2 Ocak'ta sezaryenle bir doğum gerçekleştirip 7 Ocak'ta bakanlar kuruluna katılınca Rachida Dati, hükümetin Fas/Cezayir kökenli adalet bakanı, bütün gazetelerin birinci sayfasını işgal etti ve gerek krizle gerekse de Gazze'yle ilgili haberlerin ikinci, üçüncü plana atılmasına sebep oldu.
Hükümette doğuran bakanlar
Eski Sosyalist Parti cumhurbaşkanı adayı Segelone Royal bunun ilk örneği. 1 Temmuz 1992'de Mitterand'nın cumhurbaşkanlığında ve Pierre Beregovoy'nun başbakanlığı sırasında çevre bakanıyken dördüncü çocuğu Flora'yı doğurarak bu yolu açan ilk isim oldu.
Doğum yapan hükümet üyeleri açısından bu ilki iki gün arayla Gençlik ve spor Bakanı Frederique Beredin Roma adlı bebeğiyle izledi. Kendisi doğumdan bir buçuk ay sonra işi gereği paraşütle atlama yapıyordu.
2000 yılında bu defa Jospin hükümetinde görevli bütçeden sorumlu devlet bakanı Florence Pary, Cyril adlı bebeğini 28 Eylül'de dünyaya getirdi ve 15 Kasım'daki bakanlar kurulunda bütçeyi takdim etti. Bütün bu ilkler toplumda genelde sempatik karşılanıyordu.
Dati olayı
En son örnek Rachida Dati olayındaysa durum o kadar kolay olmadı. İsmi etrafında başından beri çok polemik yaratılan Dati'nin yaptığı doğum da gazetelerin birinci sayfalarından inmedi. Daha hamileliğini açıkladığında bebeğin babasını söylemeyerek –hala da söylemiyor- bir olay yaratmıştı.
Şimdi de, özellikle sezaryenle doğum yaptıktan beş gün sonra kızı Zehra'yı bırakıp, siyah tayyörü ve siyah çelik topuklu ayakkabıları üzerine çok bakımlı ve makyajlı olarak bakanlar kuruluna katılması gazeteleri meşgul ediyor.
İngiliz Guardian gazetesi bile "Sezaryen mi? Hangi sezaryen?" diye sorarken, Liberation'un başlığı "Bir bakan, bir kundak: Polemik" şeklindeydi. Pazar gazetesi de birinci sayfadan Royal'in Dati'yle "Onu rahat bırakın" şeklindeki dayanışma mesajını yansıtıyordu.
Yapılan bir ankete göre kadınların yüzde 60'ı, erkelerin yüzde 51'i ve katılanların ortalama yüzde 56'sı Dati'nin davranışını "çok erken ve gereksiz" diye nitelerken hükümetteki diğer kadınlar onun kişisel kararlarını bu şekilde sorgulanmasını eleştirip "kadın düşmanı" bir ortam olduğunu öne sürdü.
Bu arada birçok feminist ve kadın hakları savunucusu da bu olayın varolan kadın haklarını olumsuz etkileyebileceğini söylerken bir psikanalist de "insanların değerlerini ve ahlakını alt üst ettiğini" iddi etti.
Tepkiler
Elle dergisinin yazarlarından Marion Ruggieri, Dati'den bahsederken "biyonik kadın" sıfatını kullanırken yüzlerce blogda bu konuda yazılar yayınlandı. Özellikle de sıradan kadınların bu örnekten zarar görebileceği belirtildi. Üstelik bu sıralar Avrupa'da 16 haftalık doğum izninin 18 haftaya çıkarılmasını tartışılıyor.
Bazıları da kızıp şunları söyleyebiliyor: " Çalışmak mı? Hangi çalışmaktan bahsediyorsunuz, fabrikada çalışmıyor ya! Günde toplu taşıma araçlarıyla üç saat yol gitmiyor ki! Altında şoförlü araba, evde hizmetçi hangi cesaretten bahsediyorsunuz!" Kimileri de "anne değil, o bir star" gibi ifadeler kullanabiliyor.
Diğer yandan, gazetelerden ve Royal'in yorumlarından Dati'nin seçiminin aslında bir seçim olmadığını anlıyoruz. Sorun şu, eğer Dati bu bakanlar kurulu toplantısına katılmasaydı, Nicolas Sarkozy onun alanına giren ev soruşturma hakimliğinin kaldırılmasını öngören çok önemli bir reformu onun yokluğunda açıklayacaktı.
Yani Dati'nin orada olmamak gibi bir şansı yoktu aslında –hele ki son dönemlerde Sarkozy'nin gözünden düştüğüne dair yorumlar artarken. Hatta bazı yorumcular Sarkozy'nin onu hükümetten uzaklaştırmak için Avrupa seçimlerinde partinin listesiyle ilgilenme görevini Dati'ye verdiğini ve onun da bunu kabul ettiğini vurguluyor. Kısacası gerçek soru şu: Dati'nin seçimi gerçekten bir seçim mi?(ÇCŞ)