"'Sleepers-Kardeş gibiydiler' filmi 'Suskunlar' adıyla dizi yapılıyor" haberini duyduğumda olumsuz bir duygu kapladı içimi.
İhsan Oktay Anar'ın kitabının adıydı "Suskunlar". Yazar bu ismi kimbilir ne sancılar çekip bulmuştu, bu kadar mı kolaydı, böyle güzel ve anlamlı bir ismi kullanmak, başkalarının yaratıcılıklarından yararlanmak, diye düşündüm.
Hem bir filmden esinlen, hem etkileyici bir kitabın adını al, ohhh ne güzel dünya. Belki yapımcı hem filmi yaratanlara hem de İhsan Oktay Anar'a telif ödemiştir, diye içimi serinletmeye çalıştım sonra. Ama önyargı oluştu bir kez.
Tanıtımları izlediğimde işin farklı bir görselliği olacağını düşündüm ama ön yargımı yitirmedim. Yine de beni meraklandıran bir şey vardı Suskunlar projesinde.
Hepsi 13 bölüm
Sorular kafamda dolanıp duruyordu: Bu diziyi yapan firma Tim's "Muhteşem Yüzyıl" dizisini Show TV'den alıp Star'a transfer etmişti. Show Tv besleyip büyüttüğü Muhteşem Yüzyıl'ı elinden kaçırır kaçırmaz aynı firmaya hemen yeni bir dizi projesi niye vermişti?
Acaba proje reddedilemeyecek kadar etkileyici miydi? Hem bu dizi hiç alışık olmadığımız bir biçimde yayınlanacaktı toplamı 13 bölüm.
Bir kanal yıllarca sürdüremeyeceği bir diziyi niye almıştı? Zihnimi kurcalayan sorular artınca oturdum dizinin karşısına. Ve jenerik başlar başlamaz ön yargımı unuttum. Zihnimdeki sorulardan kurtuldum ve dizinin içine daldım.
Müthiş farklı bir reji, film kalitesinde görüntüler, hayatın içinden olağan diyaloglar, o olağanlığı ezmeyen oyunculuklar... Belki de ilk kez bir dizinin ilk bölümünde kahramanların arasında dolaştım. İlk bölümler çok zordur, hele bildik bir filmden yola çıkıyorlarsa daha da zordur işleri.
İlk üçte
Ama son söyleyeceğimi baştan söylemeliyim bugüne dek izlediğim ilk bölümler arasında ilk üçte kendine yer bulur "Suskunlar".
İzlemeyenler için konuyu kısaca özetleyeyim. Kentin merkezindeki kenar mahallelerinden birinde dört sıkı çocukluk arkadaşı, Ecevit, Bilal, Zeki ve İbo. 9-14 yaş aralığındalar.
Yoksulluk, koca dayağı, acılarla donanmış mahallelerinde kardeşlik adıyla oluşturdukları beraberlik yaşamlarının merkezi. Bilal sünnet olmak istemiyor, korkuyor. Ekibin lideri, abisi olan Ecevit'e kendisini kaçırmasını söylüyor.
Dört kafadar bir de kız arkadaşları Ahu sünnet düğününden kaçmayı başarıyor. Sonra sünnet çocuğunun canı baklava çekiyor, pastanelere tatlı dağıtımı yapan kamyonetten baklava çalarlarken kamyonet viteste kaldığı için hareket ediyor birine çarpıyor.
Bir tek Ahu'yu uzaklaştırmayı beceriyorlar, dört çocuk cezaevine giriyor.
Pozantı cezaevinden bir çocuk anlatıyor
Dizinin burasında bir durup, dört gün önce basına da yansıyan Pozantı cezaevinden bir çocuk mahkumun yaşadıkları kabusu anlatımından bazı pasajlara bakalım:
"Pozantı Cezaevi'ne ilk girişte de gardiyanlar tarafından çok kötü şekilde dövüldük. Sonra koğuşlara dağıtıldık. Müdür yanıma geldi. "Özgür'ün yanına vereceğim sizi haa, Özgür'ün neler yapacağını biliyorsunuz" sözleriyle tehdit ediyordu. B1 koğuşuna verdiler, dört kişi vardı. Herkes bu koğuşta kalan Özgür adlı çocuktan çok korkuyordu. Çok pislik biriydi. Özgür çocuk değildi ancak yaşı kimlikte küçük göründüğü için Pozantı'ya alınmıştı. Mersin Cezaevi'nden getirilmişti. Sapık olduğunu söylüyordu diğer çocuklar, gardiyanlar.
...
Bir gün gündüz saat beşti sanırım. Yukarıya çıktım uzandım. Özgür beni elle taciz etti, sonra da tecavüz etti. Karşı çıktım, direnmeye çalıştım ama benden çok güçlüydü. Bu olayı anlattığım takdirde öldüreceğini, adımı i.neye çıkaracağını söyledi. 'Burası benim elimde, kimseye bir şey anlatma' dedi."
"Suskunlar"da da bire bir bunlar yaşandı. Koğuş ağası delikanlının adı Özgür değil de İrfan. Gardiyanlar koğuş ağasından beter.. İşkence kol geziyor. Her tür şiddet...Hastaya battaniye vermemekten tutun da, aç bırakmaya uzanan, dayağı da, tecavüzü de kapsayan her tür şiddet. Dizinin ilk bölümü yayınlandığında (1 Mart) Pozantı'dan yükselen çığlıkları kimse duymak istemiyordu, benim gözüm ekrandayken vicdanım Pozantı ve daha pek çok çocuklara, insanlara işkence yapılan yerlerdeydi. Bu acıların ekranda görülmesine bir yandan seviniyor, kapıldığım naif duygularla işkenceye karşı isyanı yükseltebileceğini düşlüyorum. Bir yandan gerçek hayatta "baklava çalan çocuklar"ı hatırlıyorum. Bu ülkedeki adaletin utanç sayfalarından birini yeniden anımsattığı için diziye biraz daha içim ısınıyor.
20 yıl sonra
Bu dört çocuk cezaevinden çıkarken Ecevit, suskun kalmayı bir anlamda emrediyor. Susmayı, birbirlerini bir daha görmemeyi ve unutmayı... Dizi bu acı dolu günlerden 20 yıl sonra başlıyor.
Ecevit, ünlü bir avukat olmuş, Zeki özel şoför diğer ikisi Bilal ve İbo Ahu'yla birlikte aynı mahallede..Ve o cezaevinde yaşananları hiçbiri her tür çabaya rağmen unutmamış, ne kardeşlik bağları yok olmuş ne de işkencenin izleri...
Zeki'nin arabasına tecavüzcülerden birinin binmesiyle olaylar başlıyor, yirmi yıla rağmen hepsi yeniden bir araya geliyor.
Film gibi
Dizinin ilk bölümünü ünlü reklam yönetmeni Umur Turagay çekti, görüntü yönetmeni de dünya starlarının kliplerini çeken Yon Thomas'tı. İşkence, tecavüz ve acılarla dolu sahneler, titizlikle, gözümüzü ekrandan kaçırtmadan, film ustalığında verildi.
Çok titiz çalışılmış bir ilk bölümdü. Taraf gazetesinde "Telesiyej" köşesini beğeniyle okurum, çoğunlukla da yakın düşünceler içinde olurum ama ilk kez bir dizi için iki kutup olduk.
Oyunculukları bile hiç beğenmemiş yazar arkadaş. Ben ise izlerken oyuncuları o kadar inandırıcı buldum ki, sanki her birinin gözlerinin derinine 20 yıl öncenin o acısı oturmuş, akan hayatla aralarına bir perde örmüştü.
Dizi bittiğinde tek bir endişem vardı, şu klişe bakış açısı: "televizyon dizilerinde gerçek hayatın yorgunluğundan arınmak ister izleyici. Masal izlemek ister, acıklı ya da gülünç ama masal öğeleriyle donatılmış olmalı diziler..."
"Pozantı" susturdu
Suskunlar da bir diziydi, ama gerçek masalın önüne geçmişti. Hemen internet dünyasındaki tepkilere baktım, günün moda deyimi ile sosyal aleme daldım. Dizlerle ilgili forum sitelerinde müthiş bir yoğunluk oluşturmuştu gençler.
Dizinin görselliğinden etkilenenler çoğunluktaydı.. Ama en büyük endişe ilk gece ne idi biliyor musunuz "Yarın gardiyanlar, cezaevi yöneticileri ayaklanır, bizi kötü gösteriyor bu dizi diye ve onların yaygarası dizinin önüne geçer".
Gençler bu ülkedeki "aklanma" arzusundan yılmıştı anlaşılan. Ama Pozantı gerçekliği yaşanırken kimse dizi için ağzını açmaya kalkışmadı. Orada yaşananlar ne de olsa 20 yıl öncesinde kalmıştı.
Diziye dönüş
Bu hafta ikinci bölümü de izledim. Suskunlar ilk bölümdeki film tadından uzaklaşmış, dizi formuna dönmüştü. Ee kolay değil tabii her hafta bir film çekilebilir mi? İkinci bölümde şunu da fark ettim, bu dizi kadın izleyiciyi çekmez.
Erkeklerin acı, küfür, şiddet dolu dünyası, erkekler arası intikam planı çok da çekici değil.
Yine de ilk bölüme emeği geçenleri kutluyorum, yapımcıya da aklıma takılmasın diye soruyorum, "İhsan Oktay Anar'dan Suskunlar adı için izin aldınız mı?" (DG/BA)