Şöyle bir formül size ne anlatır?
“Q=l-(q ln q + 1/q ln 1/q)”
Matematikçi ya da Fizikçi değilseniz büyük bir ihtimal pek bir şey anlatmayacak.
Bilemiyorum, formülde yer alan q ve n gibi ifadeler belki sizi Mantık dersine götürebilir.
Fakat bu formülün bizi Hamas’a götüreceğini herhâlde kimse düşünmez.
Formül, Tel Aviv Üniversitesi'nde fizik profesörü ve İsrail Uzay Ajansı Başkanı olan Ithzak (Isaac) Ben Israel’e ait.
Ben Israel, İsrailli bir askeri personel, bilim insanı(!) ve politikacıdır.
2000’lerde orduda general iken, militan bir örgütü çökertmek üzere İsrail ordusunun tutuklama ya da hedefli suikastlar yoluyla saf dışı bırakması gereken insan sayısını öngörebilmek için sistemler teorisine dayanan bir denklem geliştirmeye girişir.
En başa aldığım denklem, bu çabanın sonucudur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu formül Hamas için hazırlanmış.
Profesör Itzhak’a göre gaz halindeki moleküllerin entropik davranışlarını askeri ve siyasi meselelere uygulanması mümkün.
Denklemde geçenlere gelince;
Q örgütün çökme ihtimalini, q ise öldürdüğünüz militan yüzdesini simgelemektedir. Yani, eğer bir örgütün (herhangi bir örgütün) üyelerinin yüzde 20-25'ini öldürürseniz (ya da başka yollarla etkisiz hale getirirseniz) meydana getirilen karmaşanın ve bilgi kaybının, bu örgütün çöküşüne sebep olma ihtimali yüzde 85'tir. Formüle göre, örgütün yüzde 50'sini öldürürseniz, çökme ihtimali yüzde 100’dür. Bakın yüzde 99 bile değil, 100 diyor.
Ben Israel verdiği bir röportajda ekliyor: "Bir sistemin bilgi kaybedip çökmesi için hedef almamız gereken bileşenlerinin sayısını hesaplamamızı sağlayan matematiksel bir formül var… Tüm sistemin çökmesi için… ideali yüzde 20-25. Operasyon yürüten teröristler listesinden 20-25 tanesi vuruldu ve Batı Şeria'daki sistemleri çöktü.”
Bu formüle “Arendt'den Gazze'ye Ehvenişer Siyaseti” kitabında denk gelmiştim.
Gazze’de devam eden ve şu an on binleri bulan ölümlerin gölgesinde bu formül uygulamada mı bilinmez. Yazının devamını da iyilik, insan, insancıllığın üretimi üçgeninde ve tüm bunların şimdiliğini üreten şartların, teknolojilerin nasıl değişip dönüştüğüne; pozitif olarak okuduğumuz durumların gerçekte nasıl bir negatiflik içerdiğini gözler önüne serip, tüm bunları şiddet üzerinden düşünmeye davet bu kitabın temel tezleri üzerinden gideceğim.
Fakat konu başlıklar son derece mayınlı.
Haliyle varmak istediğimiz durağa varmadan önce bazı patikalarda biraz bakınalım.
Madem formül ile başladık, formül ile devam edelim.
C: A*B
D=Z/C
Z= X+Y-C
Bu formüller de tek başlarına bir anlam ifade etmiyor.
Fakat gazeteci Yotam Feldman ve Uri Blau 2009’da “Red Lines” (Kırmızı Çizgiler) adlı bir belgeyi ifşa edince bu formüllerin ne olduğu da çıktı.
Bu belge için en kestirmeden şu söylenebilir: Gazze’yi Çöktürme Planı!
Çünkü bu belgede Gazze halkının alacağı günlük kaloriden içeceğine, tüketeceği elektriğe ve ölmeden öleceği zamana kadar hemen her şey var. Belgede Gazze'nin yaklaşık 2 milyonluk nüfusunun hayatını sürdürmesi için gerekli asgari kalorinin, BM'nin açlık tanımının biraz üstünde olduğu belirtiliyor. (Yetişkin erkekler için günlük 2.100 kalori, kadınlar için 1.700 ve çocuklar için cinsiyete ve yaşa göre değişen miktarlarda günlük kalori yazılmış)
Sadece bununla sınırlı değil belge. Gazze’de imal edilen gıdaların şehirdeki insan sayısına oranı, lazım olan kalori miktarının sebze, meyve ve ete oranları gibi şeyler de var.
Gazze’nin içine giren tüm gıdalar İsrail kontrolündedir ve en az kamyon sayısı ile bunun nasıl taşınacağı da hesaplanan kalemler arasındadır. Tabii her şey içeri alınmıyor. Üzüm, kayısı ve erik gibi meyveler ‘lüks’ sayıldığı için Gazze’ye girişleri yasak.
Dönemin Başbakanı Ehud Olmert'in danışmanı Dov Wiesglass bu durumu şöyle izah etmiş: "Amaç Filistinlileri diyete sokmak ama onları açlıktan öldürmemek.”
Bu ifşa edilen belgede işte öldürücü ‘diyetin’ formülleri de yapılmış.
Eğer Filistin Merkez İstatistik Kuıumu'nun hesapladığı kişi ve ürün başına düşen günlük tüketime A, Gazze Şeridi'nin nüfusuna B dersek günlük tüketim C olursa,
C=A*B şeklinde hesaplanmalıdır.
Gazze Şeridi'ndeki gıda rezervi miktarına Z dersek, gün cinsinden nefes alma aralığı [D], D=Z/C şeklinde hesaplanmalıdır.
Eğer Gazze Şeridi'nden geçen ürün miktarına X ve Gazze Şeridi'ndeki mevcut rezervlere Y dersek, Gazze Şeridi'ndeki rezerv miktarı Z= X+Y-C şeklinde hesaplanmalıdır.
Bu formüllerin söylediği şey şu:
Gazze’de bulunan gıda miktarını yaşayanların günlük tüketimine bölerseniz, temel gereksinimlerinin tükeneceği gün sayısı ve ölmeye başlamalarına kaç gün kaldığını öğreniriz.
Tüm bunların yanında İsrail’in Gazze’ye verdiği ve tüm kontrolünü elinde tuttuğu elektirk meselesi de var ki, beyin üşütür.
Avukatlar bir ara bu girişte izin verilen/verilmeyen tedarikler konusunda mahkeme başvurusu yapar. Fakat 2008 başlarında reddedilir. Yüksek Mahkeme, bir devlet görevlisiymiş gibi "Hukuk çerçevesi içinde hayatı için mücadele eden bir demokrasi olan İsrail ile ona karşı mücadele eden terörist örgütler arasındaki fark budur" diye hüküm koyar. Böylece mahkeme çektirilecek acı miktarına dair meşruluk kazandırır.
Devam eden yıllarda, Yüksek Mahkeme devlete Gazze'nin 'Kırmızı Çizgiler' belgesini açıklamasını söylese de herhangi bir gelişme olmaz.
“Yaşamsal altyapı akışını sınırlayarak, su arıtıcılarının ve çok gerekli vitaminlerin (esasen B12'nin) ithal edilmesini yasaklayarak, planlamayı sınırlayarak ve hastaların seyahatini zorlaştırarak, kötüleşen çevre şartlarının, su, hijyen, beslenme ve sağlık hizmeti kalitesini etkilemesi aracılığıyla gerçekleştirilen bir öldürme biçimidir” diyen Weizman, "İnsanlığa karşı suç" gerekçesiyle Sudan Başkanı Ömer el-Beşir hakkında çıkarılan tutuklama kararının bir bağlamını hatırlatıyor. Temmuz 2010'da Hague'daki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), El-Beşir'i üç gerekçeye dayanarak soykırım yapmakla suçladı. "Öldürerek ve ağır bedensel hasar vererek soykırım yapma"nın yanı sıra "fiziki yıkıma sebep olacak yaşam şartlarını kasten dayatma" kategorisini de ekler.
Evet, fiziki yıkıma sebep olacak yaşam şartlarını kasten dayatma, açık bir insanlık suçudur ve bu kayıt altına alınmış durumdadır.
Yaşamsal altyapı derken daha bir ay önce ‘altyapı ve üstyapı meşru hedefimizdir’ diyen Dışişleri Bakanı da akla geliyor.
Yüzden fazla su, elektrik ve doğalgaz istasyonu bombalandı. 5 milyon insan doğrudan etkilendi. Sadece on bin çocuk eğitime ara vermek zorunda kaldı.
Sormak lazım: Bu da Rojavalıları bir çeşit ‘diyete sokmak’ mıydı?
***
İsrail’in iki binli yıllardan sonra kurduğu Operasyonel Kuram Araştırma Enstitüsü’nden Tuğgeneral Aviv Kochavi de bir röportajda şunları diyor:
“Düşmanımız, mekânı geleneksel, klasik bir tarzda yorumluyor. Bu da demek oluyor ki sokak, [bizim açımızdan] içinde yürünmesi yasak olan bir yer; kapı, içinden geçilmesi yasak olan bir yer; pencere, içinden bakılması yasak olan bir yer çünkü sokakta bizi bir silah, kapıların arkasında bizi bir bubi tuzağı bekliyor.”
Mekândaki bu potansiyel ölümcüllük için çare arayan Kochavi’nin sözlerinden anladığımız, mevcut durum ile savaşı sürdürmenin anlamsız olduğudur. Daha da önemlisi, bu şekilde savaşılırsa bile uluslararası hukuku atlatmak zor olacaktır, meşrutiyet üretimi zor olacaktır, herhangi bir kanun tanımamasına rağmen bu durum baş ağrıtıcı olarak ifade ediliyor:
“Ben bu mekân yorumuna ve uluslararası hukuka uyup sonra da onun düşmanın tuzaklarına düşmek istemiyorum. Onun tuzaklarına düşmek şöyle dursun, onu şaşırtmak istiyorum. Savaşın esası budur. Kazanmam lazım. Beklenmedik bir yerden çıkmam gerek. Biz de bunu yapmaya çalıştık. Duvarların içinden yürüme stratejisini bu yüzden benimsedik…”
Bu formüllerin, hukuktan kaçış halinin, ölüm ekonomisinin ve meşrutiyetlerin bize anlattığı çok şey var.
Yazının devamında bunlara eğilmek istiyorum.
(ÖA/VC)