AKP hükümetleriyle simgelenen dönem, Türkiye’de rejim değişikliğinin son aşamasına tanıklık eder. Partinin merkeze yayılışı 1960’lara dek izleri sürülebilecek ve 1980 darbesiyle birlikte somutlanan yeni orta sınıfın yerleşikleştiği bir dönemi tanımlar. Söz konusu yeni sermaye grubu kente yüklenegelen özelliklerle -modernist yenilikçilik, sivil liberallik ve gündelik yaşamda sekülerlik değil taşrayla ilişkilendirilen kültürel muhafazakârlık, etnik milliyetçi hissiyat ve gündelik yaşamda İslami motiflerle- tanımlanan yeni orta sınıfa koşut yeni zenginlerdir.[1] Eşyanın doğası gereği, bu yeni aktörler grubu, serbest piyasa içerisinden özgürlük anlayışını içselleştirmek itibarıyla kentin orta sınıfıyla ilişkilenirler.
Gösterişli Türklük ve Müslümanlık
Özellikle gündelik yaşam pratikleri içerisinden gözlemlenebilecek bu dönüşüm mekânın yeniden-düzenlenmesinde örneklenir. Öncelikle kentin çeperlerinden doğru başlayan Türklük ve İslam çağrışımlı mimari tercihler süreç içerisinde yeni zenginlerin siyasal merkezdeki yerinin sağlamlaşmasıyla eş zamanlı bir şekilde kentin merkezine doğru evrilir.[2] Eskinin zenginleri kentin çeperlerinde ve merkezinde kendilerine açtıkları kültürel alanlar vasıtasıyla orta sınıftan ayrışır. Bu ayrıştırma, gösterişli Türklük ve İslam çağrışımlı motifler karşısında sermaye bolluğunu belgeleyen muazzam yükseklikteki tehditkâr yapılarda ve/ya da içine kapanan sitelerde görülür.
Millet Bahçeleri örneği
Yeni ve eskiyi birbirinden ayrıştıran bu yeniden-düzenleme yoksulluğun/sınıf-altının mekânsızlaştırılmasıyla paralel seyreder: Neoliberal kentsel dönüşüm projeleri, yoksulların/sınıf-altının yaşadıkları alanları tehditkâr sitelere ve toplu konutlara dönüştürerek ortadan kaldırır.[3] Bu, tam da neoliberal yapılanmaya uygun, kamunun/kamusal olanın lağvedilmesi süreci içerisinden okunabilir. Kentsel mekânın yeniden-düzenlenmesi,[4] ortak kullanıma açık alanların kimlik eksenli tanımlanmasına/sınırlanmasına bağlı olarak işler. AKP’nin 24 Haziran 2018 Seçim Beyannamesi kapsamında politika programına dâhil edilen ve takip eden hükümet süresince uygulamaya geçirilen “Millet Bahçesi” projesi söz konusu kentsel düzenlemenin önemli bir aşamasına işaret eder: Bir yandan, özellikle kurtuluş sonrası yeni ortak mekânların Osmanlı-İslam-Türk imgesine dönük kurguları diğer yandan toplu konut projelerinde olduğu gibi inşaat sektörüne açtıkları yatırım alanları itibarıyla merkez siyasetinin aslî bileşenlerinden referans alırken tam da merkez siyasetinin tasfiye dönemine denk düşerler.
“İstikrarlı” özelleştirme
AKP’yi merkez siyaseti açısından önemli kılan ikinci unsur 1980’lerde ANAP hükümetleriyle birlikte başlatılan özelleştirme politikalarını yasal düzenlemeler ve uygulama açısından istikrarlı bir rotaya sokmuş olmasıdır. Bu sürecin en çarpıcı iki örneği, TEKEL’in özelleştirilme sürecinin tamamlanmasında ve sağlık ve sosyal güvenlik sektörlerindeki hızlı özelleştirme pratiklerinde görülebilir. TEKEL örneğinde, AKP hükümetlerinin önceki on yıllara kıyasla özelleştirme politikalarının kesintili uygulamalarından kademeli olarak uzaklaşılan bir yol izlendi. AKP, önceki yıllarda neoliberal politika oluşturucuların ve uygulayıcıların dayanmak durumunda kaldıkları popüler kapitalizm ya da neopopülist söylemsel pratikleri kültürcü ve kimlik-temelli bir eksende yeniden tanımlayarak merkez siyasetinin önceki taşıyıcılarının karşılaştıkları açmazları bertaraf edebildi.[5] Partinin Türk/İslam kimliğine yaptığı süreğen vurgu ve buna eşlik eden biz-öteki ayrıştırması özelleştirme politikalarına yönelik sınıf-temelli muhalefeti kültürcü bir eksende yeniden kurarak marjinalize etmesini sağladı. Bu formülde hak-temelli toplumsal muhalefetin karşısında ve özelleştirme uygulamalarına toplumsal destek arayışında hayırseverlik üzerinden kurulan organizmacı toplum anlayışı işler kılındı.
Sağlık ve sosyal güvenlik
Benzer bir işleyiş sağlık ve sosyal güvenlik sektörlerindeki özelleştirmelerde görülür. Sağlık sektöründe özelleştirme ve piyasalaştırma doğrultusunda süreğen bir eğilimden bahsedilebilir. Yakın zamanlı bir örnek olarak Şehir Hastaneleri, kamu - özel ortaklığı biçiminde planlanırken işletmelerinde kâr unsurunun belirleyici olduğu göz önüne alındığında kamusal addedilenin de özel içerisinde yeniden tanımlandığı sürecin parçası olarak karşımıza çıkar.[6] Özelleştirme sürecinin haklılaştırılması genel olarak çalışma hayatının yeniden yapılandırılmasının gerekliliği iddiasıyla bağlantılıdır. 1980’lerden itibaren söylemsel düzeyde toplumsal, ekonomik ve siyasal alanları çapraz kesen esneklik ile iş güvenliğinin, işyerinin ve işverenin güvenliği olarak okunmasını gerektiren iş refahı (workfare) öncelikleri AKP dönemi özelleştirmelerinde somut pratiklere dönüşmüşlerdir. Bu durumun nihai çıktısı ise yukarıda kamusal olanın lağvedilmesi olarak tespit ettiğimiz süreçle doğrudan bağlantılı olarak sosyal adalet nosyonunun rafa kaldırılmasıdır.
Hayırsever “şahsiyetler”
Bu rafa kaldırma sosyal adaletle ilgili taleplerin hayır işleri ve aile bağları üzerinden tanımlanan gönüllülük-sorumluluk ilişkisine havale edilmesi vasıtasıyla işler. Özellikle sosyal sigorta ve sağlık sektöründe gerçekleştirilen düzenlemeler, sorumlulukların doğrudan birey olarak tanımlanan sigortalılara ve hastalara aktarılması; bireysel sorumluluklarını yerine getiremeyenlerin -sosyo-ekonomik açıdan yetersiz olanların- hayır işleri ve/ya da “Türk ailesine özgü yardım” mekanizmaları vasıtasıyla desteklenmeleri önerisi üzerine kuruludur. Hayır işleri meselesini, merkezin sağına özgü şahsiyetçi siyaset anlayışına ve dolayısıyla, önce parti siyasetinin ardından cumhurbaşkanlığı makamının kişisel referanslarla kurulmasına bağlamak mümkün. Buna göre Erdoğan, sadece çoğunluk oyuna sahip bir siyasal partinin genel başkanı ve cumhurbaşkanı olarak değil, hayırsever bir şahsiyet olarak kamuyu ilgilendiren uygulamaları spontan ve ahlâki meselelere referansla tespit eden bir performans sergiler. Nitekim, Türklük-Müslümanlık, hayırseverlik ve şahsiyetçi siyasetin 2020’de göze çarpan bir uzantısı “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyasıdır. COVID-19 pandemi sürecinde ortaya çıkan kamu sağlığı sorunlarına maddi çözüm imkânı arayışında bizâtihi yürütmenin kamu hizmetini karşılamak için “imkân sahiplerinden” bağış talep ettiği kampanyanın retoriği hayırseverlik üzerinden kendi kendine yetebilen bir millet imgesine dayanır.
Toplumsal değil ahlâki adalet
Söz konusu ahlâki vurgu, AKP dönemini tanımlayan üçüncü bir unsurla, toplumsal meselelerin ahlâkileştirilmesiyle bağlantılıdır. AKP, kuruluşundan bu yana değişmez bir şekilde genel olarak ekonomiye ve özelde sosyal adalet nosyonuna “ahlâki” bir perspektiften yaklaşır -böylelikle, eşitlikçi ekonomik program alternatiflerini ve hak temelli sosyal adalet nosyonunu taktik bir şekilde marjinalize eder. Parti’nin 2002 Seçim Beyannamesi’nde, “[A]hlaki perspektife sahip ekonomik yaklaşımlar, aynı zamanda ‘sosyal boyut’a ve ‘sosyal adalet’e öncelik veren bir anlayışı temsil eder” ifadesi yıllara yayılan tutarlılığı gösterir.
Aile temelli refah
Bu Beyanname’de ön plâna çıkan ahlâkçı vurgu AKP’nin 2011 Seçim Beyannamesi’nde refahın aile temelli kurulması ve sosyal güvenlik ve gelir dağılımı politikalarının aileye referansla ele alınmasıyla birleşir. Yukarıda değindiğimiz organizmacı anlayış sosyo-ekonomik alanla özel alanın -burada ailenin- örtüşmesinde gözlemlenir. Böyle bir örtüşme, yeni-muhafazakâr yaklaşımda sıklıkla karşımıza çıkan, özel mülkiyetin hem aile bağlarının garantisi hem de nesiller-arası devamlılığın sağlanması ve dolayısıyla toplumsal istikrarın temini açısından stratejik bir araç olarak kabulüne dayanır. Bugün bu yaklaşım, üniversite dereceli ev kadınlığı statüsünü önceliklendirerek sosyo-ekonomik alana ahlâkçı müdahaleyi sürdürmekte somutlanır.[7]
Kadınların yeri
Öte yandan, AKP hükümetleri kadınları eve sıkıştırmaktan ziyade esnek ve güvencesiz işgücü talep eden neoliberal (kriz) iş piyasalarına uygun bir profile iter.[8] AKP’nin 2015 yılında Aile Paketi ve İstihdam, Sanayi Yatırım ve Üretim Paketlerine yedirilen Kadın İstihdamı Paketi (2013) bu açıdan önemli bir kaynaktır. Paketlerin ortak noktası kadınların doğallaştırılan hane içi görevleriyle iş piyasasındaki rollerini dengeleme önceliğidir. Bu denge, hane içi sorumlulukların kadınların varoluşsal faaliyetleri olduğu varsayımından yola çıkılarak aranır. İlgili politikalar, ailenin ve nüfusun dinamizminin korunması ve takiben kadınların iş piyasasındaki statülerinin güçlendirilmesi hedefleriyle birlikte sunulur.[9]
Türk milliyetçiliği ve İslam’ın formülasyonu
AKP’nin merkez siyasetiyle hükümete gelişini ve merkez siyasetini çözerek iktidarını yeniden-üretişini anlamak açısından işlevsel olan dördüncü unsur, partinin tarihsel gelişiminde Türk milliyetçiliği ve İslam arasındaki farklı bileşimleri söylemsel pratiklerine yedirme biçimidir. AKP, siyasal İslam geleneği içerisinden çıkan ve neoliberal zamanlarda merkez siyasetine yerleşmiş bir siyasal oluşumdur. Kuruluş aşamasında ve takiben Millî Görüş geleneğiyle bağlarını gevşetmekle siyasal merkezin içerisinden yükselen bir kimlik kurma iddiasındaki partinin bu tutumunun İslam’ın siyasal yüzünün 1980 sonrasında resmî söylemdeki reddine dayandığı söylenebilir.[10] Dolayısıyla, AKP’nin İslamla ilişkisi Millî Görüş geçmişinin ötesinde merkezi hedefleyen bir siyasal parti kimliğine referansla şekillenir.[11] Partinin kuruluş sürecinde ve hükümetteki ilk yıllarında Millî Görüş’le tanımlanan İslamcı kimlikle siyaseten bağı olmadığını vurgulaması bu açıdan önemlidir.[12] Böyle bir temkinli tavır merkez sağ partilerin sosyo-kültürel eksendeki dinî motifli muhafazakâr politika tercihlerini, dönemin resmî ideolojisine özgü katı laik tutumlar karşısında ince ayara tâbi tutma eğilimleriyle örtüşüyor.
Dindar nesiller: Sünni Müslüman
Merkez siyasetinin son aşamasına tekabül eden, dördüncü AKP hükümeti dönemine (2011-2015) gelindiğinde, bu tür bir ince ayara artık gereksinim duyulmaz. Eğitim politikaları bu açıdan örnekleyicidir. Kamuoyunda yaygın olarak bilindiği şekliyle 4+4+4 yasası (İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, No: 6287, 10.04.2012) öncelikle, eğitim sisteminin neoliberal piyasa mantığına yönelik olarak 1980’lerden itibaren yeniden inşasında son noktaya tekabül eder. Kısaca, eğitim sürecinin işleyişi ve içeriği açısından daha önceki reform ve politika oluşturma aşamalarında da vurgulanan küresel ölçekte işgücü yetiştirme amacının bu yasanın da önemli bir bileşenini oluşturduğu söylenebilir.[13]AKP’nin kültür politikaları açısından bakıldığında, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belgelenen parti hükümetiyle devlet yönetimi arasındaki örtüşmeye paralel bir şekilde söz konusu yasayla simgelenen yeni eğitim sisteminin merkezî bir bileşeninin İslam olduğuna dikkat çekmek gerekir. Bu durumun sembolik ifadesi yasanın çıkmasından önce Erdoğan’ın “dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz” ve takiben “... muhafazakar ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine, ilkelerine, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz”[14] sözlerinde bulunabilir. Millî Eğitim Temel Kanunu’nda 2012 yılında yapılan değişiklikler göz önüne alındığında Erdoğan’ın ifadesindeki dindar neslin, muktedir açısından adet olduğu üzere Sünni-Müslüman nesil olduğu görülür.[15]
AKP, rejim değişikliği İslamlaşma
1/ Türk-Müslüman yüzlü neoliberalizm
2/ Rejim değişirken yeniler eskiler
3/ İslam ve Türk Milliyetçiliği, yine yeniden
(NÖ)
[1] Ahmet İnsel, “The AKP and Normalizing Democracy in Turkey,” South Atlantic Quarterly, cilt 102, sayı 2/3 (Bahar/Yaz 2003), 298; Berna Yılmaz, “Islamist Bourgeoisie and Democracy under the AKP’s Rule: Democratisation or Marketisation of Politics,” Silent Violence: Neoliberalism, Islamist Politics and AKP Years in Turkey içinde, S. Coşar ve G.Yücesan-Özdemir (der.), Canada, Red Quill Books, 2012.
[2] Başta Ankara olmak üzere Türkiye’nin belirli şehirlerinde kurulan Şehir Kapıları ve paylaştıkları estetik bu açıdan temsilîdir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında bugünkü MHP-AKP geçişkenliğinin prototipini şahsında taşıyan İ. Melih Gökçek’in projesi olarak uygulamaya konulan Şehir Kapıları sonrasında diğer İç Anadolu ve Doğu Anadolu şehirlerinde örnek alınmıştır. Bu konuda bkz. “Elazığ’ın Hayali Ankara’nın Kapıları,” Hürriyet (25 Eylül 2015), https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/elazig-in-hayali-ankara-nin-kapilari-30157934 Erişim: 25 Temmuz 2020; Ali Uzay Peker, Ankara “Kent Kapıları Neyin Zaferi?,” Arkitera (15 Şubat 2019), https://www.arkitera.com/gorus/ankara-kent-kapilari-neyin-zaferi/ Erişim: 24 Temmuz 2020; “Beş kapıya altı itiraz,” bianet (20 Şubat 2014), http://bianet.org/bianet/kent/153650-bes-kapiya-alti-itiraz Erişim: 24 Temmuz 2020..
[3] Bu dönüştürme üzerine otoetnografik bir çalışma için bkz. Leyla Bektaş Ata,“Bir Güvenlikli Site Hikâyesi: Gündelik Hayatın Dönüşümüne Otoetnografik Yaklaşım,” Fe Dergi cilt 8, sayı 2 (2016), 46-61.
[4]AKP iktidarları döneminde inşaat sektörü ve kentsel dönüşüme ilişkin ekonomik-politik çözümlemeler için bkz. T. Bora (der.) , İnşaat ya Resulullah. İstanbul, Birikim Yayınları, 2016.
[5] TEKEL özelleştirmesi ve AKP politikaları için bkz. TEKEL Eylemine Kenar Notları, G. Yıkılmaz ve S. Kumlu (der.), Phoenix, Ankara, 2011; G. Bulut(der.), TEKEL Direnişi Işığında Gelenekselden Yeniye İşçi Sınıfı Hareketi, Nota Bene Yayınları, Ankara, 2010. Ayrıca bkz. Coşar ve Özman, “Neoliberal Politics, State and Privatization in Turkey: The Case of TEKEL,” Capitalism and Confrontations içinde,J. Paulson, C. Fanelli, P. Lefebvre ve G. Özcan (der.), Kanada, Red Quill Books, 2012: 105-120.
[6] K. Pala (der.), Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı: Şehir Hastaneleri, İstanbul, İletişim, 2018.
[7] Bu açıdan, AKP milletvekili ve Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı, Burhan Kuzu’nun türban konusundaki görüşleri örnekleyicidir. Bkz. “Türban mı Çözülüyor, Sorunu mu?” NTV (29 Ocak 2008 ).
[8] Senem Oğuz, “İşgücü Anketlerinden Türkiye’de Ücretli-Ücretsiz Kadın Emeği Üzerine Gözlemler: 2008 Krizinin Etkileri,” Praksis (52) (2020), 35-68; Gülay Toksöz, “Transition from “Woman” to “Family”: An analysis of AKP Era Employment Policies from a Gender Perspective,” Journal für Entwicklungspolitik, 22(1/2) (2016), 35-67.
[9] Toksöz, a.g.e.
[10] Bkz. Coşar, “Turkish Nationalism and Sunni Islam.”
[11] Metin Sever, “Merkez Sağ Geleceğini Arıyor, 5,” Radikal, 17 Ekim 2002.
[12] AKP’nin siyasal konumunu İslam’a referansla tanımlamama çabası, Erdoğan’ın parti için önerilen “Müslüman-demokrat” kimliğe karşı çıkışında görülebilir: “Müslüman demokrat parti kurmayı, biz bir defa dinin istismarı olarak görüyoruz ve dinimizin istismar edilmesine de bu vesileyle de asla zemin hazırlamayız.” Erdoğan, “Müslüman demokrat parti değiliz,” http://www.kenthaber.com/Haber/Genel/Normal/erdogan--musluman-demokrat-parti-degiliz/c27614b9-084e-41dc-8f0b-075441be432d (26 Nisan 2005) Erişim: 17 Eylül 2012.
[13] Coşar, “Turkish Nationalism and Sunni Islam,” 183-184; Kemal İnal, “AKP’nin Neoliberal ve Muhafazakâr Eğitim Anlayışı,” AKP Kitabı, Bir Dönüşümün Bilançosu içinde, İ. Uzgel ve B. Duru (der.), Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009: 689-719; Eğitimsen 4+4+4 Raporu, http://www.egitimsen.org.tr/ekler/da6a42df7090476_ek.pdf?tipi=2&turu=X&sube=0 Erişim: 17 Eylül 2012.
[14] “Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz,” Hürriyet http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19819295.asp Erişim: 15 Ağustos 2012. Cunhurbaşkanı Erdoğan 2018 yılında AKP Genel Merkez Gençlik Kolları Kongresi’nde modern dindar ideal gençliğe şöyle tanımlar: “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik...” Cumhurbaşkanı Erdoğan Gençlik Kongresinde Necip Fazıl’ın Hitabesini Okudu, Sabah (11 Mayıs 2018) https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/05/11/cumhurbaskani-erdogan-necip-fazilin-o-siirini-okudu Erişim: 26 Temmuz 2020. Bu, AKP’nin çizgisinde bir netleşmeden ziyade devamlılığa işaret eder. 2012 yılında, dönemin başbakanı Erdoğan AKP İstanbul İl Gençlik Kollarının Üçüncü Olağan Kongresinde, ideal gençliğe yüklediği değerleri aynı şekilde sıralamıştır. Bkz. https://www.youtube.com/watch?v=OeqPpyYSg8s Erişim: 26 Temmuz 2020.
[15] Millî Eğitim Temel Kanunu, http://mevzuat.meb.gov.tr/html/88.html Erişim: 17 Eylül 2012.