Dört yılda bir düzenlenen dünyanın en büyük spor organizasyonu Olimpiyat Oyunları, bu sene Brezilya’nın Rio da Janerio kentinde düzenlendi. 42 farklı spor dalında düzenlenen 306 farklı yarışmanın sonunda tam 2,102 madalya sahibini buldu.
Rio 2016 sona erdiğinde ülkeler sıralamasında beklenildiği gibi Amerika Birleşik Devletleri 121 madalya ile açık ara birinci olurken, ikincilik için kıyasıya bir mücadele yaşandı. Toplam madalya sayısında 67 madalya (27 altın) ile Büyük Britanya ikinci olmayı başarırken, üçüncü sırayı toplamda 70 madalya (26 altın)* ile Çin Halk Cumhuriyeti aldı. Organizasyona kısa bir süre kala patlak veren büyük bir doping skandalı yüzünden birçok sporcusu ceza alan Rusya ise 56 madalya ile ancak dördüncü sırada yer alabildi. İlk beşe giren son ülke ise 42 madalya ile Almanya oldu.
Her ne kadar rakamlar bize bir fikir veriyor olsa da, aslında Olimpiyat Oyunları’nın her daim sporseverlere sağladığı en büyük kazanç yarattığı kahramanlar ve bazen onlarca yıl kıralamacayacak olan rekorlarıdır. Ancak ne yazık ki Rio 2016, organizasyon öncesinde ve sırasında müsabaka dışı etmenlerin gereğinden fazla ön plana çıktığı bir etkinlik olarak da hatırlanacak.
Güney Amerika’yı saran Zika virüsü, bazı sporcuların oyunlar sırasında silahlı soyguna uğramaları, oyunların başlamasına günler kala sahil voleybolu maçlarının yapılacağı plaja vuran ceset parçaları ve sporcuların oyunlar boyunca kaldığı Sporcu Köyü’ndeki altyapı eksiklikleri zaman zaman atletlerin başarılarını gölgede bırakır nitelikteydi. Biz gene de bunları bir kenara bırakalım ve sportif anlamda Rio’nun mirasından biraz bahsedelim.
ABD Hegemonyası
Rio 2016’yı tek kelimeyle hatta üç harfle bile özetleyebiliriz: ABD. Amerika Birleşik Devletleri, en kalabalık sporcu kafilesi olarak katıldığı Rio’da beklenildiği gibi en çok sayıda madalyanın da sahibi oldu. Ancak bu başarıyı yalnızca rakamlara indirgemek büyük bir haksızlık olacaktır.
Her ne kadar takımın göz bebeği, beş altın bir gümüş madalya kazanarak toplamda 28 madalya ile kırılması güç bir rekora imza atan yüzücü Michael Phelps olsa da, medyanın ve halkın göz bebeği konumuna gelen 19 yaşındaki yüzücü Katie Ledecky oldu. Kazandığı dört altın ve bir gümüş madalya ile aynı zamanda ABD'li kadın sporcuların toplamda kazandıkları 61 madalyaya büyük bir katkıda bulundu. Eğer ABD'li kadın sporcular Rio’da ayrı bir ülke olarak yarışsalardı, Büyük Britanya ve Çin’in ardından üçüncü sırayı alacaklardı.
Tabi kadın sporculardan bahsettiğimizde Rio 2016’ya damga vuran bir başka sporcuyu atlamak da olmaz. Cimnastik sporunda dört altın ve bir bronz madalya kazanan ABD’li Simone Biles Rio’nun en çok konuşulan bir başka ismiydi. Özellikle denge kalası branşında neredeyse düşme noktasına gelmesine rağmen toparlayıp bronz madalya kazanması en çok konuşulan hikayelerden biri olacaktı.
ABD’li sporcuların kazandıkları tüm madalyaları burada tek tek saymak mümkün değil. Ancak yüzme alanında olduğu gibi ABD ekibinin domine ettiği bir başka spor dalı olan basketbola da değinmek gerekir. ABD Erkek ve Kadın Basketbol takımları tıpkı Pekin 2008 ve Londra 2012’de olduğu gibi rahatça altın madalyaya ulaştılar.
Dominasyon Oyunları
ABD’nin yüzme ve basketbolda yakaladığı başarı yüzdesini yakalayan hatta daha da ötesine geçen bazı ülkeler de var. Örneğin Rio 2016’da erkek ve kadınlarda tekler ve takım olarak bütün maçlarını kazanan ve %100 başarı oranı yakalayan Çin Halk Cumhuriyeti masa tenisi takımı. 2008 Pekin’den beri tüm kategorierde altın madalyaya ambargo koyan Çinli sporcular, Rio’da da erkeklerde Ma Long ve kadınlarda Ding Ning önderliğinde tüm altın madalyaları kazandılar.
Çin takımının tarihsel olarak başarılı olduğu bir başka spor dalı olan atlama sporunda da Rio’da bir sürprizle karşılaşmadık. Sekiz branşta yarışılan atlama müsabakalarında yedi altın, iki gümüş ve bir bronz madalya kazandı Çinli sporcular.
Rio'nun dikkat çeken selfisi
Madalyalara ambargo koyma konusu açıldığında Güney Kore’nin okçuluk branşındaki hegemonyasını da atlamamak gerekli. Erkek ve kadınlarda tekler ve takım yarışmalarında tüm altın madalyaları kazandı Güney Kore ekibi.
Ancak bu başarı kadar hatırlanacak bir başka olay ise cimnastik eleme müsabakaları devam ederken Kuzey Koreli Hong Un-jong’un Güney Koreli cimnastikçi Lee Eun-Ju ile çektiği selfie’ydi. Uzun yıllardır savaş halinde olan bu iki ülke sporcuları arasında yaşanan sıcak anların ülkeler arasındaki buzları eritmede mi kullanılacağı yoksa ateşi daha da mı harlayacağı ise merak konusu.
Rio 2016’da bir sürprize imza atan takım ise Özbekistan boks takımı oldu. Sovyet Rusya’nın dağılmasının ardından 1996 Atlanta ile bağımsız olarak ilk defa Olimpiyat Oyunları’na katılan Özbekistan, Rio’ya gelene kadar boksta toplamda bir altın ve altı bronz madalya kazanabilmişti. Rio’da ise üç altın, iki gümüş ve iki bronz madalya kazanarak bokstaki toplam madalya sayılarını bir anda ikiye katlamış ve bir ekol olma yolunda ilk adımı atmış oldular. 2020 Tokyo’da bu başarılarını sürdürebilecekler mi, göreceğiz.
Rekorlar kırılmak içindir
Her Olimpiyat’ta merakla beklenen hususlardan biri de hangi Olimpiyat ve dünya rekorlarının kırılacağı konusudur. 65 Olimpiyat rekoru ve 19 dünya rekorunun kırıldığı Rio bu anlamda doyurucu bir Olimpiyat oldu diyebiliriz.
Yüzme sporu toplamda kırılan 20 rekor ile bu anlamda lider olurken, bu sporu kırılan 18 rekor ile atıcılık, 11 rekor ile halter, 10 rekor ile atletizm ve 9 rekor ile pist bisikleti takip etmekte. Rekortmenler arasında öne çıkan isim ise hem 400 metre serbest yüzme hem de 800 metre serbest yüzmede kırdığı olimpiyat ve dünya rekorlarının sahibi olan Katie Ledecky oldu.
Bu rekortmenler arasında ülke olarak bizi de yakında ilgilendiren bir tanesi var. 2000 Sidney’de 305,5 kilogram kaldırarak dünya rekoru kıran Halil Mutlu’nun rekorunu 307 kilogram kaldırarak kıran Çinli sporcu Long Qingquan böylece Türkiye’nin olimpiyat rekortmenlerinden birisini daha tarih sayfalarına eklemiş oldu.
Türkiye: Hayal Kırılıklığı
Halil Mutlu’nun rekorunun kırılması bir yana üke olarak ne yazık ki hevesimiz de kırılmış durumda. Ülkemizin içinden geçtiği bu zor dönemde 103 sporculuk bir kafileyle yola çıkan olimpiyat takımımız toplamda sekiz madalya alarak gene beklentilerin altında kalmış durumda.
Bu madalyalardan tek altın olanı ise 125 kiloda yarışan güreşçimiz Taha Akgül'den geldi. Tabii ki 103 sporcuyla temsil edilmek de başlı başına bir başarı sayılmalı ancak alınan madalya sayılarının ülke nüfusü ve ekonomik büyüklük ile orantıladığımızda ciddi sıkıntılarımız olduğu da aşikar. Resmi rakamlara göre toplam madalya sayısında 34. ve altın öncelikli sıralamada 41. olan Türkiye, madalya sayıları nüfus büyüklüğümüz ile orantılandığında 65., benzer şekilde gayri safi yurtiçi hasıla rakamlarıyla orantılandığında ise ancak 68. olabilmekte.
Öte yandan ülkemizin Rio 2016 serüveninde güzel hikayeleri de var. Madalya kazanamasalar da ilk kez tenis sporunda Türkiye’nin adını duyuran Çağla Büyükakçay, bir okçuluk müsabakasını televizyon karşısında heyecanla izlememizi sağlayan 17 yaşındaki Mete Gazoz ve gerçek anlamda bir son saniye basketiyle çeyrek finalde İspanya’ya elenmemize rağmen her zaman olduğu gibi gönüllerimizde taht kuran kadın basketbol takımımızın kaptanı Nevriye Yılmaz olimpik ruhun bizler adına güzel birer yansıması oldular.
Olimpik Miras
Son olarak, Olimpiyat Oyunları’nın performans odaklı olduğu kadar sosyal bir birleştirici güç olduğunu da hatırlatan bir hikaye ile bitirelim.
16 Ağustos Salı günü koşulan 5,000 metre kadınlar eleme müsabakasında iki sporcu hiç unutulmayacak bir sportmenliğe imza attılar. Yarışın son turlarına girilirken Yeni Zelandalı koşucu Nikki Hamblin bir anda kendini yerde buldu ve daha ne olduğunu anlamadan bir el omzuna dokunarak ona kalkmasını ve yarışı bırakmamasını söyledi.
Bu el, Hamblin’e takılarak kendisi de düşen ABD’li atlet Abbey D’Agostino’nun eliydi. D’Agostino, Hamblin’i kaldırdı ve onu yarışı bitirmesi için motive etti ancak aslında dizini ciddi şekilde sakatladığının henüz farkında değildi ve birkaç adım sonra dizine basamayacağını anlayarak kendini yerde buldu.
Aradan yalnızca birkaç saniye geçmiş olmasına ve Hamblin yarışa geri dönerek finale kalmak anlamında bir şansı olmasına rağmen yere yığılan D’Agostino’yu yalnız bırakmayacak ve bu sefer de Yeni Zelandalı sporcu ABD’li sporcuyu yarışa devam etmesi için teşvik edecekti. Hamblin ve D’Agostino yarışı bu şekilde sondan ikinci ve sonuncu olarak tamamlayacak ancak finiş çizgisini geçtiklerinde birbirlerine sarılarak yaşadıkları bu anı kutlayacaklardı.
Sportif olarak finale kalamamış olsalar dahi bu özel durumu değerlendiren Uluslararası Olimpiyat Komitesi, olimpik ruha uygun davranacak ve iki sporcuyu da final yarışına dahil ettiğini ve 5,000 metre finalinde madalya için koşabileceklerini açıklayacaktı. D’Agostino’nun dizinde ciddi bir sakatlık olduğu ortaya çıkacağı için bu şansı değerlendiremedi ancak Hamblin finalde koşma imkanı buldu.
İki kadın olimpiyatlarda altın, gümüş ya da bronz bir madalya alamasa da Olimpiyat Komitesi tarafından centilmekleri için Pierre de Coubertin madalyası ile ödüllendirildi. Bu prestijli madalya olimpiyat tarihinde sadece 17 kez verildi. Bizlere düşense bu hikayeyi nesilden nesile anlatarak olimpik ruhun sportif ve ekonomik başarıların gerisinde kalmamasını sağlamak olmalıdır. (EG/NV)