Ankara Universitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğrencilerinin 11 Ekim Salı günü, fakültelerinde yapılan dekan eğilim belirleme yoklaması sırasında, dekan seçiminde söz sahibi olmak istedikleri için yaptıkları protesto, ne seçimlere renk katmak ne de seçim sürecini sabote etmek için yapılmış bir eylemdi.
SBF'nin İnek Bayramları'nda arkasından yürüdüğü "Sarıkız"ın dekan adayı çıkarılması demokratik usullerle söz sahibi olmak istemelerinden kaynaklanıyordu.
Bu demokratik hak talebini, Mülkiye'nin yeni geleneği olarak adlandırmak, hem eylemin içeriğini önemsememek hem de her şeyi gelenekselleştirmeye çalışan "Mülkiyelilik Ruhu"nu vurdumduymazca canlandırmak anlamına geliyor.
Aslında eylemi yapan öğrencilerin istedikleri en son şey protestonun gelenekselleşmesi. Çünkü eylemin gelenekselleşmesi demek, talep edilen hakkın öğrencilere verilmemesi demek. Oysa eylemin amacı, rektörün öğretim üyelerine fikirlerini sormasının yanında öğrenci ve idari personele de danışması.
Eğilim belirleme yoklaması, yasal dayanağı olmayan ve yanlış bilmiyorsam yalnızca Ankara Üniversitesi'nde uzun zamandır uygulanan, rektörün takdir yetkisiyle düzenlediği bir oylama; sadece öğretim üyelerine (yani ünvanı yardımcı doçent veya üstü olan akademisyenlere) açık. Sorun da tam olarak burada başlıyor.
Rektörün fakültedeki idari yönetimin başı için Yüksek Öğretim Kurulu'na (YÖK) önereceği [1] dekanları, fakülte içerisinde öğretim üyelerine oylattığı ve adına "demokrasi" dediği bu yoklamanın aslında ne kadar anti-demokratik bir uygulama olduğu açık.
Dekanla birebir muhatap olan öğrenci ve idari personelin oylamada yok sayılması, yalnızca kamu görevlileri arasındaki bu oylamanın demokratik ilkelerden nasibini almadığını gösteriyor. Üniversiteler özerkliklerini kaybettiklerinden beri, öğrencilerin yönetimde söz sahibi olamaması, dekan seçiminde dikkate alınmamaları demokrasinin gereklerine ters.
Siyasal'da Sarıkız Etkisi
11 Ekim Salı günü, Siyasal'ın Şeref Salonu'na koyulan "resmi sandığa" karşı, öğrenciler karton kutudan yaptıkları sandığı kantine koyarak, Sarıkız'ın adının ön plana çıkarıldığı oy pusulalarını dizdiler. Şeref Salonu'ndaki resmi oylama 10.30'da başladı ve SBF öğrencileri oylamanın başlamasından hemen önce Sarıkız'ın seçim vaatlerinin yazılı olduğu el ilanları ile kendi yaptıkları oy pusulalarını akademisyenlere dağıttı.
Ankara Üniversitesi Rektörü Cemal Taluğ, oylamanın öncesinde yaptığı konuşma sırasında, bazı akademisyenlerden artık öğrencilerin ve idari personelin de oy kullanması gerektiğine ilişkin tepkiler aldığı söyledi; ancak aşılamayacak bir problemmiş gibi öğrenci sayısının çok fazla olmasından dem vurdu.
Öğrenci sayısının fazlalığı ile dekan eğilim belirleme yoklamasının kalitesi arasında nasıl bir ilişki bulunduğunu elbette sayın rektörümüzden daha iyi bilecek değiliz. Ancak o da, yalnızca öğretim üyelerinin görüşünü alarak da demokrasi oyununu oynayamayacağını bilmelidir.
Rektör Taluğ konuşmasının ardından, öğrencilerin diktiği kumaştan yapılma kostümle Şeref Salonu'nun önünde Sarıkız'la bir de hatıra fotoğrafı çektirdi. İşte, öğrencinin eylemine "ilahi, ne güzel de neşelendirdiniz" kafasıyla bakışın en çarpıcı yanı burada ortaya çıktı. Taluğ, fotoğraf çekilir çekilmez uzaklaştı. Öğrencilerle, onların oylamada söz sahibi olması gerektiğine dair bir konuşma yapmadı...
Neticede, Yalçın Karatepe 57 oy, İlhan Uzgel 42 oy alırken, resmi sandıktan Sarıkız'a da bir oy çıktı. Mühürlü kağıttaki "Prof. Dr. Sarıkız" yazısı, sadece hatıra olsun diye değil, bakıp bakıp öğrencilere söz hakkı verilmesi gerektiğini düşünsün diye de dekanın odasına çerçeveletip asılmalı.
Öğrencilerin sandığından ise elbette Sarıkız çıktı. Gün boyu süren propaganda ve destek çalışmaları sonucunda öğrenciler kantine yolu düşen herkese oy attırabildiler. Oy kullananlar yalnızca öğrencilerle de kalmadı, resmi sandığa oy atmaya "rütbesi" yetmeyen öğretim görevlileri ile eylemi destekleyen akademisyenler de resmi sandık başında oylamayı izledikleri gibi, öğrencilerin sandığına da Sarıkız mühürlü pusulalarını bıraktılar.
Ne kadar bu bir "dekan seçimi" olmasa da ne kadar öğrencilerin oylaması açık oy, gizli sayım usulüyle yapılmış da olsa Sarıkız ve vaatleri öğrencinin gönlündeki dekanı, dekanlık biçimini ortaya koyuyordu.
Öğrencinin söz hakkı
Bir yönetmelik veya yasaya dayanmayan bu yoklamada, öğrencilerin oy kullanamayacağına dair herhangi bir düzenleme bulunmuyor ve bu da resmi sandığa öğrencilerin oy atabilmesi anlamına gelebilir.
Fakat rektörün açıklamasına göre Taluğ, bu yoklamadaki seçmen kitlesini Yükseköğretim Kanunu madde 13'ten hareketle belirliyor. [2] İlgili maddedeki "öğretim üyeleri" ibaresi, rektörün seçmen kitlesini oluşturmasında hayli etkili anlaşılan. Üniversite idaresi bu hukuki sorunu bir yönetmelik veya tüzükle çözmeli.
Mektepte daha çok yaratıcı bir eylem denemesi veya eğlenceli bir aktivite olarak gözüken Sarıkız'ın adaylığı, öğrencilerin meşru hak taleplerini dile getirmenin en dikkat çekici yoluydu. Farklı sandıklarda da olsa bir inekle rekabet eden profesörlere gereken cevabı ise resmi sandıktan çıkan tek "Prof. Dr. Sarıkız" oyu vermiş olmalı.
Sonuç olarak SBF öğrencilerinin kazanması gereken ilk hak, eğilim belirleme yoklamalarında söz hakkı. Nihai olarak da tüm üniversite öğrencilerinin dekan ve rektör seçimlerinde belirleyici olması. Öğrenciler ve idari personelin söz söyleyemediği hiçbir seçim, oylama, yoklama meşru ve demokratik olamayacaktır. (MAF/HK/IC)
[1] Yükseköğretim Kanunu'nun 16. Maddesi dekanın atamasını, rektörün önereceği, üniversite içinden veya dışından üç profesör arasından Yükseköğretim Kurulunca yapılacağını belirtiyor. Rektör, eğilim belirleme yoklamasından çıkacak adayları önerse de ipler neticede YÖK'ün elinde.
[2] Madde 13 - a) (Değişik:17/8/1983 - 2880/7 md.) (Değişik birinci paragraf: 18/6/2008-5772/2 md.) "...Oy veren her öğretim üyesi oy pusulasına yalnız bir isim yazabilir. Birinci toplantıda öğretim üyelerinin en az yarısının hazır bulunması şarttır. Bu sağlanamadığı takdirde toplantı 48 saat ertelenir ve nisap aranmaksızın seçime geçilir. Bu toplantıda en çok oy alan altı kişi aday olarak seçilmiş sayılır."