Ramazan Can, bir milletvekili.
Meclis kürsüsünden, kadına yönelik şiddeti önleme tasarısı görüşmelerinde fikir beyan eden bir Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekili. Kırıkkale'den.
Neler dediğine bakalım:
* Erkeğin otoritesini, egemenliğini kıralım derken, feminizme de davetiye çıkarmamak gerekir.
* Kadına zulmedilmesi temel insan haklarına aykırılıktır. Fakat kadına karşı pozitif ayrımcılık uygulayalım derken kadının aile içerisindeki statüsünü zayıflatmaya, dolayısıyla aileyi zayıflatmaya sebep olacak şeylerden de kaçınmalıyız.
* Her kadın aslında bir aile bireyidir. Kadının birey olarak hakkı elbette önemlidir fakat ailenin dağılmaması daha önemlidir.
* Pozitif ayrımcılık uygulamaları boşanmayı kolaylaştıracak, ailenin çabucak dağılmasına sebep olacak uygulamalara dönüştürülmemeli.
Ramazan Can, "Biri 'ben feminist değilim' dediğinde, ona 'Neden? Problemin nedir?' diye sorarım" diyen Avustralyalı bilim insanı Dale Spender'ı tanıyor mu bilmiyorum.
Bildiğim, (en azından) Feminizm 101 seviyesinde bilgi birikimi olmayan birinin "Kadına yönelik şiddeti önleme tasarısı" toplantısında görüş bildirmesinin uygun olmadığıdır.
Sayın Can,
Basit olarak feminizm, kadınların haklarını savunmaktır.
Cinsiyetlerin ekonomik, sosyal ve politik alanda eşitliğini savunan bir teoridir.
Kadınların lehine girişimlerde bulunur. Kadına kadın olduğu için yapılan tüm baskılara karşı durur.
Bir insan kadın olduğu için şiddete uğruyorsa hayır der.
Bir insan kadın olduğu için geride kalıyorsa hayır der.
Bir insan kadın olduğu için daha az para kazanıyorsa hayır der.
Bir insan kadın olduğu için sokakta rahat dolaşamıyorsa hayır der.
Bir insan kadın olduğu için bulaşık yıkıyorsa hayır der.
Bir insan kadın olduğu için cinsel meta olarak algılanıyorsa hayır der.
Bir insan kadın olduğu için cinselliğini bastırmak zorunda kalıyorsa buna da hayır der.
Bu akım bugüne dek kimseyi öldürmedi ve zarar vermedi.
Oy hakkı için mücadele etti.
Eğitim hakkı için çabaladı.
Doğum kontrolü, kürtaj hakkı ve çocuk bakımının eşitliği için uğraştı.
Tecavüze karşı örgütlendi.
Daha iyi ve eşit koşullarda çalışmak istedi.
Bulunduğunuz yerdeki Can, Ramazan Can'dan daha önemli
Feminizmi, bazen feministlerin bile içine soktukları dar kalıplarla düşünmeyin.
En azından "kadına yönelik şiddeti önleme" üzerine yüksek sesle konuşurken önyargılarınızdan sıyrılmaya çalışın. Çünkü bulunduğunuz kürsüde "Ramazan Can" olmaktan daha geniş bir anlama sahipsiniz.
Biraz geçmişe dönelim. Basitçe ve özetle.
Feminist hareket, 19'uncu yüzyılın ortalarında ortaya çıktı çünkü endüstri devrimiyle beraber kadının durumu daha da zorlaşmıştı. Ayrıca entelektüel ve ideolojik bir değişim başlamıştı.
"İnsan Hakları" kavramı ortaya çıkmış ve orta sınıf erkekler, monarşi ve aristokrasiyle mücadele edebilmek için bunu benimsemişti. Elbette insan haklarındaki "insan" henüz işçileri, kadınları ve siyahları kapsamıyordu.
O zamanlar "erkek toplum" kadınları, sizin dün yaptığınız konuşmadaki gibi algılıyordu: kadınlar, yaradılışları gereği çocuklar ve erkekler için vardı.
Ama bazı kadınlar başka bir şey olduklarını hissediyordu.
Feminizm, bugünkü haliyle 1920'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nde, oy verme hakkı için ayağa kalkan kadınlarla başladı.
1964'te Medeni Haklar Yasası, mesleki ayrımı engellemeye ve aynı işi yapan kadın ve erkeklerin eşit maaş almalarını sağlamaya yönelik bir dizi kural getirdi.
1960'larda cinsel devrim başlamıştı. Buna "women's liberation" (kadının özgürleşmesi) dendi. Kürtaj ve doğum kontrolü hakkında bilinç oluştu.
Kadınlar kendi hayatları için bir şeyler yapmak durumunda olduklarını anladı ve cesaret kazandılar.
"Kişisel olan politiktir" dediler.
Çünkü örneğin kadının gördüğü şiddet toplumsal bir sorun ve politik. Kadınların bedenleriyle kurdukları ilişki de hukuksal, siyasal ve toplumsal. Bunu anladılar.
(Fransa'da yükselen feminist akım, anglo-amerikan akımdan daha felsefi bir duruş taşır. İncelemek istenirse Simone de Beauvoir, Jacques Lacan, Jacques Derrida, Julie Kristeva gibi isimler yardımcı olabilir.)
1990'lardan bu yana üçüncü dalga yükseldi. "Girlie Culture" denilen tartışmalı alan da bu dalganın içinde. Merak ettiyseniz Buffy the Vampire Slayer izleyin mesela.
"Hiçbir fikir onu izleyenlerden sorumlu değildir"
Sayın Can,
Bugün kadın, hem nesne hem özne olmak istiyor. Sizin için hangisi daha ürkütücü bilmiyorum ama kadın, hem seksüel, hem de politik güce sahip olmak isteyebilir.
Yani davetiye çıkarmak istemediğiniz kavram eksik olarak özetlediğimin çok daha ilerisinde, karmaşık ve çok fraksiyonlu bir harekettir.
Çünkü kadın tek bir kategori değildir. Tek bir sorunu olmadığı gibi tek bir görevi de yoktur.
Sizin de temsil ettiğiniz ataerkil toplum ve ideoloji, kadın imajlarını kendi istedikleri doğrultuda şekillendirmeye çalışır.
Bu temsillerin hayattaki karşılığı baskı, şiddet, tecavüz ve hepsinden önemlisi kadınların içselleştirdiği aşağı olma duygusudur.
Bir erkeğin evde karısını dövmesinden daha vahimi, hareketin arkasında yatan toplumsal zihniyet ve öğrenilmiş şiddettir. Bu "öğrenme" şiddet karşıtı bir konuşmada bile meşruiyet alanı bulabilir.
O yüzden insan, yasa tasarıları hakkında konuşurken "kadın, aslında bir aile bireyidir" dememelidir. Çünkü kadın aslında bir aile bireyi değildir. Kadın, aslında bir kadındır.
Şu sözü severim: "Hiçbir fikir onu izleyenlerden sorumlu değildir."
Siz de sevin.
Feminizmi kimden yanlış öğrendiyseniz, öğrendiklerinizi unutun. Tekrar öğrenin. Bunu yapmadan önce de koskocaman bir tarihe ayıp etmeyin.
Bugün karşınızda oturan kadın vekillerin nasıl orada oturduğunu sorgulamıyorsunuz. Ama onlar -kendilerini feminist olarak tanımlasınlar ya da tanımlamasınlar- davetiye çıkarmaktan korktuklarınızın verdikleri mücadelenin sonucu olarak oradalar. (IC)