Bir ramazanı daha geride bırakıyoruz. Bu bir ay boyunca, ramazanın içeriği ve anlamı dikkate alındığında gayet ironik düşecek bir biçimde, yemek ve içmekle ilgili bol bol reklam izledik; izlemekle kalmadık bolca yedik ve içtik. Beslenme konusunda algıların hassaslaştığı bu dönemde, sinirler de gerildi ve ramazan boyunca insanlar oruçlu olmayı bahane ederek birbirine bağırmaktan çağırmaktan geri kalmadı.
Ramazanın genel geçer algılanışıyla ters düşse de bu ayın bendeki çağrışımı budur. Bir ay boyunca hem beslenme konusunda sürekli uyarılırsınız, hem de sinirleriniz uyarılır. Bütün gündür aç kalmanın verdiği sinirle birbirine çatanlara ek olarak, iftara doğru trafiğin kilitlenmesi ve arabayla bir yerden bir yere gitmenin adeta imkânsızlaşması da "ramazan coşkusunu" taçlandırıverir.
İktidarın Pekiştirilmesi
Aslında bu, tüm dünyada böyle... Belli dönemlerde insanların algısı, çeşitli sebeplerle tek bir şeye odaklanıyor / kilitleniyor. Ve bu durum, topluma şekil veren iktidar odaklarının güçlerini pekiştirmeleri adına adeta bir fırsat teşkil ediyor.
Serbest pazar ekonomisini elinde tutanlar ya da pazarda söz hakkı kazanmak isteyenler için böyle dönemler, daha fazla tüketici kazanmak anlamına gelir. Örneğin ramazan boyunca özellikle gıda sektörü harekete geçer ve zaten etkilenmeye koşullanmış tüketiciler, bu dönem boyunca normalden daha fazla tüketirler.
Ramazanda tüketici evine fazladan pastırma alır, daha fazla para verip pide alır, mutlaka meşrubat alır, o da olmadı hiç âdeti yokken gider güllaç alır. Yani ne yapar ne eder sofrasını donatmaya çalışır. Hatta biraz parası varsa, gider orucunu dışarıda açar. Nihayetinde daha fazla tüketir.
Dini iktidarın pekiştirilmesi
Böyle dönemler, önemli bir iktidar odağı olarak dinin de kendi gücünü hatırlatabileceği, hatta pekiştirebileceği dönemlerdir. Bir genelleme yapmak gerekirse, örneğin normalde ibadet etme alışkanlığı olmayanlar bile bir ay boyunca oruç tutar ya da tutmaya çalışırlar. Hatta bazıları oruç tutmakla yetinmez camilere gider, kutsal emanetleri görür, dinle ilgili sohbetleri dinler ve televizyonda dini hikâyelerle ilgili filmleri izler.
Nasıl ramazan boyunca insanlar birer tüketici olarak daha fazla gıda tüketerek sisteme eklemleniyorlarsa, benzer bir biçimde birer dindar olarak daha fazla ibadet ederek dini söyleme çekilirler. Yani din açısından ramazan ayı, on bir ay boyunca kaçırdığı dindarları yakalayabileceği ve böylece gücünü tazeleyebileceği bir dönemdir.
Siyasal iktidarın pekiştirilmesi
Kanımca ramazanın yarattığı fırsatlar içinde en can alıcısı, siyasal iktidar açısından yarattığı fırsattır. Ramazan özellikle ülkemizde, siyasal iktidarı elinde tutanların ya da tutmak isteyenlerin kendilerini gösterebilecekleri ve dolayısıyla daha fazla oy toplayabilecekleri bir ay olarak görülür.
Örneğin popülist yönetimler, aslında bütün bir yıl boyunca yapması gereken şeyleri tek bir aya sığdırarak "halkın yanında" olduklarını göstermeye çalışırlar. Bu bir ay boyunca -sadece iftar zamanı da olsa- bedava yemek dağıtırlar ya da yoksul ailelere ramazan paketleri gönderirler. Nitekim Türkiye'deki çoğu seçmen için karnının sadece bir aylığına da olsa para vermeden doyması, siyasal iktidarın onaylanması adına yeterli gibi görünür.
Bütün bunlar, bir tüketici ya da dindar olarak uyarılan insanların, aynı zamanda bir oy veren olarak da uyarılmasına hizmet eder. Nasıl din için ramazan, on bir ay boyunca yakalayamadığı dindarları kendi söylemine çekmede bir fırsat yaratıyorsa, benzer bir fırsatı on bir ay boyunca yakalayamadığı seçmeni yakalamak ya da zaten yakaladığı seçmenin memnuniyetini pekiştirmek isteyen siyasal iktidara da sunar.
Sultanahmet'in panayırlaştırılması
Bunun fazlasıyla farkında olan siyasal iktidarın yaklaşık son on beş yıldır vazgeçemediği ramazan uygulamalarından biri de Sultanahmet'teki ramazan şenlikleridir. Bu şenliklerin bütün eleştirilere rağmen Sultanahmet'te yapılması iktidar odakları açısından önemlidir, çünkü Sultanahmet hem çevresindeki kutsal mekânlardan dolayı dinî iktidarın, hem sponsorluk ve reklam çalışmalarına uygunluğundan ötürü ekonomik iktidarın, hem de Türkiye'deki muhafazakâr ve popülizm odaklı siyaset kültüründeki anlamlı karşılığından ötürü siyasal iktidarın pekiştirilebileceği en uygun yerlerin başında gelir.
Oysa burası sadece İstanbul'un değil, aynı zamanda Türkiye'nin turizm açısından en güzide merkezi. Hatta Türkiye'nin dünyaya açılan ve turizm açısından en çok para kazandıran yeri de burası. Turizm ve turizmdeki imajı konusunda gayet hassas olan bir ülkenin, en can alıcı noktasını bir ay boyunca turizm sektöründeki söylemiyle ters düşecek bir biçimde panayırlaştırması, ramazanın iktidar odaklarına sunduğu büyük fırsatlarla açıklanabilir ancak.
Başka bir ifadeyle ramazan, ekonomik, dinî ve siyasal iktidar odakları için öylesine değerli bir pastadır ki, tarafların bu pastadan mümkün olduğunca büyük bir dilimi alabilmesi adına ülkenin en güzide meydanının bir piknik alanına dönüştürülmesine göz yumulur. Bu uğurda tarihi yapıların orasına burasına halkın ramazanını kutlayan ilanlar asılır, tarihi camilerin avluları alışveriş mekânlarına çevrilir ve tüm alan baraka stantlarla doldurularak tarihi doku bozulur.
Bence Sultanahmet, ramazanı sultanlığa yükselten fırsatları anlamamız adına önemli bir örnek. Bu örnek sayesinde, ramazana boşu boşuna on bir ayın sultanı denmediğini görüyoruz. Görüyoruz ki ramazan, bu iktidar odaklarına kendilerini hatırlatmak ve güçlerini pekiştirmek adına öylesine kaçırılmayacak fırsatlar sunuyor ki, "sultan" unvanıyla kutsanmayı fazlasıyla hak ediyor.(YB/BÇ)