Geriye dönüp bakıyorum da, Rıfat Dağ’ı tanıyalı 25 seneyi devirdiğimi fark ediyorum. 12 Eylül'ün olanca zalimliğiyle boy verdiği senelerdi. Yanında bir grup “idealist” insanla Diyarbakır’da kalkınma politikaları üretiyor ve Lice’nin, Kulp’un, Karacadağ’ın dağlarında, köylerinde çalışmalar yapıyordu.
Fırsat buldukça ülkenin hâl ve ahvali üzerine sohbet ediyorduk Rıfat Dağ’la. Bölgenin yabancısı değildi. Elazığ’ın merkeze yakın köylerindendi. Diyarbakır’ın, Rıfat Dağ'ın dünyasında ayrı bir yeri olduğunu görmüştüm. Düşündüklerini hayata geçirmekle örtüşen bir tarafının olması bir şehirle illiyet bağı açısından Rıfat Dağ’la Diyarbakır’ı örtüştürüyordu adeta.
Halı, kilim dokutmak, kaşar ve örgü peynir ürettirmek, volkanik Karacadağ’da taş toplatıp bitki çeşitliliği üzerine araştırmalar yaptırmak, bölgenin bir zamanlar ipek böcekçiliği merkezi olduğunu tarihten bilerek ipeği yeniden bölgenin gündemine taşımak için çaba göstermek, bölgeye uygun kalkınma modelleri konusunda yine bölge insanı ile birlikte kafa yormak! Bütün bunlar ve daha da ötesi Rıfat Dağ’ın derdiydi o yıllarda Diyarbakır’da…
Bu denli Diyarbakır ekonomisi ile toplumsal ve siyasal hayatıyla ilgili birine “Neden bu denli Diyarbakır’la ilgilisin. Başka şehirler de önemli” deyip kimi şehirlerle Diyarbakır’ı kıyaslamaya kalkan bir gazeteciye; “Bırak Allah aşkına! O sözünü ettiğin şehirde süpürge otu bile yetişmez. Sen nasıl Diyarbakır’la karşılaştırırsın. Bu şehirde, Diyarbakır’da, her şeyden evvel insan var insan!” diyendi ve tanığı da bendim Rıfat Dağ’ın…
Günlük 40 bin yumurta üreten tesisi, o akıl edip de bir girişimciye kurdurtmuştu. Hâla o tesis Diyarbakırlıya günlük yumurta yediriyorsa Rıfat Dağ’ın sayesindedir.
Ve en önemlisi işletmeci ve girişimci kimliğiyle Diyarbakır’a 1990’lı yıllarda kendi ayakları üzerinde örgütlenerek durulabileceğini anlatan da yine Rıfat Dağ’dı.
Diyarbakır çalışmaları
Benim yazı dünyasına katılmamın sebeplerinden biri, belki de en önemlisi Rıfat ağabeydir. 90’lı yıllarda Diyarbakır’da bir dergi çıkıyordu, “Gap’ta Diyarbakır.” Bir gün Rıfat ağabey “Diyarbakır’ın kültürel ve tarihi mekânlarına dair bir sayfalık yazı yazar mısın?” dedi. Korkarım beceremem, şimdiye kadar hep okudum, yazmadım, desem de; “Hele bir dene, yapacağına eminim” diye ısrar etti. Bir hafta uğraşıp bir dolu beni âdemle görüştükten sonra o ilk yazıyı yazdım.
Yayınlandı o dergide. Ama bir daha da beş yıl süreyle kalemi elime al(a)madım. Çünkü biliyordum ki, kalem henüz ele alışmamıştı. Ama yıllar sonra yazmanın keyfine Rıfat Dağ’ın dürtüsü yol açmıştı.
Sonra bir akademisyen gibi Diyarbakır için o yıllar araştırmalar yaptırmıştık Rıfat ağabeye. “Doğu Ekonomi”sini kendisi yazmıştı. “Diyarbakır ve Bölgesel Gelişme” ile “Gap Yeniden Yapılanmalıdır” kitaplarını ise Atilla Göktürk ile birlikte hazırlamışlardı. Bugün zorunlu göçün yaralarını sarmak için örgütleme yapanlar, politika geliştirenlere belki de malzeme olsun diye, göçün o sıcak ve can yakıcı yıllarında Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) çalışma grubunu koordine ederek “Bölge İçi Zorunlu Göçten Kaynaklanan Toplumsal Sorunların Diyarbakır Kenti Ölçeğinde Araştırılması” çalışmasını da Rıfat Dağ yapmış/yaptırmıştı.
90’lı yıllarda Diyarbakır merkezli bölge ekonomisi üzerine haber yazan, araştırma yapan, çalışması olanlar için ciddi referans kaynakları olmuştu o kitaplar, çalışmalar. Bugünkü verilerle güncellendiği takdirde hâla referans kitapları olduğuna / olacağına inandığım çalışmalardır o kitaplar.
Diyarbakır'ın "düşüşü"nün nedenleri
Bütün bunları yazma nedenim bugünlerde yeni çıkan bir Rıfat Dağ kitabına merhaba demek içindir. Ankaralı yayınevi Dipnot, Rıfat Dağ’ın “Kırsal Kalkınma Siyaseti” kitabını yayınlamış. Yakın dönem tarih araştırmacılığı kimliği de olan Rıfat Dağ’ın, tarihle, kimlikle, siyasetle ördüğü, kalkınma politikalarını tartıştığı zengin bir alan biliciliğinin ile sahadan gelmenin deneyimlerini de kattığı ve teknik yanı epeyce yüksek çok önemli bir çalışma olmuş “Kırsal Kalkınma Siyaseti”.
Bir şehir 30 senede 37 sıra birden, neredeyse her yıl bir sıradan daha çok olmak üzere neden geriye düşer? (Diyarbakır 1973’te Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre gelişmişlik sıralamasında 67 il içinde 26. sıradadır. Devlet Planlama Teşkilatı 2003 verilerine göre 81 il içinde 63. sıraya gerilemiştir.)
Bütün bir ülkenin et ve süt üretimi açısından ciddi varlıklı olan bir bölgesi son 15 yıl içinde üretici iken nasıl tüketici konuma düşer, altıda bir seviyesine nasıl geriler? Bu ve benzeri veriler ve devamı…
Doğrusu, bölgesel kalkınma pratikleri, kırsal örgütlenme sorunları, kooperatifçilik ve felsefesi, kırsal kalkınma süreçleri, Avrupa Birliği ilişkileri, göç ve kırsal alan ile her daim ihtiyaç duyduğumuz “demokrasinin toplumsallaşması”na dair tartışmaları ve daha da fazlasını Rıfat Dağ okuru olarak “Kırsal Kalkınma Siyaseti”nden okudum. Bilgilendim. Eski bildiklerimi, konu ile ilgili zengin bir kaynakça ve referans listesi ile de kitabı güçlendiren Rıfat Dağ’ın kitabından güncellemiş oldum.
Eşitliğe-adalete-kimliklere-kişiliklere-insan tekini insan eden saygın değerlere dair akli değerlerin ve dengelerin hızla yok olma sürecine girdiği bu “pek saygısız” ve “zırcahil” siyasal çağda; hayatı sadece kent yaşamı ile sınırlayan ve eşdeğer gören görsel ve medyatik dünyanın, kent yaşamının gölgesinde kalan kırsal dünyasına adeta projektör tutuyor Rıfat Dağ’ın “Kırsal Kalkınma Siyaseti” çalışması…(ŞD/EÜ)
* Kırsal Kalkınma Siyaseti, Rıfat Dağ, Dipnot Yayınları, 2008, Ankara.