Doğu ve Batı Avrupa'da kurumsal ve toplumsal boyutta ırkçılığa ve ayrımcılığa en yaygın maruz kalan ve en kötü koşullarda yaşam süren azınlıkların başında Romanlar geliyor.
Bu denli ayrımcılığın, maruz kalanları protesto ya da isyana itmediği nadir gruplardan biri yine Romanlar.
Bu durum şaşırtıcı görünse de; çok dağınık yaşamaları, hâkim sınıftan hak talep edebilecek kültürel sermayeden yoksun olmaları ve otonomi ya da bağımsızlık gibi bir politik gündemlerinin olmaması bir azınlık hareketi olarak örgütlü mücadelelerini sınırlıyor.
Avrupa'da ekonomik kriz ve güvensizlik ortamında Romanlara karşı ırkçı saldırılar artarken, Avrupa Birliği'nde konu masaya yatırılıp raporlar hazırlanıyor. Öte yandaysa, en gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri de dâhil, çoğu Doğu Avrupa ülkesinde Romanların yaşam koşullarını kötüleştirici kararlar ve yasalar yarışırcasına hayata geçiriliyor.
Türkiye'de hükümetin açılımlarından birine adları verilmişse de, bu açılım Romanların hak arayışlarının bir sonucu olmaktan ve bu taleplere cevap vermekten çok uzak siyasi çıkarlara hizmet edeceğe ve rantçılar için güzel sonuçlar yaratacağa benziyor.
Avrupa'da Roman ayrımcılığı
Romanların toplumsal ve kurumsal boyutta en yoğun maruz kaldığı, ekonomik ayrımcılık: Avrupa'da Romanlar insanca yaşayabilmeleri için gereken çalışma ve ücret kazanma hakkından yoksun bırakılıyor.
Romanların işsizlik oranı, Doğu ve Batı Avrupa'da yüzde 80-90 düzeyinde. Buna gerekçe olarak kalifiye olmamaları, eğitim seviyelerinin düşük olması gösteriliyor. Romanlar dağınık şekillerde, getto tarzı çok düşük standartlı barınaklarda yaşıyorlar.
Tahliye ve sınır dışı kararlarının muhatabı yine en yaygın olarak Romanlar. Eğitim ve sağlık hizmetlerinden faydalanmalarına izin verilmiyor. Politik hakları da yok; yani kısaca vatandaşlık haklarından mahrum "vatansız insanlar" olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Vatandaşlıktan mahrum bırakılmalarına sebep olarak vergi ödememeleri, göçer olmaları ve ülkenin suç oranını yükseltmeleri gösteriliyor. Oysa tüm bu sebeplerin ön koşullarını aynı hâkim ideoloji onları en kötü koşullarda yaşamaya iterek yaratıyor.
Önyargıların üzerine inşa edilen ve bu önyargıların kendini her seferinde haklı göstermesini sağlayan bu kendinden menkul sistem, Romanları toplumun en alt sınıfına hapsediyor.
Toplumsal önyargılarca zaten pis, tembel ve suça meyilli olmakla suçlanan, dışlanan ve ırkçı saldırılara maruz kalan Romanlar kapitalist devletin ideolojik aygıtlarınca kurumsal olarak da ayrımcılığa maruz bırakılıyor.
Romanlar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yugoslavya'da soykırıma uğramış, Çekoslovakya'da 1970'ler ve 1980'ler boyunca kısırlaştırılmış. Eğitim seviyesi ve okur-yazarlık oranları oldukça düşük.
Eğitim hakkı sağladığını iddia eden Ukrayna, Slovakya, Çekoslovakya'da Roman çocuklar sadece zihinsel engelliler için yapılan özel okullara alınıyor, hatta Slovakya'da zihinsel engelliler için yapılan okullardaki çocukların yüzde 80'i Roman.
İtalya'da güvenlik gerekçesi ile İtalyan olup olmadıklarını anlamak için parmak izi almak, zorla yaşadıkları yerlerden tahliye ve sınır dışını da içeren yasalar 2007'de çıkarıldı. Bu yasanın yarattığı ırkçılık havasında, 2008 boyunca Romanlara karşı evlerini yakma gibi çok sayıda ırkçı saldırı düzenlendi.
Şubat 2009'da İskandinav ülkeleri, Fransa ve İsviçre, ülke sınırlarındaki Romanları ırkçı uygulamalarıyla ünlü Kosova'ya zorla geri göndermek için bir anlaşma imzaladı.
Ve Türkiye
Türkiye'deki Romanların durumu Avrupa'dakilerden çok farklı değil. Toplumun en alt sınıfını oluşturuyorlar.
Türkiye'de Avrupa'da olduğu gibi Sulukule'de Romanlar, belediyelerinin verdiği rant kararları doğrultusunda yüz yıllardır yaşadıkları mahallelerinden bir çırpıda tahliye edilebiliyorlar. O mahaller Romanlardan temizlendikten sonra villalarla donatılacak.
Barınma sorununun dışında, en önemli sorun işsizlik. Birçoğu, sadece Roman olmaktan dolayı işe alınmamaktan yakınıyor. İş konusunda talihi yaver gidenler ise çoğunlukla en vasıfsız ve düşük ücretli işlerde çalışıyor, çünkü Romanların eğitim seviyeleri ve okur-yazarlık oranları çok düşük.
Bazı ilköğretim okulları hâlâ, "okul aile birliği üyeleri çocuklarına kötü örnek olur ya da zarar verir diye Roman çocukları okulda istemiyor" gerekçesi ile Roman çocukların kayıtlarını yapmamak için direniyorlar. Kayıtları yapılan "şanslı" çocuklarsa her olayda ilk suçlananlar ve yargısız infaz edilenler, bazen de okula gelmezse tüm derslerden geçirileceğinin garantisi verilenler oluyorlar.
Kimlikleri olmadığından eğitim ve sağlık dâhil her tür hizmetten ve haktan mahrum bırakılanların oranı da azımsanacak gibi değil. Roman çalıştayında kimlikleri Başbakan tarafından teslim edilen aileler bunlardan sadece birkaçıydı.
Gerek mevzuatın, gerekse de memurların çıkardığı zorlukların üstesinden gelmeyi becerememek, Romanların kimlik edinememelerinin temel nedeni.
Abdi İpekçi Spor Salonu'ndaki 'Roman Buluşması'nı değerlendirecek olursak, öncelikle Romanların kalabalık katılımının altında yatan nedenlerin ilk kez muhatap alınmış olmalarının yarattığı olumlu hava ve buluşmaya gelen Romanlara kişi başı verilen 100 TL "harçlık" olduğunu görüyoruz.
Bu buluşma görsel ve yazılı medyaya yansıyan "göbek attılar", "en şugar buluşma" gibi Roman gerçeğinin üstüne "eğlenceli" bir perde çeken görüntülerden ibaret değil elbette.
Başbakan yüz yıllardır yaşadıkları mahallelerden rant kaygısıyla tahliye edilen Romanlara, belediye tarafından yıkıntıya dönüştürülen evlerinin resimlerini göstererek "Bakın buralarda yaşıyordunuz" diyebiliyor.
15 yıl süreyle ayda 275-425 TL ödeyerek sahip olabilecekleri şehrin dışında Taşoluk'ta inşa edilen TOKİ yapılarının resimlerini göstererek de "Sakın karşı çıkmayın da TOKİ size 100-120 TL taksitle ev yapsın", diyebiliyor.
Hâlbuki Taşoluk'taki TOKİ projelerinin dayatıldığı Sulukuleli Romanların, ayda 275-425 TL'lik taksiti ödeyemediklerinden ilk yıllarını doldurmadan TOKİ evlerini devredip Sulukule çevresine geri döndüklerini ve yaşam standartlarının önceye göre çarpıcı şekilde düştüğünü biliyoruz.
İnsan Hakları- Sulukule Platformu Örneği
Romanların kendi insan haklarını savunabilecek bilgi ve bürokratik engelleri aşmak için gereken kültürel sermayeden yoksun olduğu düşünüldüğünde, gönüllü insan hakları savunucularının oluşturduğu platformların çalışmaları onlar için hayati önem taşıyor.
Gönüllülerden oluşan bu platformlardan biri Sulukule Platformu.
Platformun çeşitli meslek gruplarından oluşan gönüllü üyeleri, kısıtlı imkânlarla Romanların öncelikle barınma ve eğitim hakları için büyük mücadeleler veriyorlar.
Evlerinden edilmiş Roman çocukların alt sınıf cenderesinden kurtulabilmeleri için ilköğretim kurumlarında kaliteli bir eğitim alabilmeleri, sanatsal etkinliklerle yıkımın ve tahliyenin etkilerinin azaltılması ve barınma koşullarının düzeltilmesi için ellerinden gelenin fazlasını yapıyorlar.
Toplumsal önyargıları henüz kıramasa da, kurumsal ayrımcılığın önüne geçebilmek için sivil girişimlerin varlığı şart. Çünkü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'nın vermeyi kabul ettiği yardımı alabilmek için bankada hesap açtırmak gibi orta sınıfa göre oldukça basit bir işi bile yapabilecek kültürel sermayeden yoksunlar.
Banka güvenlik görevlisinin terslemesi ve aşağılaması "Banka bize hesap açmayı kabul etmiyor" diye düşünüp gerisin geriye dönmelerine yol açabiliyor.
Evet, bu ülkede hak savunabilmek için orta sınıf kültürel sermayesine sahip olmak gerekiyor. Romanlar bu sermayeden yoksun bırakılmışlar; yoksun bırakıldıkları için asimile edilememişler, asimile edilemedikleri için de yoksun bırakılmışlıkları artarak sürmüş.
Okuldan da, 200 yıldır oturdukları mahalleden de atılırlarken çaresizlikten başka sığınakları yok.
Umuyoruz ki bu çocuklar, çaresizlik ve yoksunluk sarmalından çıkıp, sadece kendi haklarını değil benzer şekilde ayrımcılığa maruz kalan insanların haklarını arayabilecek yeteneklere sahip olacaklar. Oyunun kurallarını öğrenecek ve sadece oynamakla yetinmeyip kuralları değiştirmek için de mücadele verecekler.(AH/BB)