"Tıp onu tıpış tıpış yürütecek." 2 Mart 2010 tarihli Taraf gazetesinin dördüncü sayfasındaki manşet böyle. İçeriğinde ise bir iş kazası sonucu iki bacağı kopan ve tekrar yerine dikilen bir işçinin ve onu tedavi eden Süleyman Demirel Üniversitesi Plastik Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanlığı'nın kısa bir "başarı öyküsü" var. Tedavi başarıyla sürdürülüyor ve gelecekte işçinin hastaneden yürüyerek çıkabilmesi hedefleniyor, umut ediliyor. Fakat bu içerik için yukarıdaki manşet tuhaf değil mi?
"Tıpış tıpış yürümek," deyimi çocukların yürüyüşünün (daha çok "tay tay" kullanılır) ifade edilmesinden kaynaklansa da daha çok ve öncelikli olarak "istemeye istemeye, gönlü olmadan, zorlamayla yürümek, (bir yere) gitmek, götürülmek" anlamında kullanılır: "Paşalar tıpış tıpış ifade vermeye gitti."
Fakat "tıp" bilimi ile "tıpış tıpış" yürümek deyimi arasındaki "tıpa tıp"lığa yakın ses benzerliğini bulup manşete taşımak... İşte bu ancak bir Recep İvedik marifeti olabilir. Taraf gazetesinde bu tür manşetlerin bolluğuna bakılırsa ya Recep İvedik Taraf'ta çalışmaktadır ya da Taraf'ta Recep İvedik zihniyeti egemendir.
Telesiyej kendi gazetesine neden bakmaz?
2 Mart tarihli Taraf gazetesinde Telesiyej, köşesinin bir bölümünü Recep İvedik karakterinin yaratıcısı Şahan Gökbakar'ı savunan, hatta takdir eden Mazhar Alanson'un sözlerini eleştirmeye ayırmış. Bu Telesiyej'in ilk Recep İvedik eleştirisi değil. Fakat bu kadar eleştiriye karşın kendi gazetesindeki Recep İvedik'leri görmemesi bir İvedik ya da daha kötüsü Ertuğrul Özkök tarzını hatırlatıyor.
"Valla sizi bilmem ama Recep İvedik'li, 'şaşkın pehlivanlı' Turkcell reklamları bizim yazı işlerini çok eğlendiriyor. O reklamlar haber kanallarında çıkınca durup izliyoruz. Her seferinde de gülüyoruz."
1 Ocak 2010 tarihli köşe yazısına Ahmet Altan böyle başlıyordu -yazarının Ertuğurul Özkök çıkmamasına şaşırdınız mı? 2 Mart'taki Telesiyej'in başlığıysa "Ürün beynin uzantısıysa.. Mazhar'ın Şahan için dedikleri ne ola?" Ahmet Altan'ın yukarıda andığımız yazısının başlığı şöyleydi: "Hiç bu kadarını... bekliyorduk." Bu da bir beynin uzantısı değil mi? Fakat hangisinin Gökbakar'ın mı Altan'ın mı?
Kadrosuz İvedikler
Telesiyej'in 2 Mart tarihli yazısını okunduğunda "Telesiyej kendi gazetesine neden bakmaz?" sorusunu sormak için gazeteyi bir parça eleştirel gözle incelemek yeterli. Örnek bulmak için birkaç günlük ya da aylık bir Taraf gazetesi arşivi taramaya hiç gerek yok. Sadece 2 Mart tarihli gazete bile Recep İvedik zihniyetini, aklını gözlemlemek için yeterli bir kaynak.
"Tıpış tıpış"lı manşetin bulunduğu dördüncü sayfadaki diğer manşetlere bakalım:
"Hamamda değil açlıktan bayıldılar." Ormanda açlıktan yarı baygın halde bulunan iki yavru ayı ile ilgili bir haber. Sokak gösterilerinde kullanılan ayılara eğitmenleri tarafından yaptırılan hamamda bayılma numarasıyla bağlantı kurulup manşete taşınması gerçekten muhteşem bir Recep İvedik zihniyeti örneği, gülünç söz söyleme beceriksizliği değil mi? Ayrıca başlıktaki cümle de yanlış: "Hamamda değil çarşıda bayıldılar" ya da "Sıcaktan değil açlıktan bayıldılar," şeklinde olabilirdi.
"Uludağ'da kaybolan kaybolana." Uludağ'da yoğun sis nedeniyle kayak yapan 10 kişi kaybolmuş, Jandarma Kurtarma Ekipleri'de onları bulmuş. Recep İvedik mahallenin kahvesinde oturmuş son Uludağ ziyaretini anlatıyor: "Uludağ'a gittik, kimse yok, kaybolan kaybolana."
"21 yılda dört bin tarihi eser." Kütahya Seyitömer Höyüğü'ndeki arkeolojik kazılarla ilgili bir haber. Fakat haberin içeriğinde 21 yılda değil 4 yılda dört bin tarihi eser çıktığını anlıyorsunuz. Başlık mı içerik mi doğru Recep İvedik'e kalmış. Hangi yazı işlerinde "Altın Makas"ı tutan bir Recep İvedik değildir ki?
Belli ki bu makas yedinci sayfadaki "Ekonomi" haberlerine de uğramış. "Türkiye sigaradan en yüksek vergi alan 14. ülke" başlıklı haberde bu başlığa bakarak bekleyeceğiniz diğer ülkelerle bir karşılaştırma mevcut değil. Başka istatistik bilgiler var ama mesela en azından en çok vergi alan ülke ve verginin oranı hakkında bilgi yok. İçerikle başlık arasında -başlığı neredeyse tekrar eden ilk cümle dışında- hiçbir ilişki yok.
Uzatmaya gerek yok. Bugün gidip bir Taraf gazetesi alırsanız benzer örnekleri bulabilirsiniz. Recep İvedikler bu gazetenin kadrolu elemanları olmalı.
Her gün yaratıcılık zorunlu değil
Taraf gazetesi manşetlerinde sözcüklerin farklı çağrışımlarını, bileşik kelimeleri bileşenlerine ayrılmasını, deyimlerden ilham alarak manşet uydurulmasını, deyimleri olur olmaz dönüştürmeyi hatta çarpıtmayı, yanlış kullanmayı o kadar çok ve sık yapıyor ki herhangi bir gün herhangi bir örneğe rastlamamanız neredeyse imkansız. Fakat sözcüklerle bu şekilde oynama yöntemi fazlasıyla bayatlamadı mı? Çok aşina değil mi? Artık herkesin herhangi bir dost sohbetinde yaptığı gibi öyle dehşetli yaratıcılık gerektirmiyor. Fakat reklam sektörü ve basın ama özellikle Taraf gazetesi bu yöntemi ısrarla kullanmayı sürdürdükçe Recep İvedik karakterinin artık bir sanal karakter değil de her gün yüzlerce kez rastladığımız sahici kişiler olduğuna, aramızda olduklarına ikna oluyoruz.
Sözcüklerle yukarıda bahsettiğimiz şekilde oynanmasını bir mizah yöntemi olarak ve yoğun şekilde ilk kez kullanan -takip edebildiğim kadarıyla- Ferhan Şensoy'du ve bunu politik bir eleştirinin vurgulanmasının aracı olarak çoğu kez bilhassa kullanırdı. Ardından Yılmaz Erdoğan bir televizyon dizisi aracılıyla bunu iyice popüler kıldı ama politik eleştirinin vurgulanması artık kırıntı düzeyindeydi. Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Beyazıt Öztürk ise bu yöntemin -birkaç kuşak- geç kalmış oldukça sığ örneklerini -tamamen apolitik bir duruş ve söylem eşliğinde- sergileyen insanlar olmaktan öteye gidemediler.
Yaratıcılıktan ne kadar uzak olduklarını gizleme ihtiyacı bile duymayan, -en iyi ifadeyle- devşirme hikayelerle reklam yapan reklamcılar, her gün yazmak zorunluluğu altında ezilen köşe yazarları, dünyayı kendi uzmanlıklarının darlığında özetleyen büyük anlatılar yazdığı hayaline kapılan akademisyenler, her gün, sloganlarında, manşetlerinde, başlıklarında bu yöntemin en ucuz örneklerini, yeteneksizliklerini kanıtlamak istercesine, sergilemektedirler.
Mazhar Alanson'un Şahan Gökbakar'ı entelektüel birikim sahibi kabul etmesi, Ahmet Altan ve Taraf yazı işlerinin onun yarattığı karakterlere çok gülmesi mevcut entelektüel iklimin örnekleri olarak göz çıkarırken Recep İvedik filmlerinin hasılat rekorları kırmasına şaşırmak neden? Medyanın ve konumuz özelinde Taraf'ın entelektüel düzeyi gözler önündeyken dördüncü filmde Recep İvedik'in karşımıza gazeteci olarak çıkmasına şaşırmamalı hatta arzu etmeliyiz. Tabii eğer Taraf'ın manşetlerde özetlenen zihniyetine gülmekten vazgeçip sıkılmaya başlamadıysanız.
Demokrasi Taraf olmakla gelmeyecek
Fakat neden Taraf bu kadar çok ve sık Recep İvedik zihniyetinde manşetler atabiliyor? Pervasız ve patavatsız Recep İvedik aslında şımarıktır ama kendi kendini şımartmış bir şımarık. Başkalarının eliyle böyle olmamıştır. Bu yüzden de birileri onu biraz şımartmaya kalksa hemen baştan çıkmaya hazırdır ama bu kez Kemal Sunal karakterlerindeki gibi bir şımarıklığa doğru. Taraf da kendi kendini şımartmıştır, bu da kendini, askerin burjuvazi tarafından iktidardan bir bürokrat (sadece bu kadar) olarak tasfiye edilmesinin bir aracı olarak değil aktörü olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Onların gözünde demokrasi Taraf ile gelmektedir. Onlar olmasa kendilerine getirilip emanet edilen bavullar dolusu belgenin asla gün yüzüne çıkmayacağına inanmalıyız. Oysa bir takım belgeler on yıllardır birileri tarafından basına servis edilmektedir: Dün Aydınlık'a bugün Taraf'a... Taraf bu belgelerin ortaya dökülmesinde etkileri varmış gibi davranarak kendilerini şımartmaktadır. Bu kör eden bir şımarıklıktır: Bavullar dolusu belgelerin orijinal nüshalarının karargahlardan çıkarılmasının bir başka örgütlenme işi olup olmadığını tartışmamaktadır dahi. Daha kötüsü: Servis edilen belgeleri çıkardığınızda Taraf'ın gazeteciliğinden geriye ne kalır? Taraf'ı bir Hürriyet'ten ayıracak olan nedir?
Köşe yazarlığına dayalı bir basın, uzman görüş almaya dayalı televizyonlar, silah zoruyla dayatılan siyaset dışında olmanın kalıcılaşmasına hizmet ederken toplum doğru fikirler tarafından kurtarılmayı bekler hale getirildi: Kimileri bu doğru fikirleri askerden bekliyor kimileriyse yarı Mesih bir şahsiyetten. Her politik gerilimde mezarı tavaf edilen Mustafa Kemal ile taraftarlarınca peygamber gibi görülen Tayyip Erdoğan arasında tercih yapanların tümü kurtarıcılarını bekleyenlerden oluşuyor. Kutsal cumhuriyetin koyunları demokrasi çayırına götürülebilir mi? Demokrasinin "gelişi" vaaz edilir nedense kimse demokrasiye gitmekten söz etmez. Buna Taraf da dahildir. Demokrasinin doğru fikirlerle -kendisinin sahip olduğu- geleceğini söylemek şımarıklığa kanıt değil midir?
Taraf'ın belgeleri yayınlamak konusundaki cesaretini hor görmek, yaptıkları sayesinde medyanın geri kalanını teşhir ediyor olmasını küçümsemek mümkün değil fakat neden şımarmış olabileceğini tespit etmeye, yorumlamaya çalışmak önemli.
Fakat şımarıklığın nedeni sadece Türkiye'deki medya içinde başarıya dayalı sivrilmesi, Pirus zaferi değil. Liberalizmin kendinden menkul genel bir zafer sarhoşluğunun etkisi büyük, hatta daha önemlidir. Doğru fikirlerin sahipleri ve erbapları olarak tarihin onları haklı çıkardığını -hatta varacağı yere, yani kendi söylemlerine vardığını- ve demokrasiye nihayet herkesin ikna olmaya başladığını ve bunu kendilerinin başardıklarını ya da önemli bir katkı sunduklarını düşünüyorlar. Sıfatsız bir demokrasiyi, hayali bir eşitlik ve kardeşlik vaadini, liberalizmin büyük anlatısını bu haklılık ve onun getirdiği şımarıklıkla tekrar tekrar ısıtıp pazarlıyorlar.
Bir başka yazının konusu olacak bir önermeyle Taraf'ın yanılsamasını özetleyebiliriz belki:
Liberalizm, tarihte sahiciymiş gibi görünen, en büyük anlatıdır. Bunu reddedecektir liberalizm ama büyük anlatı tam da bu noktada kendini açığa vurur.(ÖÖ/EÜ)