AKP iktidarı ve (yarım) MHP iş birliği ile 18 maddelik bir anayasa değişiklik paketi referanduma sunulacak.
Referandumun tarihi 16 Nisan 2017.
Paketin meclisten çıktığı ocak ayının son günlerinden bu yana neredeyse 2 ay geçti. Bu süre içerisinde referandum için halkın bilmeye hakkı olup da bilmediği hususlar var.
Nedir bunlar?
Bu anayasa değişiklik paketini kimler hazırladı?
Anayasa, temel bir hukuk metnidir ve metnin hazırlanışı belli bir fikri düzeyi gerektirdiği için anayasa hukukçuları tarafından nihai şekli verilir. Elbette her yurttaşın siyasete, yasalara dair görüşleri vardır. Anayasa gibi temel bir metin üzerinde aşağıdan yukarıya doğru bir katılımın sağlanması ve görüşlerin derlenmesi doğru bir yöntemken, bu yapılmadı. Katılımcılık temelindeki farklı görüşlerin demokratik bir senteze ulaştırılarak bunun hukuki ve teknik bir metin haline getirilmesi, başta anayasa hukukçuları olmak üzere siyaset bilimcileri ile idari ve ceza hukukçularının işidir.
AKP, bu yolu izlemedi, çünkü işine gelmedi.
Tamam ama, yine de ortada 18 madde üzerinde değişiklik teklif edilen bir anayasa metni var ve bu metni kimin hazırladığı bilinmiyor. Bu metni bizler hazırladık diyen kimse yok!
Bu bir fikri metindir ve ne gariptir ki, metinin sahipleri adlarını gizliyorlar. Siz ortaya bir eser koyuyorsunuz ama, adınızı saklıyorsunuz. Demek ki eserinizde iş yok!
Bu paketi kimlerin hazırladığı neden gizleniyor?
Hazırladıkları metinden mi utanıyorlar? Gayr-ı meşru bir iş yaptıklarından dolayı mı kamuoyunun önüne çıkmıyorlar? Savunamayacakları ve en azından akademi camiasında ayıplanacaklarından mı çekiniyorlar? İktidar mı engelliyor?
Bu değişiklik paketini kimler hazırladı, bilmek bizim hakkımız!
Bu inşaatı AKP’nin ve Erdoğan’ın yaptırdığını biliyoruz ama bu inşaatın mimarı, mühendisi kim.
Müellifi bilinmeyen bir anayasa metni, daha baştan “Hayır” denilmesini hak ediyor!
Televizyonlarda hemen her akşam anayasa değişiklik paketi tartışılıyor. Tartışılan konu, anayasa. Doğal olarak bu tartışmanın içinde anayasa hukukçuları olmalı değil mi? Ne yazık ki, bir kişinin haricinde kimse yok! Kim o bir kişi? Anayasa Profesörü Burhan Kuzu. Ancak Kuzu, AKP milletvekili ve tam bir partizan!
Tamam, olsun. Ancak adalet deniliyorsa, başka anayasa hukukçuları da olsun. Örneğin nerede Prof. Ergun Özbudun, Prof. Serap Yazıcı (Bu iki Prof. 2007 yılında AKP adına bir anayasa taslağı hazırladılar. Buna rağmen, bugün AKP’nin ve Erdoğan’ın işine gelmediği için, adlarından dahi bahsedilmiyor!).
Nerede Prof. İbrahim Kabaoğlu (bırakın TV’ye çıkarmayı, Hocayı Marmara Üniversitesi’nden attılar!), Doç. Dr. Murat Sevinç (KHK ile üniversiteden atıldı), Doç. Levent Köker ve daha başka anayasa hukukçuları?
Medya bunlara kapalı.
Belki de kimi anayasa hukukçuları iktidarın keyfi baskılarından dolayı konuşmaktan çekiniyorlar.
Televizyonlarda anayasa değişikliği ve referandumu tartışılıyor ama işin uzmanlarına yer yok!
Peki, tartışanlar kim?
Anayasa hukukuyla ilgisi olmayan ve çoğu partizanlardan oluşan kişiler. Üstelik hep aynı kişiler! ‘Vatan millet, ayağa kalkan Türkiye, bunu çekemeyen iç ve dış düşmanlar’ söylemleriyle referandum konusunu maniple ederek, seçmeni “Evet” tercihine yönlendiren propagandistler. Evet önermesini metin üzerinden savunamayanlar, Türkiye’nin geleceğinin Erdoğan’ın geleceğine bağlı olduğu gibi bir çarpıtma ile halkın iradesine ipotek koyma peşindeler. Tarihi ve siyasi alanda hamasi nutuklar irat ediyorlar.
AKP ve Erdoğan da aynı minvalde konuşuyorlar. Bu durum, anayasa oylamasını bir referandumdan çıkarıp plebisite dönüştürme tehlikesini taşıyor.
Neden?
Bir kere amaç saptırılıyor. Referandum, bir metnin oylaması iken, iktidar bu amacı, bir partinin veya bir kişinin seçimi olarak sunuyor. Halbuki anayasa referandumunda biz, bir kişi veya bir parti seçmeyeceğiz. Referandumda biz değişiklik metnine evet ya da hayır diyeceğiz. Referandumun sonucu isten evet ister hayır çıksın, AKP yine iktidarda ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yine cumhurbaşkanı olarak kalacak.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy vermiş bir seçmen, pekâlâ bu anayasa paketi için hayır oyu kullanabilir. Çünkü bu tercih, AKP iktidarı veya Cumhurbaşkanı Erdoğan için bir güven oylaması değil. İşte AKP bu kaymayı önlemek ve kendi seçmen kitlesini konsolide etmek için referandumu bir kişi seçimi veya güven oylaması gibi sunarak, referandumu plebisit bir seçime dönüştürmeye çalışıyor.
Bunun böyle olduğunun bir diğer göstergesi de referandumun özgür bir ortamda yapılmadığıdır. Referandumlar özgür ve eşit koşullarda yapılırken, plebisit oylamalarda halk, egemenin çizdiği sınırlar dahilinde bir tercihe zorlanır. Her ne kadar mevcut anayasamızda OHAL koşullarında anayasa referandumu yapılamaz diye bir madde olmasa da, demokratik temayüller ve meşruiyet açısından bu referandum OHAL koşullarında yapılmamalıdır! Bunu Kasım 2016 tarihinde Başbakan Binali Yıldırım bile söyledi. Sonra birçok şey gibi bilerek ‘unutuldu’.
Eşit koşullar ise, yok!
CHP’nin hazırladığı 10 Mart tarihli bir rapora göre “Hayır”cılara yönelik “107 tehdit, baskı, hakaret, hedef gösterme ve saldırı yaşandı, ‘Hayır’ kampanyası yürüten en az 115 kişi gözaltına alındı, MHP’de ‘Hayır’ diyenler ihraç edildi, üç gazeteci ‘Hayır’ dediği için işten atıldı. Hayır kampanyası yürüten 115 kişi göz altına alındı. Salon tahsisleri iptal edildi. Salonların elektrikleri kesildi. Silahlı saldırılar, darplar oldu.” (11 Mart 2017 Cumhuriyet Gazetesi). Bu konuda daha geniş bilgi için rapora bakılabilir.
Evet kampanyası yürütenler ise, devletin mali, idari ve yasal imkanlarını sonuna kadar kullanıyorlar. Uçaklar, araçlar, salonlar, meydanlar, valiler, gazeteler, televizyonlar emirlerine amade!
Serbest ve adil bir tartışma ortamı ve kampanya yürütme imkânı yok!
En azından şunun yapılması gerekirdi: Başbakan Binali Yıldırım ile CHP Başkanı Kılıçdaroğlu karşılıklı çıksınlar televizyona, niye evet ve niye hayır dediklerini müzakere etsinler. Örneğin çıksın anayasacılığını soğuk esprilere ve hamasi iddialara indirgeyen Burhan Kuzu ile HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tartışsınlar. Bu önerimi kesinlikle bir yarış, bir münazara yapsınlar anlamında söylemiyorum. Meseleyi doğrudan tarafların görüşlerini karşılıklı olarak dile getirmeleri üzerinden anlamak istiyoruz.
Bitirirken bir notu ilave etmek istiyorum.
Geçenlerde Cumhurbaşkanı Baş Danışmanlarından Avukat Mehmet Uçum çıktı televizyona. Anayasa değişikliğinin sofistike bir savunusunu yapmaya çalıştı. Sofistike (eskiden lafebeliği denirdi) diyorum, çünkü kendisi eski bir Türkiye Komünist Partilidir. Sol literatürü bildiği için bir birikimi var ama bu aynı birikimi, ince çarpıtmalar kıvraklığı doğrultusunda kullandı. Entelektüel oportünizm için şahane bir örnek!
Sahi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaç danışmanı var? 36 diye rivayet ediliyor ama kendileri tarafından açıklanan bir rakam yok.
Niye gizliyorlar? (HŞ/HK)