Kıbrıslıtürk toplumu bu sonuca ulaşmakta çok zor, çok çetin bir mücadele verdi. Çocuğuyla çoluğuyla, yaşlısı ve hastasıyla, sanatçısı ve aydınıyla zorlu bir mücadele verdi.
Kıbrıslıtürk toplumu verdiği bu mücadelede karşısında Denktaşları, Deniz Baykalları, Mümtaz Soysalları, Devlet Bahçelileri, Doğu Perinçekleri, Ecevitleri, Onur Öymenleri, SS Gürelleri, Mustafa Özbekleri, Sinan Aygünleri ve sözde bazı profesörleri buldu.
Sadece bunlar değil tabii. Galip Mendiler, Yaşar Sporlar gibi üniformalılar da Kıbrıslıtürk toplumunun ezici çoğunluğu karşısında yer aldılar.
Faşist-ülkücü teröristler Kıbrıs'a gelip terör estirdiler. Türkiyeli milliyetçi sivil toplum örgütleri ve diğer bazı şövenist gruplar da "hayırcı" mücadelede Kıbrıslıtürk toplumunun karşısında oldular.
Sonuçta yüzde 65 evet, yüzde 35 hayır oyu ile referandum Kıbrıs'ta barış ve çözüm isteyenlerin lehine sonuçlandı. Kıbrıs'ın kuzeyinde durum böyle.
Ama güneyde tam tersi oldu ve hayırcılar referandumdan zaferle çıktı. Yüzde 76 hayır, yüzde 24 evet çıktı!
Hayır diyen Rumlar bu akşam Lefkoşa'nın güneyinde ellerinde zeytin dalları olduğu halde Kıbrıslıtürklere güya barış mesajları verdiler. "Biz barışa değil, Annan Planı'na karşıyız" dediler.
Şimdi bunlardan ne sonuç çıkarılabilir?
Gerçi aylardır barış ve çözüm için mücadele veren bizler henüz bu "zaferin" sarhoşluğunu üzerimizden atmış değiliz. Pek çok insan bu zaferle Kıbrıslıtürklerin Avrupa Birliği'ne (AB) girdiğini düşünmektedir. Dolayısıyla bu büyüyü bozmak doğru olur mu bilemeyiz?
Çünkü, istenilen, referandumda her iki toplumun "evet" demesiydi. Öyle olmadı. Özellikle AKEL'in hayır'da karar kılması, Kıbrıslırum kesiminde belirleyici oldu ve yüksek oranda hayır oyu çıktı.
Böyle bir sonucun getirecekleri ise özellikle Kıbrıslıtürk toplumu açısından pek de parlak değildir. Çünkü referandumlarda Kıbrıslıtürk toplumunun evet, Kıbrıslırum toplumunun hayır demesi Kıbrıs'ta barışı ve çözümü sağlayabilmiş değildir.
Tamam, Türkiye ve Kıbrıslıtürkler barış ve çözüm yönünde irade ortaya koymuşlar ve üzerine düşeni yapmışlardır. Bunu kimse inkar edemez. Zaten bunun için de gerek AB'den, gerekse Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Birleşmiş Milletler'den (BM) takdir almıştır. Hatta bu çevreler Kıbrıslıtürk toplumuna yönelik bazı refahlatıcı önlemler alınacağını da söylemişlerdir.
Ama biraz daha gerçekçi olmak gerekir.
1 Mayıs'ta Kıbrıs Cumhuriyeti AB'ye tüm Kıbrıs'ı temsilen girmeyecek mi? Girecek.
AB'nin ya da başka bir gücün bunu engellemesi mümkün mü? Değil.
Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti karşılıklı olarak birbirini tanıyıp elçi teatisinde bulunmayacaklar mı? Bulunacaklar.
Belki Türkiye yaşanılan bu sürece yaptığı katkı nedeniyle AB'den tarih de alacaktır.
Ama ya biz Kıbrıslıtürkler? Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ortağı olamadık. Herkes evine ev, tarlasına tarla diyemedi. Yani evet dediği Annan Planı'nın kazanımlarından yararlanamadı. Bu süreçte ve kazanılan bu referandumdan sonra Kıbrıslıtürk toplumunun eline ne geçti ya da ne geçecek?
Bir kez tanınma mümkün değil. Yani BM Güvenlik Konseyi kararları var. Bir veto dahi geçmişte alınan kararların değişmesini durdurabilir. O nedenle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) tanınmasını hayal etmeyelim.
AB üyeleri,- eğer Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti itiraz etmezse- kısmi bazı iyileştirmelerle biz Kıbrıslıtürk toplumunun gönlünü hoş tutabilirler. Ancak bunun da çok sınırlı olacağı açık. Buna kendimizi hazırlamamız gerekir.
Ama bu süreçte Kıbrıslıtürk toplumunun hiç mi kazancı yok?
Var elbette. Bir kez halk korkuyu atmış, konuşmuş, yıllardır bastırılmış duygu ve düşüncelerini korkusuzca haykırmıştır. Bunun sonucu olarak defalarca meydanları doldurmuş, tüm dünyanın dikkatini üzerinde toplamıştır.
İkinci olarak 40 yıllık tabular yıkılmış, toplumun tartışmadığı birşey kalmamıştır. Askeri de tartıştı, Ankara'nın yanlış politikalarına da kafa tuttu, derin devlete de meydan okudu.
En önemlisi 40 yıllık statüko yıkılmıştır. Artık Denktaş-Eroğlu sultasının yağmacı-ganimetçi ve partizanlığa dayalı despot yönetimi yıkılmıştır.
Halk, statükonun simgesi, "milli lider" ve "ulu önder" sıfatlarıyla sürekli arkası sıvazlanan Denktaş'ın arkasından gitmeyi reddetmiştir. Onun hayır diye yırtınmasına güçlü bir evetle karşılık vermiştir.
Denktaş, referandum öncesi verdiği sözün arkasında durursa istifasını verip Rum tapulu Yılan Adası'nı terk etmesi gerekir. Ancak ayak sürmekte, 40 yıldır sıkı sıkıya yapıştığı koltuğunu terk etmek istememektedir.
Bu gece, bazı siyasiler engellemeseydi Denktaş'ın akıbeti Gürcü lideri Edvard Şevartnatze'nin akıbetinden farksız olacaktı. Referandumdan yüksek oranda evet çıkması Denktaş'ı da tarihin mezarlığına götürecektir ve ya götürmelidir.
Bizim Kıbrıslıtürk toplumunun bu süreçteki kazanımlarımız da böyle.
Ancak zafer sarhoşluğunu atlatıp gerçeklerle yüzleştiğimizde daha derin tahlil yapmamız kaçınılmaz olacaktır.
Şimdilik zaferimizi kutlamaya devam edelim. (ZE/BB)