Rusya'nın enerjik lideri Vladimir Putin'in iktidara gelişinin 10. yıldönümünde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yapacağı dokuz görüşmesinde masada 15 civarında anlaşma var.
Rusya basını da Türk basınıyla aynı yorumlara imza atıyor: Rekabete ve sorunlara rağmen gelişen ve genişleyen Türk-Rus ilişkileri.
Türkiye açısından bakıldığında bu ziyaretin doğalgaz nakil hatlarının çeşitlendirilmesi ve kapasitelerinin arttırılmasının yanında nükleer enerji konusunda çözülemeyen maliyet sorunun çözülerek ülkenin nükleerleşmesinin sağlanması anlamında özel bir önem kazanıyor.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin de dün yaptığı açıklamada, Putin'in ziyareti sırasında başta ekonomi ve enerji konuları olmak üzere "çok boyutlu güçlendirilmiş ortaklık şemsiyesi altına giren konuların" ele alınacağını, nükleer enerji alanında bazı anlaşmaların imzalanmasının öngörüldüğünü bildirmişti.
Nitekim bu çerçevede imzalanması söz konusu olan bazı belgeler arasında "Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanılmasına İlişkin İşbirliği Anlaşması", ve "Nükleer Kazaların Erken Bildirimi ve Nükleer Tesisler Hakkında Bilgi Değişimi Anlaşması"nın adları anılıyor.
Rusya'nın enerjik lideri iktidara gelişin 10. yıldönümünde Türkiye'ye nur topu gibi bir nükleer enerji santrali ihalesi bırakmış olacak.
Türk ve Rus basınına aktarılan bilgilere göre görüşmelerde ele alınacak diğer önemli konular arasında Mavi Akım-2 doğal gaz boru hattının İsrail'e uzatılması, Samsun-Ceyhan petrol boru hattı, Güney Akım doğal gaz boru hattı, nükleer enerji santrali ve Tuz Gölü altında doğal gaz deposu inşasının Rus şirketi tarafından yapılması, Türk tırlarına yönelik Rus gümrüklerinde uygulanan sıkı denetim gibi konular yer alıyor.
Türkiye, ithal ettiği doğal gazın yaklaşık yüzde 62'sini, petrolün ise yüzde 32'sini Rusya Federasyonu'ndan sağlamakta. Bu nedenle, Rusya Federasyonu Türkiye'nin enerji alanında en büyük ortağı konumunda. Türk yatırımcıların Rusya Federasyonu'ndaki doğrudan yatırımlarının tutarı altı milyar doları geçti. Rusların Türkiye'deki yatırımlarının da dört milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.
Türk müteahhitleri tarafından Rusya Federasyonu'nda şimdiye kadar üstlenilen işlerin toplam değeri 30 milyar doları bulmuştur. 40 milyara dolara ulaşan yıllık ticaret hacmi ile Türk Rus ilişkilerinde ekonominin başat konu olması elbette doğal. Bu hacimde ilişkiler en üst düzeyde yıllık görüşmeleri neredeyse zorunlu kılıyor ki bu son görüşmeyi de bu çerçevede ele almakta hiçbir sakınca yok.
Öte yandan Türkiye ve Rusya arasında Orta Asya ve Kafkaslarda rekabet, fikir ayrılığı ve uzlaşmazlıkların olduğu da bir sır değil. Ancak Türkiye'nin AB ile soğuyan ilişkilerine ölçülü bir rekabet unsurunu sokma isteği ile Rusya'nın Avrasyacı açılımlarında Türkiye'yi en azından dengeli bir konuma itme çabaları birbirini bütünlüyor.
Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye'nin Oset-Rus-Gürcü Savaşında Rusya'nın takdirini kazanan yaklaşımı ile her iki ülkenin birbirlerine karşı Kürt ve Çeçen kartlarını uzun zaman önce rafa kaldırmış olmaları gibi göstergeler bu yeni ilişki modelinin yürürlükte olduğunu gösteriyor.
Putin'in Türkiye'ye bir nükleer santral hediye etme konusunda olduğu kadar askeri ihaleler (özellikle saldırı helikopteri) konusunda da Rusya için belli bir pay talep edeceğini, daha doğrusu bu konuda ki ısrarını sürdüreceğini tahmin etmek güç değil.
Görüşmelere son dakika haberi olarak yansıyan ve İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin imza törenlerinde bulunacağı haberi özel bir etki yaratmadı. Neticede İtalya, Avrupa enerji dağıtım koridorları arasında Avusturya ile birlikte önemli iki merkezden birisi. Ancak asıl önemli haber herhalde Putin ve Erdoğan'a enerji nakil hatları anlaşmaları imza törenine İsrail Başbakanı'nın katılması olurdu.
Doğrusu bu görüşmelerde İsrail'in çıkarları İtalya'nınkinden çok daha ön planda. Ancak başbakan bu kez halkın kendisine "one minute" demesinde çekinmiş olmalı ki İsrail başbakanı yerine İtalyan kadim dostu Berlusconi'yi çağırmayı tercih etmiş.(HG/BÇ)
* Dr. Hakan Güneş, İstanbul Üniversitesi