Türkiye edebiyatının değerli yazarlarından Nedim Gürsel, 5 Mayıs 2009’da Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’nde Doğan Kitap’tan Mart 2008 yılında yayımlanan “Allah’ın Kızları” adlı romanında, “dini değerleri aşağıladığı” gerekçesiyle 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak.
Roman hakkında, ilk yayımlandığı yılda şikayet üzerine yazar hakkında soruşturma başlatılmış ve takipsizlikle sonuçlanmıştı.
Ancak, takipsizlik kararına rağmen Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce sürdürülen şikayet sonrası yazara, “Allah’ın Kızları” romanında “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme ve halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama” suçlamasıyla yeniden dava açıldı.
Türkiye’de, romanlara ve yazarlarına ifade özgürlüğün hiçe sayılarak dava açılması ilk değil şüphesiz, ancak son yıllarda bu olgu vahim bir duruma doğru yol alıyor.
Romanlar ve yazarlarından sonra, bu ülkede roman karakterlerine dava açılması ise, dünyada benzersiz bir emsal teşkil ediyor. Bu da ironik bir biçimde, ulusal bir hukuk skandalı olan bir durumu; tüm dünyada ses getirecek ulusal bir başarı olarak sunuş biçimiyle, “güçlü bir ülkenin, gücünü, yazarlarını mahkum ettirerek ispata gitme yolunda” sıra dışı bir başarı olsa gerek. Kimsenin, Nedim Gürsel’in, ‘Allah’ın Kızları’nda tam olarak bir bütünsellik içinde ne anlattığıyla ilgilendiği de yok.
Allah, kız ve Hz. Muhammed kelimeleri Kuran-ı Kerim dışında yan yana geldiğinde şüphesiz büyük bir korku, öfke ve suçlama yaratıyor bilinçdışında. Ancak, bu bilinçdışı, “halkının % 99’u Müslüman olduğu” sıklıkla vurgulanan bir ülkenin başka bağlamlarda her türlü anti-demokratik eyleme rağmen korunması gereken “laik” yapısını ise, görünmez kılıyor.
Sahi ne anlatıyor Nedim Gürsel ‘Allah’ın Kızları’nda, dava nedeniyle dikkatleri üstüne toplayan başlıkta geçen, kadın ile cinsellik kelimelerini çağrıştıran ‘kız’ sözcüğü ile ‘Allah’ kelimesinin yan yana gelmesinin ötesinde?
"Allah’ın Kızları"
Gürsel, Hz. Muhammed’in yaşamından yola çıkarak, İslam’da inanç, şiddet ve kurban temalarını tartışmaya açıyor. Ama ondan önce, romanı davalık eden unsurlardan biri olarak, Arapların İslam öncesi döneminde Kabe’de tapınılan dört büyük kadın putun isimlerinin romanda bölüm başları olarak yer alması mesele ediliyor. Uzza, Manat ve Lat, geçmişte tapılan kadın figürleri olarak romanda yer alırken, farklı hikâyelerle kurulan roman örgüsü, yazarın kendi dedesinin ve babasının yaşam öykülerini, Hz. Muhammed’in doğum öncesinin babası ve dedesi tarafından anlatımıyla bağlanıyor.
Asuman Kafaoğlu Büke’nin, 4 Nisan 2008’de Dünya Gazetesinin Kitap Eki’nde yayımlanan “Allah’ın Kızları” yazısında belirttiği gibi, Gürsel, romana eklenen derviş öyküleriyle romanı, tasavvuf dışı bir anlatımla, iç içe geçmiş insan öykülerine bağlayarak aslında din, birey ve arayış meselelerini konu ediyor. Bu bağlamda bir arayış olarak din olgusunu ele alan Gürsel için sanırım asıl mesele, yolundan sapan ve karanlığa saplanan her arayışın sonunda, insanın bir ömürlük yolculuğunda sorguladığı evrensel değerlere geri dönüş.
Bu geri dönüşün esasını da, insanın, inanç ve şiddet olgularına bakışı belirlerken, inancı her ne olursa olsun insanlığa merhamet ve iyilik için gönderilen bir dinin kurumsallaştıkça insandan uzaklaşmasını eleştirmek oluşturuyor. Yazar, İbrahim peygamberin oğlunu kurban etme öyküsü ile yazarın çocukken şahit olduğu bir kurban törenine karşı hissettiği çocukça ama insani duyguları, Muhammed’in, babasının küçük bir çocukken kurban edilmekten kurtuluş öyküsü ile birleşiyor.
Farklı öykülerle tekrarlanan kurban temasının, İslam’da şiddet gibi büyük bir kavramın temeline inilerek, inanç ve şiddet arasındaki bağı uygarlıkların toplum öncesi yaşamlarında yer edinen şiddet, totem ve tabu konularıyla birlikte ele alınması ise, yaşamın rastlantıya bırakılmayacak kadar değerli olduğunu gösteriyor. Kurban, İsmail ve şiddet kelimeleri ilk defa Nedim Gürsel’in kullandığı kelimeler değil elbette ama ilk defa İslam’da kurban, çocuk ve şiddet kelimeleriyle onun romanın da anlatımı, İslam felsefesi ve inanç kavramları adına muazzam bir eleştirel bakış.
İfade Özgürlüğü ve Diğer Müslüman Ülke Yazarları
Müslüman ülkelerde İslam’ın tartışılması ise, yeni bir durum değil. Biz ülkece, İslam, Allah ve kadın kelimelerini duyduğumuz da ya da bir romanda yan yana gördüğümüzde büyük bir tepkiyle eleştirel düşünceye ve ifade özgürlüğüne karşı çıksak da, İslam ülkeleri İslamiyet’i ve Müslümanlığı tartışarak koruyor aslında.
Faslı bir yazar ve sosyolog olan Fatima Mernissi’nin, İslam, Hz. Muhammed ve kadın hakları konusunda yazdığı pek çok roman ve akademik çalışama da buna örnek gösterilebilir.
Benim, 90’lı yılların ortalarında kitaplarını Türkçe’de kolaylıkla bulabildiğim Müslüman bir ülkenin feminist kadın yazarı olarak Fatima Mernissi’nin romanlarından belliğimde kalanlar, Gürsel’in romanından çok daha ağır eleştiriler içerdiğiydi.
İslam’da kadının ve cinselliğin eş zamanlı bastırılışına dair. Mernissi, “Peçe ve Erkek Elit: İslam’da Kadın Haklarının Feminist Yorumu” adlı kitabında, Arap ülkelerinde İslamiyet’le beraber sona ermeyen kadın düşmanlığı geleneğini detaylarıyla incelerken, Hz. Muhammed’in hadislerine başvurarak, onun, yaşamını bir lider portresi olarak nasıl kurguladığını da anlatır.
Hz. Muhammed’in genç eşi Ayşe’nin, politik gücünü onun ölümünden sonra da sürdürdüğünü kitabına ekleyen Mernissi, buna rağmen İslam’da kadın hakları konusunda varılan noktayı cesurca tartışmayı sürdüren Faslı bir feminist olarak yaşamını, Fas mahkemelerinde yargılanmadan sürdürüyor. Bu bağlamda, Nedim Gürsel’in romanına açılan dava, ısrarla Türkiye’yi, ‘roman karakterlerini yargılayan bir ülke’ konumuna hızla yükselttiğini fark etmeyen Türkiye’nin kendi ‘darbeli’ demokrasi tarihi içerisinde değerlendirilmesi gerekilen sıra dışı bir ‘dava’ olarak hafızalara girdi bile.
Fransa’da, aralarında Nobel ödüllü yazarlarında bulunduğu bir grup aydının Gürsel’i desteklemek için yazdıkları açık mektup ise, yazarın tüm dünyada ‘ifade özgürlüğü’ bağlamında yargılandığını hatırlatıyor. Kısacası, bu bir İslamiyet’i aşağılama davası değil, bir Türkiye klasiği olarak ‘düşünce ve ifade özgürlüğü’ne karşı açılan bir dava. Takdir kamuoyu vicdanının! (YK/EÖ)
* Nedim Gürsel, “Allah’ın Kızları”. İstanbul: Doğan Kitap, Mart 2008, s. 288.