DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ve Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş'ın, Reşadiye saldırısını, barışın gerektirdiği bir sorumluluk ve sağduyuyla "provokasyon" olarak niteleyip kınadığı bir ortamda HPG saldırıyı üstlenmiş bulunuyor.
Reşadiye saldırısının, barışın bu denli ciddi bir tartışma konusu haline geldiği bir ortamı hazmedemeyenlerin gerçekleştirdiği bir provokasyon olarak yorumlanmasından daha doğal bir saptama olamaz. Nitekim savaş ortamını geriletmek isteyen herkesin yorumu böyleydi. Sosyalistler açısından bu durum çok daha kesindi ve dönem dönem aldanmış olmakla, birlikte böylesi bir eylemi, onurlu bir barış ve demokratik çözüm isteyenlerin yapamayacağını düşündüler.
Ne ki biz yanılırken, böylesi bir ortamdan beslenenler haklı çıktı.
Oldukça manidar bir durumla karşı karşıyayız.
Barışa bu denli yaşamsal gereksinim duyulan bir dönemde bu eylemin hiçbir mazeretle meşrulaştırılamayacağı açıktır.
***
Türkiye'nin savaş illetinden kurtulup, çok kimlikli, çok kültürlü, demokratik bir cumhuriyete dönüşmesi sorunu, bugün her zamankinden çok, Türk halkının milliyetçi önyargı ve düşmanlıklardan kurtulmasına bağlı hale gelmiş bulunmaktayken, bu saldırı olumsuzlukları derinleştirmiştir.
Halkların birbirinden kopuşunu derinleştirerek şovenizmin ekmeğine yağ süren bir Kürt eylemliliğinin Kürt sorununun çözümüne katkı yapamayacağı bu kadar açıkken gerçekleşen bu eylem, barış ve demokratikleşme olasılığı adına, amasız, fakatsız kınanmak zorundadır.
Barışı provoke ettiği gibi DTP'nin kapatılmasını da doğallaştıran bu eylemin, Kürt sorununun çözümünü imkansızlaştıran işlevi her türden tartışmadan uzaktır.
HPG'nin üstlendiği eylemin bir savunma eylemi olmadığı, dolayısıyla meşruiyetten uzak olduğu bir yana, son dönemde yeniden yaygınlaşan araba yakma, otobüs ve sokakların molotoflanması da barışı konuşma ve kazanma olasılığını tahrip etmektedir. Bu eylemler geniş halk yığınlarını artan oranda şovenizmin ve militarizmin etki alanı içine çekmekte ve her türlü bastırma ve yasaklama zihniyetine halk desteğini artırmaktadır. Bunlara mayın eylemlerini de ekleyecek olursak, karşımızda meşru bir kurtuluş hareketinin itibar etmemesi gereken bir eylemlilik çizgisinin giderek yaygınlaşması, doğallaşması gibi açıklanması zor bir tablo çıkmaktadır.
Bu durumun Türkiyeli sosyalistlerin ve demokratların ısrarla işaret ettiği etnik çatışma riskini artırdığı açıktır. İç savaş kozu üzerinden siyaset yapmanın kimseye ve sorunun çözümüne katkı yapmayacağı ise açık olmalıdır.
Ertuğrul Kürkçü'nün de işaret ettiği gibi karşımızda savaş hukukunun açık ihlali bulunmaktadır; ki bu durum özellikle hak mücadelesi verenler açısından daha da kabul edilemez bir durumdur.
Kürtleri Türk kardeşlerinden daha da ayıran, Türkleri Kürt kardeşlerinin tarihsel acısını anlamaktan daha da uzaklaştıran bu eylem çizgisi reddedilmeli, kınanmalı ve bir daha yinelenmemek üzere terk edilmelidir. (EA/TK)