Boğaziçi Üniversitesi’nde geçen yıl düzenlenen Onur Yürüyüşü’ne katılan 70 kişi bu hafta hakim karşısındaydı.
Yargılananlar arasında bir gazeteci, bir akademisyen bir de müzisyen var. Geriye kalanların tamamı öğrenci. Savcılığın iddiasına göre, bu kişiler polise mukavemet ettiler, karşı koydular ve gösteri toplantı yasasını ihlal ettiler.
Haliyle öğrenciler saatler süren eylemler yaptılar, polisin dağılın ihlalini dikkate almadılar, polisler arkada gruplar önde Boğaziçi’nin güzelim kampüsünde oradan oraya koşturdular sanıyorsunuz.
İşte öyle olmuyor.
Peki 20 Mayıs 2022’de Boğaziçi Üniversitesi’nde neler yaşanıyor?
Yoldan geçen gözaltında
Üç gün süren duruşmalar, İstanbul 58. Asliye Ceza Mahkemesi’nin salonu küçük olduğu için adliyenin en büyük duruşma salonlarından birine alınıyor.
Duruşmalarda dinlediğim onlarca kişinin o güne dair tanıklığı, polis şiddeti ve hak ihlalleri zinciri olarak sıralanabilir.
Öğrencilere ek olarak bir akademisyen, gazeteci ve müzisyen de polislerin Onur Yürüyüşü için bir araya gelen herkesi çembere aldığını, kendi bakış açılarına göre “şüpheli” olarak gördükleri her öğrenciyi de bu çemberin içine attıklarını anlatıyorlar.
Hani derler ya 90’ları anlatanlardan duyardık “Yoldan geçeni gözaltına aldılar” diye. Tam olarak böyle bir durum yaşanıyor. Mesela bir öğrenci kalabalığı görünce grubun yanına gidiyor ve hooop polislerce çembere atılıyor, hele başka bir öğrencinin durumu çok daha trajikomik.
Çemberin etrafına yaklaşıyor “Burada ne oluyor?” diye soruyor, şimdilerde terfi ettirilen polis amiri Hanifi Zengin’in “Çok meraklıysan sen de gel” talimatı ile çembere atılıyor.
5 ters kelepçe
Öğrenciler, güven içinde olduklarını hissettikleri kampüslerinde, anayasal haklarını kullanırken, bir kısmı da ne olduğunu anlamaya çalışırken, gözaltına alınıyorlar. Ortada polislerden bir ihtar olmadığı gibi polise direnen mukavemet eden öğrenciler de yok.
Bir öğrenci bu durumu mahkemede “Polis amiri size gözaltına alacağız dedikten sonra direnmedim ellerimi uzattım, ters kelepçe taktılar gözaltına aracına götürdüler” diye anlatıyor. Başka bir öğrenciye 5 ters kelepçe takmışlar, bir öğrencinin kelepçesini keserken ilgili alet olmadığı için bileğini bıçakla yaralamışlar.
Bir bakıma Anayasal haklarını kullandıkları için yargılanananın öğrenciler olmaması gerekiyor. Ortada yargılanması gereken birileri var ise onlar da Anayasa'yı ihlal eden, öğrencilere gözaltında şiddet uygulayan, prosedürlere uymayan, gözaltı araçlarında aç susuz bekleten görevliler.
Duruşma salonunda bir anne
Bu arada öğrencilerin detaylı anlatımlarına buradan, şuradan ve bu detaylı haberden bakabilirsiniz.
Perşembe günkü duruşmada, mahkeme salonunda bir kadın dikkatimi çekiyor.
Savunma yapan öğrencileri dinliyor. Kısa bir sohbetin ardından yargılanan öğrencilerden birinin annesi olduğunu öğreniyorum. Salondaki tek anne. “Kızımın mücadelesinin yanındayım. Gittiği her eylemde polise direnme, seni televizyonda yerlerde sürüklenirken görmeyeyim diyorum. Gözaltına almak istediklerinde alırlar diyorum. Buradayım çünkü kızım yanlış bir şey yapmadı” diyor.
Annenin yanından uzaklaşıp yine salona yöneldiğimde mahkeme başkanının öğrencilere yönelik soruları ile karşılaşıyorum bu kez.
Mahkeme Başkanı- Bu protestoya hep gider misin?
Öğrenci: Protesto değil, Onur Yürüyüşü.
"Gayemin haklılığı bana güç veriyor"
Üç gün süren duruşmalarda dikkat çeken başka bir ayrıntı da Mahkeme Başkanı ve duruşma katibinin yüz ifadeleri. Öğrenciler, akademisyenler, onların baktığı dünyadan o kadar farklı bir dünyayı, hayatı anlatıyor ki ne düşündüklerini anlamak için ara sıra onlara bakıyorum. Mesela M.Güneş'in savunmasının başını gülümseyerek hafif dalga geçercesine dinleyen katibin bakışları, Güneş'in “Bir kere "ne yaptık ki biz?" diye soruyorum kendime. Görünürlük, hak ve eşitlik istemekten başka ne yaptık ki? Cevabım "hiçbir şey" olduğu için korkumla baş etmeye yetecek gücüm var. Mücadelemin meşruiyeti, gayemin haklılığı bana bu gücü veriyor" sözleriyle değişiyor.
Onlarca öğrenci, aktivist, gazeteci, akademisyen başlarına gelen polis şiddetini anlatırken hukuk dışına çıkmıyor, kelimelerini özenle seçiyor. Mahkeme başkanı hakikaten ne olduğunu anlamaya çalıştığını gösteren sorular sorarken de sanırım bu yüzden özenli.
Davanın bir sonraki duruşması 2 Kasım'da. Şimdi Haziran'dayız. Var oluşu kutlama zamanı.
Tam da Boğaziçili öğrencinin dediği gibi "protesto değil Onur Yürüyüşü"
(EMK)