Sözler anlamlarını insandan alır...
Sözlerin anlamlarını çalanlar da insanlar olur yazık ki.
Nasıl ki vicdanın her insanda olmadığını anlamak, nasıl ki insafın doğal bir meziyet olmadığını fark etmek, nasıl ki utanç hissinin bir kenarda çürüdüğünü görmek ve nasıl ki bir an bütün bunların karşısında söyleyecek laf bulamamanın yarattığı o sessizlik, anlamlarını çalıyor sözlerin...
İşte şimdi Roboski, sözlerin anlamları insanlığın enkazının altında yeniden gün ışığına çıkmayı beklerken, bizler için ağız dolusu keder, ağız dolusu serzeniş, ağız dolusu acı. Roboski, ağız dolusu bir sessizlik...
Biz bu ülkede dünyaya gelmiş olanlar, hep bir katliamın, hep onlarca, yüzlerce katliamın izlerinin üzerinde yürüdük hayatı. Ölümün tarihsel bir "istatistik" olduğuna inandırıldı çoğumuz. "Zamanın koşulları", "siyasi konjonktür" gibi korkunç lafların peşine takıldılar.
Diğerlerimiz ne olup bittiğini öğrenmek için bile çok çaba harcadık. Kürt kimdi, Ermeni kime denirdi, Süryani de ne olaydı, Alevi nasıl bir şeydi, madem yol üstündeki her tepeye "Ne mutlu Türküm diyene!" yazılmıştı, o halde bizim köyün adı neden Türkçe değildi, Dersim neresiydi, her gün önünden geçilen kışlaya adını veren ve böyle olduğuna göre belli ki büyük işler başarmış olan Orgeneral Mustafa Muğlalı da kimin nesiydi, bazen neden sessizlik oluyordu düğünlerimizde, o ağabey, şu abla şimdi neredeydi ve neden...?
Roboski son perde
Vicdanlarımızla yüzleşmeye, çocuklarımızın bu soruları sormaya gerek duymadan büyümelerine izin vermiyor bu ülkenin vicdanını kaybetmişleri. Dur durak bilmeden sorular, bedeli insan canı olan sorular yaratmaya devam ediyorlar. Roboski bunun son perdesi, şimdilik.
Bir gün, mesela yarın, çocuklarımız, kardeşlerimiz, öğrencilerimiz, komşumuzun meraklı oğulları, kızları, "Roboski de neresi? Orada ne oldu?" diye soracak olursa vereceğimiz cevapları şimdiden düşünmekte yarar var. Kendi adıma vereceğim cevap şu:
Devletin savaş uçakları, köylerinin birkaç kilometre ötesinden birkaç paket sigara getirerek satmaya çalışan çoğu senin gibi çocuk olan 35 sivili bombalayarak öldürdü.
Medya sustu, herkes hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştı. Devleti yönetenler olaydan bir gün sonra, "Kaza oldu, tazminatı neyse veririz" diye açıklama yaptı.
Sivillerin katledildiği saldırıyla ilgili "sivil" bir mahkeme, "Bizim işimiz değil. Madem askeri uçaklar öldürdü, o halde askeri mahkeme ilgilensin" kararı verdi.
Milletin meclisinde yalandan komisyonlar kuruldu; olayı araştırmaya gerek olmadığına karar veren komisyonlar... Derken askeri mahkeme, "takipsizlik" kararı vererek olayı örtmeye çalıştı. Yani dedi ki kardeşim, evladım, arkadaşım; "Bu olay, yargılanmasına gerek olan bir şey değildir!"
Yanıt bizde
Cevapların bundan sonrasının nasıl olacağını belirleyecek olanlar bizleriz. Roboski'nin hesabını sormaya, unutmamaya, kaybedilen, parçalanan canların her birini devletin acımasızlığının sembollerinden saymaya devam edersek soruyu soran o çocuk, bu korkunç hikâyenin sonunda belki biraz olsun nefes alabilecek. Aksi halde bizim toplumsal, kolektif travmamızın küçük bir ortağı haline gelecek.
Vicdansızlık, vicdana sarılma iradesini gösterebilmiş olanın muhayyilesini aşıyor, kendi kurallarını, ölümün, kanın, duygu yoksunluğunun kurallarını yazıyor. Hâlâ şaşırıyor olabilmek büyük bir erdem bu yüzden. Şaşkınlıkla sözler anlamlarını yitirdiğinde sözsüz çığlıklar anlam kazanır. Çığlık atmak, atılan çığlıklara ortak olmak zamanı. Haykırarak yüzlerine vurmak lazım:
Roboski'nin altında kalacaksınız!
Bir çığlık kulaklarınızı sağır edecek!
Bir çığlık, olmayan kalbinizin göğsünüzde bıraktığı boşluğa dolacak ve hiç çıkmayacak!
Bir çığlık, dünyada kötülük etmek için ardına saklandığınız bütün duvarları delecek, dünyada kötülük etmek için işgal ettiğiniz bütün alanları dolduracak!
Onlar ki son çığlıkları duyulmadı sanıyorsunuz, onların o çığlığıdır işte insan kalmak isteyenlere en anlamlı ses olacak. (MÇ/HK)