Modernizm ile eşgüdümlü bir biçimde kendisini yaşatan vahşi Kapitalizm'in yaşamlarımızı farklı yerlere savurduğu, medeniyet türü kavramlarla zamansız ve bir o kadar da talihsiz kopuşlara sürüklediği günleri yaşıyoruz.
Ve öyle hüzünlüdür ki bu süreç, kendisine yarattığı zemini de 'kolaycılık' olunca, toplumlar nazarında daha yıkıcı tahribatlara yol açabilmekte. Teknolojik desteğini de arkasına almış olan bu düzenin, hiç kuşkusuz ki toplumlara, yeni kuşaklara hiçbir getirisi olmayacaktır.
Yaşamımızın hangi alanına bakarsak bakalım, farklı bir kolaycılık ve kopyacılık örneğiyle karşılaşırız. Hal böyle olunca da, yeni fikirlerin ortaya çıkışı, gelişimi ve sürekliliği pratikleşmemekte. Sonuç olarak da geçmişin tekrarlanmasından öteye gidilememektedir. Sorun sadece tekrarlamala da kalmamakta, bununla birlikte, kalitenin düşürülmesi ve içinin boşaltılmasıyla da devam etmektedir.
Türkiye'de, genel durumu itibariyle aslından uzaklaşma ve kolaycılığın hakim olduğu önemli alanlardan birisini de görsel alan oluşturuyor. Popülerite ile paparazzi kargaşalarının yumağında düğümlenmiş olan medyatik görsel kültür, günümüz Türkiye'sinde önemli oranda hakimdir.
Burada dikkat çekilmesi gereken en önemli erimeyi de "Dizi ve Sinema" filmleri ifade ediyor. Genel mevcudiyeti itibariyle tekrarların tekrarlarını topluma sunan, ilerlemeyi değil, daha da gerilemeyi 'sanat' adı altında kitlelere sunan bir süreci yaşıyoruz.
Özellikle de son dönem itibariyle, dizi ve sinema filmlerinde geçmiş dönemler de yazılmış olan romanların yansımaları hakim durumda. Kolaycı bir anlayışla, 'maziyi unutturmama' adı altında, üretimsizliğin ve tekrarcılığın pratiğini görmekteyiz. Ve maalesef bu durum öyle bir hal aldı ki, birçok nokta da tahribatın üçüncü halini izlemekteyiz. Güncel bir örnek; Selvi Boylum Al Yazmalım.
Ünlü yazar Cengiz Aytmatov tarafından yazılıp, 1970 yılında yayımlanan 'Selvi Boylum Al Yazmalım' romanı, 1977 senesinde Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğinde sinemaya aktarılmıştı. Türkiye sineması açısından da önemli bir yer tutan bu yapıt, halen kitleler tarafından sevilerek izlenebilmekte.
Ancak, yazının giriş kısmında da belirttiğimiz gibi yaşamın her alanında olduğu gibi, popüler kültür modernitesi, kapitalizmin vahşi hırsıyla da daha da saldırganlaşarak söz konusu değerlerin 'reform' adı altında yeni yıkımları gerçekleştiriyor.
Öyle ki kendisine yeni ufuklar açmakta zorlanan dizi-film sektörü, yapımcılar söz konusu romanın üçüncü boyutu olan son halini dizi olarak da pratikleşmekten geri kalmamışlar.
Ve her yeni yapım da, yeni bir 'asimilasyonu', özünden uzaklaşmayı beraberinde getiriyor. Selvi Boylum Al Yazmalım'ın son hali de bu durumu ifade ediyor.
Yeni haliyle dizi olarak çekilen romanın, bu hali günümüz yaşam biçimini gözler önüne sermek açısından da önemli bir ayrıntıyı gözler önüne seriyor. Bunun dışında gerisi, yitirilen duygular, kapitalist moderniteye kurban edilen yaşamlar.
Şimdiler de birçokları için 'elle tutulur' gelmemiş ki İlyas'ın 'Aldırma Gönül' yazılı eski kamyonunun yerine motosiklet kullanılmış. İlyas'ın sevdayla bakan gözlerinin yerini, çıkarlar çerçevesinde değerlendiren yeni bir karakter almış. Asya'nın yerini Asiye, yazmasının yerini de bir şal almış. Asiye, daha evlenmeden hamile kalabilmiş ve gözlerinde ki sevgiyi nefretine hibe etmiş.
Ve kentleşmiş cadde ve sokaklar..
Yol kenarında ki at arabası ve arazide ki keçileri kapitalist günlerin gündelikçisi yapıp uzaklaştırılmış 'ayrıntılardan'..
Birçok açıdan olduğu gibi, sinema-dizi sektöründe de sancılı bir süreçten geçiyoruz.
Dizi ve sinema filmlerinin Türkiye toplumu üzerinde ki belirleyiciliği de hesap edildiği takdirde, konuya daha bilinçli bir şekilde yaklaşılmalı.
Kolaycı ve kopyacı anlayış ve projelere değil, doğruyu üreten ve yeni kuşaklara ufuk açacak fikirlere bu toprakların ihtiyacı var. Eritmeci anlayışı simgeleyen medyatik modern kapitalizme hibe edilecek hiçbir yaşam alanı bırakılmamalı. (EK/HK)