Yazı yazmak için, sözünüzü çoğaltıp sürdürmek için öncelikle kendinize yüksek yalıtımlı bir dünya kurmayı öğrenmeniz; dilediğiniz zaman dışarıdaki hayata katılıp dileğinizde kendi içinize kapanmak için kurduğunuz bu dünyanın kapılarını uygun ve hızlı biçimde açıp kapamayı öğrenmeniz gerekir. Özellikle, hemen herkesin enformasyon fazlası altında serseme döndüğü, dünyanın dört bir yerinden haber bombardımanına tutulduğu, her an ümitsizlik ve çaresizliğe sürüklendiği bu bilgi ve iletişim çağında, yaratıcı sanatçının ülkesinde ve dünyada olup biteni etkin biçimde izlemesiyle içine çekilip kendi yazısının körfezine kapanması arasında tutturulması her zaman kolay olmayan hassas bir denge vardır.
Sanatın sağaltıcı gücünde şifa bulan tedirgin ruhlar için dış dünya her çağda, her dönemde hayli güç ve sorunluyken günümüzde iyice katlanılmaz olmuştur. O ünlü klişeyi kullanacak olursak "çağına tanıklık etmek" galiba hiçbir çağda bu kadar güç ve sorunlu olmadı. Biraz akıl, sağduyu, vicdan, merhamet, adalet duygusuna sahip olan insanlar için, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden, gündelikte yaşanan sıradan şiddetten devletlerin, hükümetlerin, kurumların örgütlü, planlı, sistemli vahşetine varana dek her yönden zulümle kuşatıldığınız bu çağın, öncekilere oranla "katlanılmazları" çok daha fazla. Diyelim, artık görmek, duymak, bilmek istemeseniz de hiçbir yere kaçış yok; dört bir yandan kuşatılmışsınız! Derinizi kalınlaştırmak, vicdanınızı uyutmak, sinirlerinizi aldırmak, ruhunuzun kabuk tutması ya da her şeyi "dünya hali" bilen kayıtsızlığın, vurdumduymazlığın, boşvermişliğin büyük dalgasına katılıp yuvarlanmak da mümkün tabii, eğer yaşamaktan anladığınız buysa...
Dünya eskiden de zalim bir yerdi, ama her yerini bu kadar köşe bucak bilmiyorduk, hem arada bir kaçıp soluklanacak yerleri vardı. Şimdi kalmadı. Hepimiz tam ortadayız; hiç olmadığı kadar aynı güneşin altında.
Görenin, duyanın, hissedenin, insan kalmakta direnenin, yazanın, söyleyenin, eyleyenin, üretenin yazgısı değişmedi, yalnızca daha fazla sabır, dayanıklılık ve güç dilemek kalıyor geriye.
Ben de onu yapmaya çalışıyorum, her zaman yaptığım gibi içimin kuyularından su çekiyorum.
***
Nicedir kendime kapandım, elimdeki işleri tamamlamaya verdim kendimi. Pusulamda dört ibre birden titreşmekte. İlki şiir: Metal'e kardeş geliyor, İkinci Hayvan adını verdiğim şiir kitabımı bitirmekteyim. Metal'i sevenlerin, onun künhüne sahiden erenlerin ne zamandır bu kitabı beklediklerini biliyordum. Bu yazının giriş satırlarında okunan ruh halim, bakıyorum da kitabın son şiirlerinde kendini fazlasıyla hissettiriyor.
Ne zaman kapanıp bir şiir kitabına yoğun bir biçimde çalışsam mutlaka bir sonrakinin şiirleri de çoğalır. Bu sefer de öyle oldu. Aslında bundan sonraki şiir kitabının "Solak Defterler" olması gerekiyordu. Dolayısıyla sözünü ettiğim bu çoğalan şiirler de o kitapta yer alacaktı, ama sayıları arttıkça, bunlar ait olduğu yıldız takımından kopup ayrı bir kitap olarak kendi gökadalarını kurdular. Genellikle kitaplarıma ad koymakta zorlanmam, ama bu kez öyle olmadı. Şimdilik yalnızca bir kod adı var: "Gelecek başladı".
Pusulamda titreşenlerden bir diğerinin kod adı "227 Sayfa", belki gerçek adı da bu olacak kitabın. Zamanla kendi içinde bir dizi oluşturacak bu okuma, seyretme, dinleme, düşünme notlarının yer aldığı her kitap kaç sayfa tuttuysa, kitabın adı da o olacak. Diyelim dizinin ilki "227 Sayfa" idi, ikincisi "189 Sayfa" olacak.
"Milliyet Sanat" dergisinde "Origami" üstbaşlığıyla yayımlanan notların büyük çoğunluğunun içinde yer aldığı bu kitabın harcı büyük ölçüde tamamlandı sayılır, şimdilerde ince işçiliğiyle uğraşıyorum. İç düzeni Hayat Atölyesi kitabımda aynı adı taşıyan üçüncü bölümde olduğu gibi ara başlıklarla kendi içinde bölümlenip akarak dileyene istediği yazıyı okuyup dilediğini atlama kolaylığı sağlayacak.
Stüdyo Kayıtları çeşitli dergilerde kendi yazdıklarım üzerine ipucu niteliği taşıyan yazılardan oluşuyor. Yanlış anlaşılmak istemem, yazının sahibi tarafından incelenmesi demek değil bu. Kendimi çözümlemek, yazdıklarımı açıklamaktan çok izleklerim, kullandığım teknikler, okurda dikkat uyandırmak istediğim çeşitli noktalar hakkında yazılmış irili ufaklı notlardan, yazılardan, ipuçlarından oluşuyor bu kitap.
Yakın mesafede pusulamda titreşen dört ibre bunlar. İki şiir, iki deneme olmak üzere 2010 yılının sanırım ilk dört kitabı bunlar olacak.
Okur çoğunluğumun merakla beklediğini bildiğim Harita Metod Defteri ile Şairin Romanı üzerinde çalışmayı sürdürüyorum; sanırım 2010 bunlardan biriyle kapanacak.
***
2005'te yayımlanan Elli Parça'nın "İçindekiler"ine bakıyorum: Burada parça parça verdiğim sözleri yerine getirmekte bugüne dek iyi bir performans gösterdiğimi söyleyebilirim. O sıralar hazırlamakta olduğum 11 kitaptan haber vermişim orada. Kâğıt Taş Kumaş, Yedi Kapılı Kırk Oda, Söz Vermiş Şarkılar, Eldivenler hikâyeler, Kadından Kentler tek tek gelmiş; hiç fena sayılmaz dört yıl içinde 11'de 5 etmiş. Bu yazıda haber verdiğim Stüdyo Kayıtları, İkinci Hayvan'la 2010 içinde ulaşılacak oran 11'de 7 ediyor. Diyelim ki Harita Metod Defteri'ni de bitirdik, etti mi 11'de 8. Sanırım bu noktada birazcık alkış beklemek hakkım, kim 5 yılda bu kadar sözü birden ödüyor hayata, kendine, okura?
Peki Elli Parça'da duyurduklarımdan ne kalıyor geriye? "Şiir Kitabım", zaman zaman "Origami" içinde bu kitaptan parçalar okuyorsunuz, ama daha uzak hedef duran bu kitabın en az iki yıllık daha işi var bende. Elli Parça'da vaat edilenlerden son olarak "Aşk" kalıyor geriye. İçinde yer alan kimi metinlerini dergilerde yayımladığım, yıllar içinde çeşitli yazılarımda ve söyleşilerimde adını andığım bu kitabın aslında çok az işi kaldı bende ama kendim için kurduğum bibliyografya düzeni içinde bu kitabın Harita Metod Defteri'nden sonra yayımlanması gerekiyordu; bu kadar beklemesinin en önemli nedeni buydu. Harita Metod Defteri'nin yayımlanmasından sonra "Yol serbest," diyeceğim ona.
Peki, bir yazarın böyle beş yıllık kalkınma planları hazırlar gibi çalışması doğru mu? Bilmem, bilmiyorum, başkaları için konuşamam; kendime arada bir sürprizler yapsam da galiba ben böyle çalışıyor, böyle yol alıyorum; bunlar benim kendi önüme koyduğum havuçlarım. Hatta bazı okurların çıkıp "Ya Murathan'95'te verdiğiniz sözler ne oldu?" diye sitemle sormasını hak ediyorum.(MM/BÇ)
* Mungan'ın yazısını www.murathanmungan.com'dan alıntıladık.