Dağdan inmiş olsa da, Zaza çok şeyler bilir. Almancayı çok güzel konuşur, Türkçeyi oldukça güzel, Zazacayı hiç güzel. Kürttür, Türktür, Almandır ve bunların hiçbirisi değildir. Yani kabına sığmayanlardan... Öyle pek bilinir ölçülere gelemez. Onda çok yönler vardır, ama o her yöne gelmez. Allahın günü vicdanıyla çarpışır, gene de kalbinin dikine gider. Rizikolu şahsiyettir vesselam.
Meslekten rüya yorumcusu şu bizim Zaza... Huyla zenaatin bu denli huzursuz uyuşumunu ben onda gördüm. Onun kaba erkek dünyaya uymayan ince ruhunda, kentli zerafete mail taşralı çocukların telaşesi sezilir.Çok güzel anlatır, ne güzel güler, dehşetli aşık olur, acıklı ağlar.
Rüyalar, Zaza'nın yakasını bırakmaz
İşi gücü kendisiyle uğraşmak, kendinden güzellik yontmak olan yoksul, akıllı bir adama verirseniz gizli düşün bilgisini, olanlar olur ona. Rüyalar Zaza'nın yakasını bırakmaz, Zaza da rüyalarının yakasını... Kabule gelmeyen tehlikeli gerçeklerin peşinde içyüzleri araştırır. Öylesine didikler ki, duyguların dünyasını, dünyanın içi dışına çıkar. Hiç kanmaz, kandıramaz. Bir avunma, bir kendinden sıyrılma, hep bir sevgi istemiyle durmadan kendine döner Zaza, Zaza, Zaza, Zaza... Hey Zaza, kendine gel, bırak kendinin yakasını.Zaza kendisinin yakasını bırakmaz, kendisi Zaza'nın yakasını...
Bu bitmeyen hır gür içinde naçiz vücudu çekiyor ceremeyi. Bir ara ülseri azıyor, bir bakıyorsun hemeroidi...Guatrı boğuyor bazen adamı.
Yedi gün yapayalnız
Sonunda dayanamadı doktorunun ısrarına, ameliyatı kabul etti. Bir hafta yattı Neukölln Hastanesinde. Ameliyat dediysem, lafın gelişi: Radyoaktif terapi, ağrısız bıçaksız. İlaç içip, yapayalnız bir odada yedi gün dişinizi sıkıyorsunuz.
Yedi gün sıktı dişini Zaza. Bir gün aradı: Dışarıda hiç bir yeri göremiyorum.Ertesi gün: Açlıktan öleceğim . Bir sonrası: Koktum, yıkanamıyorum. Daha sonra: Yalnızlık tak etti canıma.
Haksız değildi çocuk, öyle yedi gün hapislik düşman başına. Ziyaretçi yasak, havalandırma yasak. Hemşire koruyucu giysilerle geliyor, ancak birkaç dakika kalıyor odada. Koridora uğrasa, kırmızı radyasyon alarmı ortalığı velveleye veriyor. Tek kişilik bir cüzzam adasında hissetti Zaza kendisini, bir haftayı zor etti.
Radyoaktif taburcu
Taburcu olurken, girişte alıkonulan elbiselerini geri verdiler. Üstünden çıkanları sarıp sarmalayarak bir özel çöplüğe gönderdiler. Böylece hastaneden de, guatrından da kurtuldu bizimkisi.
İroni, rizikolu kimliğin şanından gelir. Kahkahadan kırılarak anlattı radyoaktif macerasını. O zaman arkadaşı B. aramış İstanbul'dan, geçmiş olsun demeye.Her bir ayrıntıyı ballandıra ballandıra anlatmış ona da Zaza. Kendi şakalarına ziyade kendisi gülmüş. Tutmuş bir de erotik ameliyat donu'ndan söz etmemiş mi? B. de demiş ki cevaben: Siz Avrupalılar, radyasyonlu çöplerinizi bize göndermeye alışıksınız. Yakında senin donun da buralara düşer. Çok gülmüşler. Anlattı, biz de güldük.
Kim "Atom" dese: Don
O gün bu gündür birisi atom dese, aklımıza don geliyor, gülümsüyoruz. Zaza, B.'nin taşlamasından sonra sanki birazcık tedirgindi. Kaygısının, bir gün olup donunu, işportada bulmaktan geldiğini sanıyordum. Meğerse o, şakanın politik manasına uyanmış.
Bu arada Akkuyu tartışmaları çıktı ortaya, donun çağrışımları genişledi. Şimdi, "Akkuyu" denince de "don" geliyor aklımıza. Lakin bu kez şaka ciddiye bindi. Eskiden tehlikeli atıklar ambarıydı memleket, artık çöpünü de kendisi üretecek. Akkuyu Karakuyu... Bu gidişle radyasyon donumuza girecek.
O yüzden Zaza'dan izin aldım.B.'nin attığı taşı, Akkuyu gediğine koyuyorum. Donumuzun gizlediği yuvarlaklar karaya dönmeden önce, biz bu projenin yapıcılarını, satıcılarını, bakıcılarını, hak ve müstehak sahiplerini şiddetle protesto ediyoruz. (NU)