, egemen medya kalmayacak! Nerede görülmüş bu habercilik anlayışı?
m) Halkı aldatacak, yanıltacak veya haksız rekabete yol açacak reklam yayınlarına yer verilmemesi.
Küreselleşme, özelleştirme, serbest piyasa da güme gidiyor bu durumda, yaygın medya da...
Bizim parti olmazsa
n) Siyasî partiler ve demokratik gruplar arasında fırsat eşitliği sağlanması; tek yönlü, taraf tutan yayın yapılmaması; seçim dönemlerinde belirlenen seçim yasaklarıyla ilgili ilkelere aykırı davranılmaması.
Nerede görüşmüş bu bolluk? Herkesin kendine göre tuttuğu bir takım, bir parti vardır, ona göre yayın yapar. Herkese eşit yer nasıl bulunacak? Adeta, ünlü bir "sanatçı"nın bin bir meşakkatle ele geçirilmiş fotoğrafları yerine sendikal haklar için yürüyen 20 bin kamu çalışanının haberini yap, deniyor.
o) Yayınlarda, mevzuatın eser sahiplerine tanıdığı hakların ihlâl edilmemesi.
Mevzuat ne? Eserin yaygın medyada yer alma onuru neyle ölçülecek?
p) Bilgi iletişim telefonları yoluyla yarışma ve benzeri yöntemlere başvurulmaması ve bunların sonucunda dinleyici ve seyircilere ikramiye verilmemesi veya ikramiye verilmesine aracılık edilmemesi, lotarya yapılmaması, bilgi iletişim telefonları yoluyla yapılacak anket ve kamuoyu yoklamalarının, hazırlık aşamasından sonuçlarının ilânına kadar noter nezaretinde gerçekleştirilmesi.
Sahiden, insanın sinirleri bozuluyor; olacak şey mi bunlar? Neyse ki; yaygın medya bu maddeyi aşacak kadar yaratıcıdır!
Patron hakları bildirgesi
r) Televizyonda bölünür ekran yoluyla ana program ile ilgili veya ilgisiz bilgiler veren konuları işleyen yayınların yapılmaması, çerçeveler veya alt yazı tekniği kullanılarak sürekli yayın yapılmaması, haberde konu ile ilgili olmayan görüntülerin verilmemesi, haberle benzerlik arz eden görüntülerin arşiv niteliğinin belirtilmesi.
Burada da bir tuhaflık yok mu? Bir bakıyorsunuz ekranda insan hakları savunucuları yerlerde sürükleniyor, içiniz kararıyor illa ki, O sırada, bir tatil köyü manzaralarıyla bir ilan ne kadar iyi gidiyor oysa. Buna da izin yok!.
s) Program hizmetlerinin bütün unsurlarının insan onuruna ve temel insan haklarına saygılı olması.
Hangi insan hakları; patronların hakları yetmiyor mu?
t) Yayınların müstehcen olmaması.
Bu müstehcenlik meselesi de biraz tuhaf doğrusu! Neyse bundan "yırtabilirler"; ne olsa izafi..
u) Kadına, güçsüzlere ve küçüklere karşı şiddetin ve ayırımcılığın teşvik edilmemesi.
Bu maddeye uydun mu, haberin tadı da tuzu da reytingi de kaçar! Yaygın medya haber yapamaz.
v) Yayınların karamsarlık, umutsuzluk, kargaşa ve şiddet eğilimlerini körükleyici veya ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı nitelikte olmaması.
Kimi kime karşı kışkırtacak? Hepimiz "Türk", "Müslüman" ve de "Sünni" değil miyiz? Bu maddede bir miktar vesvese var gibi... Yok, bunu sahiden yapmıyorlar!
y) Suç örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerinin yansıtılmaması.
Suç örgütüyse, vereceksin haberi, gireceksin olaya ki herkes görsün, korksun. Yaygın medya "gereğini" yapıyor, maddenin söylediğini değil.
z) Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması.
Benim kızım büyüdüğü için, bu bölümü ilgili anne ve babalara bırakıyorum.
Ekşi-kök, karşı-devrim
Baştaki, "bütünlükler", "bölünmeler", "aile", "milli kültür" gibi "derinlikler" için Türk Ceza kanunu, Terörle mücadele yasası ve benzerleri her an hayatımızda...
Gazeteciler Hak ve Sorumluluklar Bildirgesi, Basın Ahlak yasası gibi metinler de "A'dan Z"deki kimi bölümler için hazırlandı. Ayrıca, onlar hep vardılar da ne oldu?
Yıllardır düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller içinde görülen ilk üç madde dışındakiler gazetecilik standartlarına dönüşe mi işaret ediyor. Ne var ki, bu davete icabet yaygın medyanın bütünüyle içini boşaltır.
Peki sen, ben, biz, "iletişim özgürlüğü", "halkın haber alma hakkı", "tekelleşme" gibi "demode" lafızlarla bu yasaya bu kadar karşıyız da, onlar neden değil? Şeffaflaşan "kötü" kabul edilir mi oluyor?
Şimdi soru şu: Neden Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi, Güngör Mengi, Nuri Çolakoğlu, Güneri Civaoğlu, Hakkı Devrim, Mehmet Tezkan ve daha niceleri okuduklarını anlamıyorlar da medya patronlarının rahatlaması uğruna "şeffaflık" savunuyorlar? Yasaklanan "ihlaller" olmasa yaygın medya olabilir mi?
Tabii ki olay, "akıl" meselesi; yasanın neden çıktığı belli, neresinin işleyeceği, neresinin işlemeyeceği de... Onlar her şeyi bilirler!
(NA)