1990 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal ve Rumeli holdingin sahibi Cem Uzan’ın ortak olduğu Star 1 televizyonunun test yayına başlaması ile devletin elinde bulunan radyo ve TV yayıncılığı tekeli kırıldı.
Özel radyo ve TV yayıncılığı dönemi başlaması ile birlikte Türkiye’de önce TV kanalları arkasından özel radyolar açılmaya başladı. Ancak 15 Nisan 1992'de yasası olmayan bu uygulama durdurulunca hem özel radyolar hem de dinleyici ''radyomu istiyorum'' sloganıyla arabaların antenlerine siyah kurdeleler bağlar, toplu protestolar yapılır. Öyle ki dönemin başbakanı Tansu Çiller de siyah kurdele kampanyasına katılır. 13 Nisan 1994'te 3984 sayılı kanunla özel radyo ve televizyonların nasıl kurulacağı ve yayınlarında uyacakları kurallar belirlenir.
Urfa’da üç özel radyo açılmıştı ama yayınlarında, acılı arabesk ve yeni başlayan pop furyası şarkılardan başka bir şey yoktu.
25 Ocak 1991’de Türkçe dışındaki (Kürtçe, Lazca, Çerkesce vb) dillerde konuşmayı ve şarkı söylemeyi yasaklayan “2932 sayılı kanun” yürürlükten kaldırılmış olmasına rağmen özel radyo ve TV’lerde Kürtçe şarkılara yer verilmiyordu. Kürtler ana-akım medyada suç unsuru olmadan yer alamıyordu.
Radyo için kumbara
Bu dönemde Kürt Siyasal Hareketi de bölgede bir radyo açma niyetindeydi. Diyarbakır Özgür Gündem Gazetesi bürosundan Mehmet Şenol gazete merkezine Diyarbakır’da bir radyo açma teklifi götürmüş, ancak olağanüstü hal bölgesi olmasından dolayı Diyarbakır’da radyonun yaşatılamayacağı gerekçesi ile teklifi kabul edilmemişti.
Urfa’da Demokrasi Partisi (DEP) de yerel bir radyo açmak için bir kampanya başlatmış, hatta il binasına bir kumbara bile bırakmıştı.
90’lı yıllarda Kürt siyasal hareketi ve medyası her yerde olduğu gibi Urfa’da da büyük bir baskı altındaydı. Kürt gazetecilerden Hüseyin Deniz (10.08.1992), Kemal Kılıç (18.02.1993) öldürülmüşler Özgür Gündem gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu (12 Mart 1994) haber için gittiği Siverek’te kaçırılmıştı.
1993 ve 1994 yıllarında Kürt siyasetçilerden Muhsin Melik, Mehmet Ayyıldız, Eyüp Gökoğlu, Ömer Akpolat, Mehmet Şen, Şükrü Fırat, Mehmet Barlin, Fethi Yıldırım, Faik Kevci, Nayıf Umaz, Cemal ve Yaşar Göksel'in de aralarında bulunduğu, sayıları yüzlerle ifade edilen insanlar Urfa ve ilçelerinde ya kaybedilmiş ya da öldürülmüştü.
“90’lı yıllarda Urfa, JİTEM- Bucak Aşireti, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Özel Harekât işbirliğinde kontrgerilla merkezi haline..“ gelmiş. “Güvenlik güçleri bölgede yaptığı operasyonların tamamını Bucak Aşireti’ne devret..” mişti. “Terörle mücadele” adı altında yargısız infazlar, gözaltında kaybetmeler Urfa’nın gerçeği” olmuştu. (1)
1992'de Urfa’da öğrenciydim. 1993'ün başında Urfa Özgür Gündem temsilcisi Bayram Balcı’nın isteği üzerine birkaç öğrenci ile birlikte Urfa’da radyo kurma çalışmalarına dahil oldum. 12 Eylül darbesinde PKK davasından tutuklanan ve Diyarbakır Cezaevi vahşetini yaşamış Mehmet Ural’ın yönetim kurulu başkanlığını yaptığı, Kürtlerin Türkiye’deki ilk legal radyosu Radyo Karacadağ 1994 Mart ayında test yayınlarına başladı.
22 dilden müzik
İlk radyoculuk eğitimimizi Gazeteci-Radyocu Ragıp Duran’dan aldık. Eğitim için Ferda Çetin ile birlikte Urfa’ya geldiğinde ilk dersi bizim için şaşırtıcıydı. “Kendinize dikkat edeceksiniz… iyi gazeteci, yaşayan gazetecidir….”
İlk eğitimimiz Ragip Duran’dan diye yazdım ama radyomuzun “isim annesi” (literatürde böyle bir kavram var mı bilmiyorum ama “isim babası” oluyor da “isim annesi” niye olmasın) Bilgesu Erenus’u da anmadan edemeyeceğim. Evinde bizi ağırlayan Bilgesu Erenus, radyonun isminin mutlaka yerel olmasını, Urfa ve çevresinden bir isim olmasını gerektiğini söylemişti. Sonra bir sürü isim arasından Karacadağ olması konusunda fikir birliğine vardık.
Çalışanlarının tamamının öğrenci olduğu Radyo Karacadağ’da, Türkçe, Kürtçe (lehçeleriyle birlikte) ve Arapça başta olmak Çeçence, Çerkezce, Lazca, Rumca, Abhazca, Macarca, Ermenice, İbranice, Azerice, ve İngilizce’nin de içinde yer aldığı 22 dilde müzik yayını yapılıyordu. Sünni Kürt, Arap kökenli bir şehir olan Urfa'da yaşayan az sayıda Alevi yurttaş için de Alevi deyişlerini yayınlanıyorduk. Sünni Urfalılar için Alevi deyişleri yeni bir şeydi.
Baskılar, gözaltılar
Urfa halkı radyomuzu dinliyor büyük ilgi gösteriyordu ama esnaf reklam vermiyordu. Bizde hem ekonomik olarak rahatlamak hem de Urfa’nın Kültür- Sanat yaşamına katkıda bulunmak amacıyla muhalif sanatçılarla konserler ve tiyatro gösterileri organize etmeye başladık.
1994 Kasım ayında arkadaşımız Seyfi Demir tutuklandı. Radyoda çalışan bazı arkadaşlarımız ayrıldı. Gözaltılar ve baskılar artmaya başlamıştı Böyle bir ortam da radyoculuk yapmak zor ve tehlikeliydi.
Özgür Ülke Gazetesinin bombalamasını takip eden günlerde İstanbul’a gitmiştim. Gazetenin yayın yönetmeni Ferda Çetin’e radyoyu Urfa’da yaşatmanın imkanı kalmadığını İstanbul’da yayına devam etmek istediğimi söyledim.
Ferda Çetin bana radyonun Urfa’da olmasının bir anlamı olduğunu, Kürt medyasının Türkiye Metropollerinde bulunmasından ziyade bölgede olmasının daha anlamlı olduğunu, Kürtlerin radyo ile yetinmeyeceğini yakında Kürtlerin televizyon bile açabileceğini söyleyerek ikna etti.
Bu ajitasyon beni tam 15 yıl daha radyoculuk yapacak kadar motive etmişti. 20 yıla yakın süren radyoculuk yaşamımın gerekçesi Kürtler bu ülkede kendi dilinde yayın yapabilirdi, Ama RTÜK benimle aynı fikirde değildi. RTÜK “Radyo ve televizyon yayınlarının Türkçe yapılmasını” öngörüyordu ve Kürtçe “evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasında katkısı olan” dillerden değildi. (RTÜK 3984 sayılı kanunun eski t maddesi..)
Haberlerimiz ve programlarımız Urfa’lı egemenlerin tepkisini çekmeye başlayınca radyomuza baskılar da artmaya başladı. Radyomuz açıldığı günden kapandığı güne kadar yayın politikası sebebi ile sürekli baskılara maruz kaldı.. Özetlemeye çalışayım.
MGK devrede
Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) İskenderun 39. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'na, 15 Ağustos 1996 tarihinde hazırlattığı, İSTH:3590-745-96/1492 sayılı ve GİZLİ ibareli belgede, susturulmaları ve faaliyetlerinin engellenmesi istenen Gazete, Dergi, Sivil Toplum Örgütleri, Müzik Grupları, Kültür Merkezleri, Radyo ve Televizyon İstasyonları listesinde Radyomuzun ismi de yer almakta idi. Bu raporun ardından Radyomuz üzerinde devam eden baskılar sistematik bir hal almaya başladı.
Raporda yer alan Demokrasi Gazetesi, Evrensel Gazetesi, Yeni Politika Gazetesi, Alınteri Dergisi kapatılmıştı.
Raporda yer alan müzik grupları ve sanatçılar arasında; Grup Yorum’un yedi, Koma Dengê Azadi’nin üç, Grup Kızılırmak’ın beş, Agırê Jiyan Grubu’nun o dönemde var olan tek kaseti, Koma Berxwedan’ ın 2 adet, Ahmet Kaya’nın beş adet, Ferhat Tunç’un iki kaseti Şanlıurfa Valiliği’nin kararları ile yasaklandı.
Rapordan önce yasak kaset listesinde yer alan kaset sayısı beş on civarında iken raporun ardından bu sayı 50’lere çıktı. Dananın kuyruğu ise Kürtçe müzikle kopacaktı. Kürtçe müzik kasetleri Kültür Bakanlığı bandrolü ile çıkıyordu ve güya Kürtçe serbestti ama Kürtçe müzik yayını yapmak hala bir tabuydu.
Yine raporda yer alan, kuruluşlardan Mezopotamya Kültür Merkezi’ nin Urfa Şubesi, İller idaresi yasasına dayanılarak Valilik kararı ile süresiz olarak kapatıldı. İnsan Hakları Derneği (İHD) Urfa Şubesi Valilik İstemi üzerine Mahkeme Kararı ile altı ay kapatma cezasına çarptırılmış ve dava sonucu mahkeme kararı ile feshedilmişti. SES ve EĞİTİM-SEN sendikalarının Şanlıurfa Şubeleri de yasak yayın bulundurdukları gerekçesi ile, Şanlıurfa Valiliği’nin istemi üzerine mahkeme kararları ile 6 şar ay süre ile kapatıldı.
Anlayacağınız Urfa’da Radyo Karacadağ dışında “muhalif” kurum kalmamıştı.
Suç duyuruları ve davalar
O dönemde Radyo ve Tvleri izlemek üzere Emniyet Müdürlüklerinde “Radyo, TV İzleme amirlikleri” kurulmuştu. Bu amirliklerin görevi bir ihlal olduğunda RTÜK’e bildirmekti, ama Urfa’da öyle olmuyordu. Amirlik Valiliğe, Valilik ise neredeyse Türkiye’deki tüm kurumlara gönderiyordu. Valilik, RTÜK ve Savcılığa şikayet ediyor, İçişleri Bakanlığı’na, Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı’na “bilgi”, Şanlıurfa 20. Zırhlı Tugay komutanlığına “ilgi” yazıları gönderiyordu.
EĞİTİM-SEN Urfa Şubesi’nin, Dünya Öğretmenler Günü ile ilgili yapılan basın açıklamasına yer verdiğimiz Haber Bülteni ile ilgili 08.10.1997 tarihinde Şanlıurfa Valiliği, RTÜK Başkanlığına, Şanlıurfa Cumhuriyet Baş Savcılığı’na, İç İşleri Bakanlığı’na, Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı’na bir suç duyurusunda bulundu.
Söz konusu suç duyurusunda Urfa’daki Sivil toplum Kuruluşları ve sendikalar sanki illegal kurumlarmış gibi gösterilmiş ve bu kurumların açıklamalarına yer vermememiz sebebi ile radyomuzun kapatılması RTÜK’ten istiyordu.
Suç duyurusunda aynen şu ifade yer almaktaydı.
“Karacadağ Radyosunun Kuruluşundan bu yana sadece (EĞİTİM-SEN, Sağlık Emekçileri Sendikası, İnsan Hakları Derneği, HADEP vb..) Kuruluşların basın açıklamalarını yayınladıkları, haber bültenlerinde ve haber yorum programlarında ağırlıklı olarak hakkında adli mercilerce günlük toplatma kararı çıkan Ülkede Gündem gazetesine geniş ölçüde yer verdikleri, belirli bir ideolojik amaç doğrultusunda taraflı yayın yaptıkları anlaşılan Radyo Karacadağ hakkında Kamu Düzenine aykırı faaliyetlerde bulunduğundan dolayı gerekli yasal işlemin yapılarak bahse konu olan radyonun kapatılmasını arz ve rica ederim”.
Yine aynı suç duyurusunda, sadece Urfa ve yakın çevresine yayın yapan radyomuz Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan öğretmen açığının nedeni olarak gösteriliyordu.
Suç duyurusu ile ilgili cumhuriyet savcılığı tarafından “Takipsizlik Kararı“ verilmiş ancak Valiliğin bu haksız suçlamalarının Ülkede Gündem gazetesinde yer alması üzerine valilik tekrar suç duyurusunda bulunmuş ve radyomuz hakkında 2. Asliye mahkemesinde dava açılmıştı.
Yayınlamayınca da suç duyurusu
Yayınlarımız hakkında suç duyurularında bulunuluyor davalar açılıyordu. Bu anlaşılabilir bir şeydi. Ama yayınlamadıklarımız hakkında da suç duyurusunda bulunulması anlaşılabilir bir şey değildi.
Şanlıurfa Valiliği 24.11.1997 tarihinde Radyomuza gönderilen ve “ Psikolojik Harekat Kapsamında” hazırlanan, Güvenlik Güçleri imzalı afiş broşür ve çağrı metinlerine, yayınımızda yer vermediğimizden dolayı radyomuz hakkında suç duyurusunda bulundu.
Söz konusu afiş ve broşürlerin tarih, saat belirtilerek bir ay boyunca okunması istemini, yayınımıza yapılan bir müdahale olarak değerlendirdiğimizden yayınlamadık.
Valilik, her zaman sadece RTÜK, Şanlıurfa Cumhuriyet Savcılığı’na şikayette bulunurken bu sefer Emniyet Genel Müdürlüğü ile Başbakanlık Güvenlik İşleri Dairesi Başkanlığı’ na da bilgi olarak iletmiş, Şanlıurfa 20. Zırhlı Tugay komutanlığına da aynı yazıyı göndermişti.
Baskınlar ve saldırılar
Dönem dönem Radyomuz ve çalışanlarımıza fiili saldırılar da oluyordu. 1996 yılının Ekim ayında Radyomuza verilen 7yedi günlük kapatma cezasının ilk günü olan, 23 Mart 1996'da radyomuz Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi Polisleri tarafından basıldı.
Basılmaya gerekçe olarak tüm Türkiye genelinde başlatılan “Barış İçin Bir Milyon İmza Kampanyası” girişiminin radyomuz tarafından organize edildiği ve bununla Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonları protesto etme amacı güdüldüğü iddia edilmişti.
Yapılan baskında ben, Genel Yayın Müdürümüz Hikmet Taşdemir, çalışanlarlardan Barış Lütfü Saraç, Turhan Cihanbeyli, Ömer Karataş ve Radyoda misafir olarak bulunan Lise öğrencileri Fatma Erekli, Semra Kayaokay, Nazmiye Palta ve Harran Üniversitesi Öğrencisi Yusuf Söğüt gözaltına alındı.
Gözaltında radyomuz çalışanları ve misafirler kaba dayak, psikolojik işkence ve cinsel tacize maruz kaldı. Radyoda bulunan Barış İçin Bir Milyon İmza kampanyasının dolu 2000 imza föyüne ve boş imza föylerine polisler tarafından el konuldu.
Gözaltında 24 saat tutulduktan sonra Cumhuriyet Savcılığı’na çıkarılıp serbest bırakıldık. Söz konusu baskından sonra Şanlıurfa Valililiği’nin radyomuz hakkındaki görüşleri de açıkça ortaya çıktı.
Valiliğin üniversiteye gönderdiği yazıda radyomuz “PKK terör örgütü sempatizanı olarak bilinen ve örgütsel içerikli yayın yapan ... karacadağ radyosu “ diye tanımlanıyordu. Radyoda Misafir olarak bulunan öğrenciler 7 gün ile 15 gün arasında değişen okuldan uzaklaştırma cezası aldılar.. Gerekçe ise uygunsuz yerde bulunma...
Mart 1997'de Nadire Mater ve Ertuğrul Kürkçü BİA alt yapısı için bölge toplantıları kapsamında Urfa’ya gelmişti. Toplantıda yerel medya temsilcilerine BİA anlatılırken medya tekeline karşı ortak bir ağ kurmaktan, üretilen radyo programlarının ortaklaştırılmasından bahsedildi. Ama bizim dikkatimizi en çok hukuksal destek birimi çekmişti.
Mesainin yarısı Adliye'de
1 Eylül 1997’de “Musa ANTER Barış Treni” heyetini izlerken TEM Şubesi ekiplerince gözaltına alındım. Şanlıurfa Çevik Kuvvet Müdürlüğü’nde yoğun işkenceye maruz kaldım ve Urfa’yı terk etmemem yönünde tehdit edildim. Gözaltında gördüğüm işkenceden dolayı, polisler hakkında suç duyurusunda bulundum, ama suç duyurusu Memurun Muhakematı Kanunu’na takıldı. Sonuç savcılık suç duyurusunu görevsizlik kararı ile Şanlıurfa Valiliği’ne gönderdi.
04.11.1997 de polis tarafından basılan bir kitapevinde Haber Merkezi Müdürümüz Vedat Bakır ile birlikte Emniyet Müdürlüğü tarafından bize verilen basın kartını göstermemize rağmen kitabevinde bulunan 14 kişi ile beraber gözaltına alındık.
Gözaltında kaba dayak, işkence ve hakarete maruz kalmış savcılığa çıkarılmadan serbest bırakılmıştık ama aynı gün radyo gece saat 24.00’da basılmış, radyoda bulunan kitap, dergi ve kaset arşivleri dağıtılmış bir kısmına polis tarafından el konulmuştu.
Yine aynı şekilde radyo çalışanlarının evleri basılmış evde bulunan tüm kitaplara el konulmuştu.
1998 yılına geldiğimizde deyim yerindeyse suç duyuruları ve davalar yüzden nefes alamaz hale gelmiştik. Konuştuğuz her söze yayınladığımız her şarkıya artık dava açılıyordu. Vedat Bakır ile ben artık mesaimizin bir kısmını artık adliyede geçiriyorduk. O okuduğu haberlerden ben yayınlanan şarkılardan dolayı ifade verip duruyorduk.
''Keleş'' kalaşnikof olunca
Artık yayınladıklarımızda suç unsuru olup olmadığının bir anlamı yoktu. Ana-akım medyadan alıntıladığımız haberlere, okuduğumuz köşe yazılarına bile dava açılıyordu. Örneğin 17 Mayıs 1998'de tarihinde Hürriyet Gazetesi Köşe yazarı Yalçın Bayer'in Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Fidanboy ile Siverek eski Kaymakamı Abdülkadir Karataş hakkında yazdığı yazıdan alınan alıntı gerekçe gösterilerek Radyomuz Haber Müdürü Vedat Bakır hakkında “Adliyenin ve Kaymakamlığın Manevi Şahsiyatını Tahkir ve Tezyif etmek” ten soruşturma açılıyordu.
Küçük bir örnek daha: radyoda sık sık yayınladığımız “Keleşo Nobedaro” şarkısını tercüme eden polis memuru şarkıyı “kalaşnikoflu nöbetçi” diye tercüme etmiş, örgüt propagandası yapılıyor diye suç duyurusunda bulunmuştu. Hâlbuki şarkı bir aşk şarkısıydı ve şarkıda geçen “keleş” kelimesi “yakışıklı, yiğit” anlamındaydı. Bu arada Zelal Gökçe şarkıyı çok güzel yorumlamış dinlemenizi tavsiye ederim.
Şarkıdan bahsetmişken bir de para cezaları kısmı var. Yayınladığımız şarkılardan içerik olarak suç bulunmuyordu, ama Valiliğin yasak listesinde yer alan kasetlerden şarkı çalındı diye 4 defa para cezası aldım. İlk para cezası ertelendi ama diğerlerini paşa paşa ödedim.
Para cezası ödediğim şarkılar
Ceza aldığım şarkıları duyunca eminim şaşıracaksınız. Grup Kızılırmak’a ait “Güneşin Olsun Gönlünde” ve Ahmet Kaya’ya ait “Beni Tarihle Yargıla” ve Ferhat Tunç’a ait “Özlemin Dağ Rüzgarı” şarkılarından verilen 456.000.000.TL ağır para cezası ertelendi, ama, Grup Yorum’a ait “Bize Ölüm Yok” isimli şarkıdan, TCK 526/1 maddesi uyarınca açılan dava sonucu 684.000.000.TL ağır para cezasını ödedim. Bu günün parası ile 684 TL ediyor ama o zamanlar için çok paraydı…
TCK 526/1 maddesi “selahiyettar mercilerin” bu günlerde de çokça konuşulan “kamu güvenliğini ve düzeni ilgilendiren emirlerine itaatsizlik halleri”nde uygulanıyor.
27 Mart 1998'de Şanlıurfa Valiliği’nin şikâyeti üzerine Ticaret ve Sanayi Bakanlığı, radyomuz hakkında bir dava açtı. Şanlıurfa Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davanın gerekçesi “Söz konusu şirketin bölücü terör örgütü PKK’yi destekler mahiyette yayınlar yaparak toplumda şiddet, terör ve etnik ayrımcılığa yönelik yayın ve nefret duyguları oluşturduğu, kamu düzenine aykırı faaliyette” bulunmaktı. Şirketin feshedilmesi ve mal varlığının tasfiyesi için açılan bu dava da beraatla sonuçlandı.
Radyomuz hakkında verilen ilk 30 günlük kapatma cezasını kınama amacıyla radyomuzda basın açıklaması yapan 15 sivil toplum örgütü, siyasi parti ve basın mensuplarının tamamı hakkında Şanlıurfa Valiliği istemi üzerine Şanlıurfa Cumhuriyet Savcılığı Tarafından soruşturma başlatılmıştı. Mesaj açıktı bu radyoyu kapatacağız siz de destek vermeyeceksiniz….
İşin komik tarafı radyomuz ve çalışanlarına yapılan baskılarlara tepki göstermemize bile dava açılıyordu. 19 Haziran 1998'de Şanlıurfa Cumhuriyet Savcılığı, Radyomuz Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ural‘ı Radyomuzun RTÜK tarafından 5 ay süreyle kapatılmasına ilişkin yaptığı basın açıklamasını gerekçe göstererek “İzinsiz Basın Açıklaması Yapmak” iddiasıyla Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sevk ettti, Mahkeme sonucunda Mehmet Ural beraat etmiştir.
Urfa Emniyetinin şikâyetleri savcılıkta beklenen etkiyi göstermiyordu. Savcılık suç unsuru bulunmadığından hep takipsizlik kararları veriyor, açılan davalardan beraat ediyorduk. (Ki gerçektenden ortada suç yoktu.) Ama ne biz ne de Valilik pes etmiyordu.
Polis Kürtçeyi çevirirse
ilk ceza 24 Temmuz 1996 tarihli RTÜK kararı geldi. RTÜK Grup Kızılırmak’ın kasetinde yer alan “Haynıkna” adlı Kürtçe parçayı çalarak 3984 sayılı yasanın “d,m” bendini ihlal ettiğimize karar veriyordu.
Bu kararda kısaca müstehcenlik yapmış çocukların ve gençlerin ahlakını bozup Türk aile yapısını ayaklar altına alarak toplum huzurunu kaçırdığımız söyleniyordu.
RTÜK’ün bu kararı neden verdiğini önceleri anlayamadık. Ta ki hakkımızda açılan ceza davası sonuçlanana kadar. Takipsizlikle sonuçlanan davada RTÜK’e giden ve uyarı cezası almamıza neden olan Urfa Emniyet Müdürlüğünün korkunç tahrif edilmiş Kürtçe çevirisi de takipsizlikle beraber elimize geçiyordu.
Çeviri tümden belden aşağıyaydı. Ve Galatasaray Üniversitesinde yapılan bilirkişi incelemesi de bizi haklı çıkartıyor, çevirinin tahrif edilmiş olduğunu doğruluyordu. RTÜK Emniyet Müdürlüğünden Kürtçe bilmediği kesin olan polisin çevirisini delil olarak kabul edip uyarı cezasını ise vermişti. Yapılanın ne kadar korkunç olduğunu ise parçanın aslı Emniyet çevirisi ve gerçek çevirisini yazıp yorumunu size bırakıyorum.
Kasetteki Kürtçe İstanbul çevirisi Urfa polisinin çevirisi
“Kusî kirîne helîse” | “Hepsini koymuşlar hapise” | “S.kmişler dağıtmışlar” “Öldürüyorlar, eritiyorlar, s.kiyorlar” |
Kapatılıyoruz
İkinci ceza 9 Ekim 1996 tarihinde geldi. Kararın gerekçesi anonim bir Kürt halk şarkısı olan “Ozan Şemdin”in seslendirdiği “Şer şere” adlı şarkıydı. Üstelik Urfa Cumhuriyet Savcılığı şarkı için takipsizlik kararı vermişti. Tüm bu durumu özetleyen yazı ve belgelerle RTÜK’e başvurup kararın haksız olduğunu, çevirilerin ise art niyetli olduğunu söyledik ama kar etmedi.
Bir hafta kapatma cezası yerine getirildi. Normalinde yalnızca kararı tebliğle görevli olması gereken Emniyet, 50’ye yakın polisle 23 Ekim 1996 gece 00.00’da radyo vericisini ve yayın çıkışını sağlayan iki kabloyu mühürledi.
Bu kapatma dolayısıyla RTÜK aleyhine açtığımız tazminat davası kazandık kazanmasına ama Radyo yedi gün kapalı kalmıştı. Kazandığımız maddi tazminatın tespiti için RTÜK’ün talebi üzerine Maliye Bakanlığı defterlerimizi incelemeye almış, 100 Lira ceza yazmıştı. RTÜK’ten kazandığımız maddi tazminat ise sadece 2,5 Lira idi. Yani yine zarardaydık…. Ve cezalar peş peşe gelmeye başladı üstelik cezaların süresi gittikçe artıyordu.
RTÜK 31 Mart 1998 tarihinde yaptığı üst kurul toplantısında radyomuza aynı günde biri 60 gün diğeri 90 gün olmak üzere iki kapatma cezası verdi. Cezaların ilki yani iki aylık kapatmaya 5 Ekim 1998'de yayınladığımız iki haberden dolayı verildi.
Haberlerde yer alan Eğitim-Sen Şanlıurfa şubesinin yapmış olduğu basın açıklamasında yer alan “Diyarbakır’da 20 öğretmen kontrgerillanın saldırısında yaşamını yitirdi. Bölgedeki savaş bitmeden sendikal mücadele rahat bir şekilde verilemez” ve günlük Demokrasi Gazetesinden alıntı yapılarak verilen haberde yer alan “TSK ile ortak operasyon yapan KDP içinde çözülme sürüyor. Aralarında üst düzey komutanlarında bulunduğu 150 peşmerge Süleymaniye'ye gelerek KYB’ye katıldı. PKK’ ye karşı savaşmak istemeyen 4 komutan ise KDP tarafından gözaltına alındı” ifadeleri gerekçe gösterildi.
Üç aylık ikinci cezaya ise 8 Aralık 1997'de radyomuzda yayınlanan haberlerde yer alan “MKM urfa şubesinin açılışında itibaren gördüğü baskı valilikçe kapatılması bütün Kürt kurumlarına bir tahammülsüzlüğün olduğu urfa da bunun katmerlendiği radyoda da çalınan Kürtçe kasetlerin yasaklandığı, sendikaların kapatıldığı Urfa emniyetinin yaptığı kasıtlı bir çeviri dolayısıyla radyonun bir hafta kapatıldığı” ifadelerin bir araya getirilmesi ile oluşturulan metin gerekçe gösterildi.
Gerekçeler
Radyomuza verilen cezalarda, RTÜK’ ün başvurduğu yöntemlerden biri de çeşitli tarihlerde yayınlanan farklı programlardan alıntıların bir araya getirilerek oluşturulduğu metinler yöntemiydi. Bu uygulamalardan en ilginci ilk bir yıllık kapatma cezasının gerekçesinde yaşandı. Radyomuzda 14 Ocak 1998, 24 Mart 1998 ve 31 Mart 1998 tarihlerinde yayınlanan programlarda yer alan cümleler, dinleyicilerin canlı yayınlarda yapmış olduğu konuşmalar ve basın açıklamalarında yer alan ifadeler adeta kelime kelime bir araya getirilerek aşağıdaki metin bir yıllık kapatma cezasına gerekçe gösterildi.
“Halk asimile olmuş durumda, yani belli şeylere artık tepki göstermiyor ama sessizlik büyük bir gürültünün habercisidir. Bu gürültüyle çok şey yok olacak, çok şey acıyacak. Belki biraz kin dolu, nefret dolu konuşuyorum... (Dinleyici Konuşması) Ahmet PİŞKİN’e işkence yapıldı, PİŞKİN işkenceci polisler hakkında suç duyurusunda bulunacak (Haber Metni) Adli yada siyasi tutuklulara yönelik uygulanan fiziksel ve ruhi işkence tüm karakollarda karşımıza getirilmiştir...(Diğer Bir Haber Metni)”
Yine RTÜK, 15 Eylül 1998 tarihinde yaptığı toplantıda verdiği karar gereği Radyomuza tekrar 1 yıllık kapatma cezası verdi. Bu kapatmaya gerekçe gösterilen metinde de yine bir önceki cezada uygulanan yönteme benzer bir yöntem uygulandı. Bu cezada ise, 20 Mayıs 1998 tarihinde verilen 60 günlük kapatma cezasına, dinleyicilerin ve Demokratik Kitle Örgütlerinin eleştiri ve değerlendirmeleri gerekçe gösterildi. Gerekçe gösterilen metinde şu ifadeler yer alıyordu.
“İkinci kapatılışımıza Musa Anter Barış Treni haberi gerekçe olarak gösterildi...(Spiker Konuşması) Hissettiklerimizi tahlil edecek zaman bulamadık. Kirli savaşın getirdiklerindendir belkide...(Dinleyici Konuşması) Radyo Karacadağ’ı susturan, kültürümüzü asimile etmeye çalışan, köylerimizi boşaltan, kirli savaştan rant sağlamaya çalışan zihniyettir...( Dinleyici Konuşması) Bu kirli savaş sürdüğü müddetçe bu saldırılar ve daha benzerlerinin devam edeceğini görmekteyiz... ( Dinleyici Konuşması) Radyo Karacadağ’a olan saldırıyı Kürt halkına saldırı olarak nitelendiriyoruz... ( Dinleyici Konuşması) Gazetemiz yayın hayatına başladığından bu yana Kürt illerine, OHAL Bölgesi dışında olmasına rağmen bir çok illere giremiyor (Kapatılan Demokrasi Gazetesi Urfa Temsilcisi)
20 Mayıs 1998 tarihinden sonra verilen kapatma (2 Aylık, 3 Aylık, 1 Yıllık, ikinci 1 Yıllık ) cezalarının tamamı radyomuz kapalı olduğu süre içerisinde verildi.
2 yıl, 7 ay, 7 gün kapalıydık
Okurken kapatmaların süresi ve sayısı konusunda kafanız karıştı galiba.. Yazarken benim de karıştı. O halde özetleyeyim. Çeşitli tarihlerde RTÜK radyomuza, Şanlıurfa Valiliği’nin istemi üzerine iki uyarı, beş kapatma cezası verdi. Toplamda 2 yıl 7 ay 7 gün kapalı kaldı. O dönemler için bu bir rekordu. Sanırım bu rekor hala devam ediyor.
Bu gün Turksat uydusu üzerinde TRT Şeş’le birlikte 20 civarında sürekli Kürtçe müzik yayını yapan TV var. Diğer uydularda Kürtlerin yine bu kadar televizyonu yayın yapıyor. Kürtçe ve lehçeleri başta olmak üzere Arapça ve Lazca yayın yapan 15 radyo ve TV RTÜK’ten resmen lisanslı.
Bugünkü mevcut durum, Diyarbakır’da Gün Radyo ve TV, Mersin’de Radyo Ses, Adana’da Radyo Dünya ve Arkadaş Radyo (şimdi kapalı), İzmirde Balçova FM (Demokrat Radyo adıyla yayında), İstanbul’da Özgür Radyo’nun ve adını sayamadığım birkaç radyo ile birlikte verdiği mücadelenin ve ödedikleri bedelin sonucudur.
Sonuç olarak yaşadıklarımız bize gösterdi ki bu topraklarda hiçbir şey, mücadele verilmeden kazanılmıyor… (MCT/BA)
Not: Her ne kadar gerçek muhalif ve alternatif medya baskı altındayken tepki göstermedilerse de bugün Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV’ye yapılan baskın ve baskıları protesto ediyorum. Ne de olsa fikirlerimiz aynı olmasa bile sloganlarımız şimdi ortak…. “Özgür basın susturulamaz… “
(1) “http://bianet.org/bianet/insan-haklari/160574-asker-polis-devleti-degil-hukuk-devleti-istiyoruz”