1980 yılından beri, hatta çok daha daha önce, yani çocukluğumuzdan bu güne dek normal bir dönem yaşamadık. Darbeler, sıkıyönetimler, olağanüstü haller. Yaşamımız zehir oldu.
İki kuşak gözlerimizin önünde öylece kayıp gitti. Çatışmada hayatını kaybedenler, kahırdan ölenler, arkadaşlarının kalleş kurşunu ile ölenler, faili meçhule gidenler, göçler, sürgünler, firari yaşamlar, mahpusluklar, cenaze törenleri, taziyeler, ayrılıklar.
Keder, dert, kahır ve hüzün. Kısacası yaşamımız gümbürtüye gitti. Bu kadar acıyı yakından hissetmek, her gün, her an, her saniye hissetmek; adamda sinir merkezi, kontrol mekanizması bırakmaz.
Ömrümüz bize ve halkımıza yapılan zulüm ve haksızlıklara karşı koymak, direnmekle devam ediyor.
Bize uygulanan haksızlıklara karşı çıkmak iyi hoş da, gözümüz önünde başkalarına yapılan haksızlıklara karşı duruşumuz ve tavrımız ne olmalı?
Son operasyonda gözaltına alınan Ahmet Şık ve diğer gazeteciler için bir sözümüz olmalı. Velev ki bu operasyonlarda gözaltına alınan birçok gazeteci geçmişte bize yapılan zulümleri onaylamış bile olsalar, eğer bugün keyfi ve siyasi mülahazalarla gözaltına anlıyorsa bunu kınamamız lazım.
"Kendine Demokrat" düşüncesinden çok çekti bu topraklar. En aşırı karşıtlarımıza bile yapılan haksızlık ve mağduriyetlere karşı duruş sergilememiz gerekir.
Bunu belirttikten sonra gazeteci Ahmet ŞIK ile ilgili 1999'lardan anımsadıklarını paylaşmak istiyorum. İstanbul Kürt Enstitüsü'nde başkan olduğum yıllarda hem enstitümüz antidemokratik bir biçimde basılıp kapısına mühür vurulurken, hem de Kürtçe Dil Kursu yapıyoruz gerekçiyle benim ve arkadaşlarım hakkında dava açılırken Ahmet ŞIK kimsenin ilgilenmediği bu konuda benimle konuşup o yıllarda haber yapmıştı.
İnsanların düşüncelerinden, farklı gazetecilik anlayışlarından, iktidara muhalif kimliklerinden dolayı evlerinin basılması, sindirilmesi, tehdit edilmesi asla kabul edilemez.
Ben ve benim gibiler öbür dünyada bile olsa "Ergenekon" zihniyetinden davacı olacaklar. Bizim kuşağa yaşattıklarını asla unutamayacağız. Er veya geç Türkiye veya dünya mahkemeleri önünde onlarlarla hesaplaşacağız.
Ama bize yapılan uygulamaların aynısını veya benzerini onlara yapılmasını doğru bulmuyorum. O zaman arada ne fark olur ki?
Zulüm sonunda gider sahibini bulur. Toplumda korku ve sindirme izlenimi yaratan, o maksadı taşıyan hiçbir uygulamayı uygun görmüyorum.
Sadece kendine demokrat olan, kendi kuyruğuna basıldığında cıyak cıyak bağıran bir toplum çürümeye mahkumdur.
Benim sloganım şudur: Hani eskiden bir slogan vardı ya: " Arkadaşıma Dokunma". Ben onu değiştiriyorum. Zalimimi evrensel hukuk çerçevesinde yargıla. Ama bu çerçeve dışında, "Rakibime dokunma!" (HK/EK)