BİA (Oksford) - Havanın ve insanların karamsarlığının dünden ve bir önceki günden farklı olmadığı yeni bir gün daha başladı. Giriş katındaki odamın tek ve yola bakan penceresinden vardiyalarına yetişmeye çalışan insanları, bir yandan da vardiyamın başlamasına kalan dakikaları bir bir yiyip bitiren saatimi izliyorum. Birazdan, yürüyerek 23 ile 25 dakika arasında sürecek yolculuğuma başlayacağım. Sonrası 8 saatlik iş günü...
Şanslıysam, yaşı 70'lere varan ve yaklaşık 2 yıldır her sabah ismini dahi bilmeden "günaydınlaştığım" yaşlı "beyefendi"ye rastlayıp bir kez daha "günaydın" diyeceğim. Tünel'den Beyoğlu'na iki saatte yürüdüğüm ve hal hatır sormaktan yorgun düştüğüm dostlarımı anımsayacağım. Bana "merhaba" diyen o yaşlı dostumu, ergenlik çağını yeni aşmış akıllarında para kazanmaktan başka bir şey olmayan gençlerin son model arabalarının depolarını doldurmak için geldiği benzin istasyonunda, benzin pompalarını silerken göreceğim ve içim sızlayacak...
Sağanak yağışlar ya da ambargo
İkinci Körfez Savaşı boyunca Iraklı bir gazeteciye topu topu 3 dakika söz hakkı veren ve söyledikleri hoşlarına gitmeyince o 3 dakikayı da iç eden BBC'nin sabah kahvaltı programında her yarım saatte bir hava durumunu (her biri yaklaşık 2-3 dakika) verdiğini biliyor muydunuz? Sağanak yağışlardan, sellerden bir yılda kaç kişinin öldüğünü bilmiyorum ama 12 yıldır süren ambargo boyunca 700 bin Iraklı çocuğun öldüğünü biliyorum.
Demokrasinin bana fatura ve kredi kart borçlarını ödeme özgürlüğüyle beraber verdiği bir başka özgürlüğü, "uzaktan kumanda kullanarak televizyonu kapatma özgürlüğü"nü kullanarak televizyonu kapattım.
Parlamentodan gelen yanıt
Kapıda bir ses, postacı! Yaşamın güzel yanlarını görmek lazım, postacılar hala selam veriyor burada. Selam vermek için kapıya koşuşturdum; çok geç. Kapıdaki "postalık"tan atılan bir yığın mektuptan başka bir şey yok karşımda. Yeni pizza çeşitlerini ve süpermarketlerdeki haftalık indirimleri anlatan broşürleri geri dönüştürmek üzere bir yana bırakınca geriye bana özgürlüklerimi hatırlatan faturalar ve sarı renkli bir zarftan başka bir şey kalmadı. Odama girdiğimde zarfın üzerindeki amblem dikkatimi çekti. Evet, düpedüz parlamentodan geliyordu bu mektup. İsmime yazılmış, bir yanıt!
İmza atmak ve toplamaktan başka hiçbir çeşit sıkı muhalefetin olmadığı bu gurbet elinde, aktif muhalefetin bir parçası olarak nereye imza attığımı hatırlamaz durumdayım. Mektup, yaşadığım bölgenin milletvekiline enerji verimliliği ile ilgili bir kampanyanın parçası olarak gönderdiğim karta cevaben gelmiş. Milletvekilim soruları bugünün Hazine Bakanı'na aktarmış gelen yanıtı da bendenize postalamış...
Enerji kaynakları ve Prag'da seller
Evlerde enerji verimliliğini desteklemek için, yeni merkezi ısıtma cihazlarının KDV'si üzerinden yapılan yüzde 5'lik indirimin sıcak su tankları, birleşik ısıtma ve elektrik sistemleri ile yenilenebilir enerji kullanan ısıtma sistemleri için de uygulanacağı, 2010 yılına kadar da enerji üretiminin yüzde 10'unun yenilenebilir enerji kaynaklardan sağlanacağı yazıyordu yanıtta.
Elim birkaç ay öncesinin gazetelerine gitti. Bir daha Prag'da sular altında kalan tarihi opera binasının görüntülerine baktım. Gazetelerdünyanın ömrünün 2050 yılına kadar olduğunu söyleyen haberlerle dolu. Uluslararası Dünya Doğal Yaşam Vakfı'nın (WWF) raporuna göre, son 30 yılda Dünyanın doğal kaynaklarının üçte biri tüketilmiş. Başka kaynaklar, ölçülmüş en sıcak on yılın 1981 ile 2001 yılları arasında meydana geldiğini ve son bin yılın en sıcak yılının ise 1998 olduğunu söylüyorlar.Karbon emisyonu üretimindeki 1 numaralı ülke Amerika Birleşik Devletleri'nin Başkanı ise rakamların çarpıtıldığını söyleyip son 40 yılın elde kalan kaynaklarını da ülkesine aktarmak için Ortadoğu'da üsler kuruyor.
Asya kıtası, Batının kendisine sattığı (attığı mı desek?) eski teknolojileri bilinçsiz ve plansız bir sanayi üretimiyle destekleyerek yaşamlarını Muson yağmurları gelene kadar gri bir duman altında sürdürürken, zengin ülkelerse sera etkisine yol açan gazların yüzde 80 kadarını üretmenin sorumluluğunu taşıyorlar. Anlaşılan hayattan bıkan sadece milletçe depresyonda olan bizler değil, zengini ve fakiriyle yaşayabilecekleri tek yer olan Dünyayı yok eden tüm insanlık. Yaşamaktan bıkmayanların yapacağı işler değil bunlar. Yaşamak ve yaşatmak amacı olmayan bir tüketim toplumu kuşağı bu kuşak.
Olmak ya da olmamak değil, ölmek ya da ölmemek
Altmışlı yıllarda iklim bağlantılı 16 doğal felaket tespit edilirken, 90'lı yıllarda bu rakam 70'lere çıktı ve insanlık hiç umursamadı. Daha önceleri Dünyanın sonu bir karabasan, korku filmi senaryosu iken, halihazırda tahmin edilebilir ve kaçınılmaz bir gelecek oldu. Öte yandan tüketim toplumu gerçekten de amacına ulaştı ve insanlığın aklını fikrini tüketti. 2025 yılı itibariyle, gelişmiş ülkeler fırtına ve sel baskınlarıyla karşı karşıya kalacaklar, aynı Dresden'de Prag'da olduğu gibi. Ve bir gün gelecek ki, Prag'ın tarihi opera binası yeryüzünün ilk sualtı tiyatrosu olarak "perde" diyecek. Tüple dalmayı bilmeyenin tiyatrocu olamayacağı dünyada, replikler izleyicilere PVC kaplı dosyalar içinde gelecek. İkinci perdeden önce lobide oksijen tüpü satışı yapılacak. İnanmıyor musunuz? Bundan 20 yıl önce dünyanın sonu bilim kurgu filmlerinin vazgeçilmez kurgusuyken, bugünlerde dünyanın sonu bilim adamlarının üzerinde çalıştığı rakamlar dizisi haline gelmedi mi?
Sorun olmak ya da olmamak değil artık; ölmek ya da ölmemek. Hoşunuza gitse de gitmese de, birileri ısrarla haykırıyor, eller halatlara asılıyor ve perde!
Prag Baharı...
WWF raporuna göre, son 30 yılda dünyanın doğal kaynaklarının üçte biri tüketilmiş. Başka kaynaklar, ölçülmüş en sıcak on yılın 1981 ile 2001 yılları arasında yaşandığını söylüyor. 2025 yılı itibariyle, gelişmiş ülkeler fırtına ve sellerle karşılaşacak...
Hak odaklı, çok sesli, bağımsız gazeteciliği güçlendirmek için bianet desteğinizi bekliyor.
diğer yazıları
ÖZGÜR GÜRBÜZ'DEN
Herkes Gider Mersin'e, O Gider Tersine
15 Ağustos 2015
ÖZGÜR GÜRBÜZ YAZDI
Evde Enerji Tasarrufu için Rehber
15 Kasım 2014
ÖZGÜR GÜRBÜZ YAZDI
Avrupa Nükleere Sırtını Döndü
4 Haziran 2011
ÖZGÜR GÜRBÜZ'DEN
Almanya'nın Nükleer Kararını Doğru Okumak
11 Eylül 2010
ÖZGÜR GÜRBÜZ'DEN
Türkiye'ye "Nükleer" Saldırısı
15 Mart 2010