Günümüz Protestan etiğinin eğitim alanındaki dolaysız yansımalarından biri, hiç kuşkusuz karşılığını “kişisel gelişim” mitinde bulmaktadır. Pekka Himanen ve Alain de Botton’un bu mite ilişkin düşünceleri, haklı olarak yeni hümaniter düşüncenin bayraktarlığını yapıyor gözükmektedir.
Bu yazıda çağımızın adeta pozitif bir dini haline gelmiş bulunan “kişisel gelişim öğretisi”nin her iki yazarın görüşleri ışığında eleştirel bir değerlendirmesi yapılacaktır. İlk olarak, kişisel gelişim, bilgi toplumunda hızla eskidiği varsayılan bilgi ve becerilere karşılık, özprogramlama ya da uzmanlıkları durmaksızın yeniden programlama iddiasına dayanır. Tıpkı Protestan çalışma ahlakında olduğu gibi, kişisel gelişim mitinde de, kişinin kendi zamanını optimum düzeyde planlamasını öneren benzer kurallar ve alışkanlıklar söz konusudur.
Himanen, bu kuralları “kişisel gelişimin yedi alışkanlığı” başlığı altında toplar. Himanen’e göre, kişisel gelişim rehberlerinde göze çarpan erdemler, Protestan ahlakının bize salık verdikleriyle hemen hemen aynıdır: “Bu yöntemlerin ortak başlangıç noktaları belirleyicilik ya da hedef tayin etmektir. Bireylere iyi tanımlanmış bir hedef belirlemeleri ve sonra da bütün enerjilerini bu hedefe ulaşmaya harcamaları öğretilir” (Himanen, 2005: 113).
Hedef belirleme alışkanlığı, aslında öz itibariyle manastır yaşamına özgü bir ilkedir. Zira, bu alışkanlığa manastır yaşamında “Tanrı’yı yâd etmek” denilmektedir (Himanen, 2005: 114). Şu halde bu alışkanlık, kişisel gelişim mitini, Ortaçağ Manastır vizyonuyla birleştiren benzerliklerden biridir. Yani kişisel gelişim, “kişiye, her sabah hedefi kendisine tekrar etmesini öğütleyerek dini olmayan bir dua biçimi önerir” (Himanen, 2005: 114).
Modern çağda kişinin kendi hedeflerini anımsaması, aynı zamanda hedefe ulaşmasına yardımcı olacak erdemleri anımsamasıdır. Kişisel gelişimin kişiye salık verdiği ikinci alışkanlık, zamanın öncelikle “şimdiki zaman” olduğudur. Buna göre, kişisel gelişim için bireye sorulması gereken asıl soru şudur: “Şu anda yaptığınız şey, sizi Hedef’e yaklaştırıyor mu? Eğer yaklaştırmıyorsa, yapmayın. Yaklaştıracak başka bir şey yapın” (Himanen, 2005: 115).
Kişisel gelişim öğretisinin bu ikinci ilkesine göre, hedefe kilitlenmek, her şeyden önce şimdiki an’a kilitlenmek ve içinde bulunulan zaman dilimini optimize edecek icraatlarda bulunmaktır. Kişisel eylemlerin yüce bir amaca hizmet etmesi; işte asıl üzerinde durulması gereken şey budur ve fuzuli / amaçsız bir zaman tüketimi, aynı zamanda üretici faaliyetlere yönelik yararlı enerjinin de tüketimi anlamına gelmektedir.
Bu ilke, Ortaçağ Manastır yaşamında keşişlere öğütlenen “kalbini dinle” düsturuyla aynıdır. Kişisel gelişim öğretisinde kişiyi hedefe yaklaştıran diğer kişisel gelişim erdemleri olan “esneklik” ve “istikrar”a gelince… Kendi özel yaşamı da bizatihi bir kişisel gelişim abidesi olan Anthony Robbins, bu bağlamda, hedefin “görkemli bir saplantıya dönüşmesi” gerektiğinden söz etmekte ve kişinin hedefe yaklaşmasında kullandığı araçların onu esnek kılması zorunluluğunun altını çizmektedir. Bu esnekliğin istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi, başarının temel anahtarıdır.
Ayrıca yine Robbins’e göre, “demokratik ve kapitalist toplumlarda yaşadığımız sürece başarılı olmamamız için hiçbir neden yoktur, ne de olsa sistem ‘hepimize hayallerimizin peşinden gitme fırsatını’ sunmaktadır” (Botton, 2008: 70). Kişisel gelişim öğretisinin Franklin’den sonraki ikinci önemli gurusu olan Robbins, 1991’de yayımladığı İçinizdeki Devi Uyandırın isimli şöhretli kitabında, bireysel iradeye yaptığı aşırı vurguyla, kişiyi gündelik yaşamında miskinlikten kurtaracak, imkânlarının özgürlüğünü sınırlayan gerçekliğine aldırmaksızın sürekli yeni atılımlara yönlendirecek ilkelerin basit bir dökümünü yapmaktadır. Robbins’e göre: “Şu anda o kararı hemen verebilirsiniz… Yeniden okula gidebilir, dans ya da şan eğitimi alabilir, yatırımlarınızı yeniden şekillendirebilir, hatta bir helikopter kullanmayı bile öğrenebilirsiniz… Karar sizin, isteyip de yapamayacağınız şey yoktur” (Akt. Botton, 2008: 68).
Robbins’in iyimserlik yüklü önerilerinin, kişiyi koyduğu hedeflerden uzaklaştıran her tür negatif histen arındırmaya hizmet eden önemli bir işlevi vardır ve bu sonuncusu, yani her “tür negatif histen arınma” buyruğu, kişisel gelişim öğretisinin de dördüncü önemli erdemidir aynı zamanda. Buna göre, sözgelimi “bir şeyin yitirilmesinden veya bir hatadan dolayı kederlenmek, o şeyleri geri getirmez ve hatayı da tersine çevirmez. Kişisel gelişim, negatif hisleri, sadece hedefe ulaşmayı geciktiren bir enerji kaybı olarak görür” (Himanen, 2005: 116).
Kişisel gelişim, buna karşılık, istikrarı güçlendiren pozitif düşüncenin aşırı yüklü bir biçimini önerir. Hatta zamanla negatif hisleri pozitife çevirmenin farklı yollarını öneren yeni bir lügatın ortaya çıktığından bile söz edilebilir. Söz konusu lügatın en sık telaffuz edilen örnekleri arasında şu tür cümleler dikkat çekicidir: “Kendimi keyifsiz hissediyorum” yerine “kendimi hareket öncesi durgun hissediyorum” ya da “sinirlendim” yerine, “uyarıldım”, v.s… (Himanen, 2005: 116). Kişisel gelişim öğretisinin salık verdiği beşinci erdem “çalışkanlık”tır. Himanen’in de deyimiyle, “Kişisel gelişimde çalışmak, kendi içinde bir hedefmiş gibi görünecek kadar idealleştirilmiştir” (2005: 117).
Aynı şekilde, tembelliğe karşı çıkmanın önemli bir dinsel buyruğa dönüştürüldüğü Ortaçağ Manastır öğretileri de bize aynı şeyi söylemekte, tembelliğin kişinin mahvına neden olabilecek yedi ölümcül günahtan birisi olarak mahkûm edildiği bir inanış örneği sunmaktadır. Bu ve benzeri karşılaştırmalar, pekâlâ modern yaşama biçimimize damgasını vuran kişisel gelişim öğretisinin kendisini “pozitif bir din” olarak görmemize neden olabilir.
Ancak, şu farkla ki: Ortaçağ yaşamının din ve Tanrı algılamasının modern yaşamdakiyle, en azından her iki uygarlığın da bilgi birikimi açısından hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır, dolayısıyla günümüzde algılandığı ve yaşandığı şekliyle söz konusu “pozitif dinsellik”i Ortaçağ’ın görece masum koşullarından ayrı tutmak ve daha da önemsemek gerekir. Kişisel gelişim öğretisinin altıncı erdemi, belirlenen hedefin gerçekleştirilmesinin, mutlak biçimde maddi bir getiriyle, açıkça söylersek, “para”yla ilişkilendirilmesidir.
Buna göre, maddi bir nakde dönüştürülemeyecek hiçbir edinilmiş beceri ya da hedef yoktur ya da olmamalıdır. Kişinin kendi zamanını örgütleyişi de, bu açıdan, maddi kazanç güdüsünün denetimi altındadır. Kişisel gelişim öğretisinin yedinci ve sonuncu erdemi, kişiyi hedefe götürecek hiçbir aracın asla rastlantıya ya da şansa bırakılmamasını öğütler. Çünkü gerçekleştirilmesinde şansın ya da rastlantı faktörünün rol oynadığı hiçbir hedefin sorumluluğu bilinçli olarak üstlenilemez. Dolayısıyla kişisel gelişimin bu yedinci erdemini şöyle formüle etmek de mümkündür: “Neticenin sorumluluğunu üstlenme” kabiliyeti (Himanen, 2005: 118).(HK/EÜ)
* Hüseyin Köse, Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümü öğretim üyesi.
Kaynakça
Botton, A (2008). Statü Endişesi. Çev : Ahu Sıla Bayer, İstanbul : Sel Yayıncılık.
Himanen, Pekka (2005). Hacker Etiği. Çev: Şebnem Kaptan, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.