Dün postanede başıma gelen bir olayı anlatacağım. Ama önce biraz geriye gideyim. Sanırım geçen yıldı. Elimde 100 kadar kartpostal, postanede sıraya girmiştim. Sıra derken izdihamdan söz ediyorum. Bir de memlekette sıraya girme, başkasının sırasına saygı gösterme kültürü olmadığı için her defasında geriliyorum. “Hanımefendi sıra benim, kardeş sen sonra geldin”, “Ha öyle mi pardon” falan. Aynı soruna dolmuş kuyruklarında da tanık oluyorum. Bu tür yerlerde sıraya girmek istemeyen açıkgözlerin, bir ömür boyunca neden otorite karşısında “hazır ol” durduğunun nedenlerini de ayrı bir yazıda irdeleriz. Tabii hayatında postaneye yolu düşmeyen ya da dolmuş kuyruklarında beklemeyenlerin beni anlaması zor.
Evet, ne diyordum. Geçen yıl cebimde 30-40 TL ile girdim PTT’ye. Sıra bana gelince, “kartpostal tarifi 100 pul rica ediyorum” dedim. Kartpostal tarifini bilmeyen olabilir, kısaca izah edeyim. Tek bir kartpostalı ağzı açık zarfla yollayınca ucuz oluyor. Memur bana “pula zamdan haberiniz var mı, kartpostal 25 kuruştan 50 kuruşa çıktı, normal mektup da 90’dan 110’a” demez mi? “Yüzde yüz zam mı olur. Bu millet niye isyan etmiyor. Puldan, elektriğe, dolmuştan simide kadar her şeye zam geldi. İşçinin, memurun, emeklinin aldığı zam, dolmuş farkına yetmiyor. Niye ayaklanmıyorsunuz kardeşim…” diye söylenerek dışarı çıktım. Arkamdan bir alkış tufanı koptu. Alkış yetmiyor tabii dedim. İnternet başında “beğen” tuşuna basmanın ya da biz yürüyüş yaparken apartmanlardan el sallanmasının yetmediği gibi.
Şimdi ayda bir mektup yollayanlar için –ki o da önemlidir- 25 kuruş zam çok önemli görünmeyebilir. Ama bizi düşünün. Genelde mahpuslara yolladığımız mektupların içine bir de posta pulu koymaya çalışıyoruz. Benim de içinde olduğum “Görülmüştür ekibi” genel olarak para bağışı kabul etmiyor. Ama pul desteğine hayır demiyor. Arkadaşlarımız için postaneden pul almak zor geliyor olmalı. Son zamanlarda destek gelmiyor. Bu arada belirtelim bizim arkamızda sponsorlar falan yok. Aramıyoruz da. Önemli günlerde eş dostun desteğini istiyoruz, onlar de kendilerini işin içinde hissetsin diyoruz. En son içlerinde bizim de olduğumuz üç grup (Deli Dalgalar, Yapı Sanat, Görülmüştür) hapishanelere kitap yollama kampanyası açtık (Deli Dalgalar inisiyatifi yıllardır yapıyor bu çalışmayı). 5 bin kadar kitap toplayıp yolladık. Tabii toplama ayrı iş, topladıklarımızı bir merkeze kargo ile yollamak ayrı iş ve masraf, zarflara koyup adres yazmak ayrı iş, pul parası bulmak ve postaneye gitmek ayrı bir işti. Başardık.
Burada geçen yılki zam mevzusunu noktalıyorum. Yeni fiyatlarla mektup ve kartpostal yollamaya devam ettim. Geçen hafta yine elimde bir tomar mektup girdim postaneye. Memurlar artık beni tanıyor. Üzgün bir ses tonuyla “Zam var” dediler. 110 kuruşluk mektup pulu 125 kuruş olmuş. Zam yapanlar hakkında söylediklerimi aktaramayacağım. Buraya oto-sansür uyguladım. Zaten bahane arıyorlar. Son yedi yılda yedi soruşturma açıldı hakkımda. Hemen hepsi yazılarım yüzünden. Hiç yoktan hakaret davasından tazminat ödemek istemiyorum. Bu ay hakkımda açılan soruşturma daha farklı. Sizinle paylaşmıştım. Karikatürlere konu olan “Salyangoz davası”. Kartpostaldan dava mı açılır demeyin. Türkiye’de açılır.
Babam şair Süleyman Okay da bir kartpostal gerekçesiyle altı ay hapis yatmıştı. 12 Eylül darbesinden sonra bir yakınının ricası üzerine düğün kartına yazdığı bir dörtlük nedeniyle tutuklanmış ve altı ay sonra tahliye olmuştu. Yıllar sonra dava sonuçlanmış ve beraat etmişti. Devletten alacağı var. Yüz binlerce insan gibi. Hadi o dönem 12 Eylül karanlığı vardı. Bugün “demokratikleştik” diyorlar ya. AKP karanlığı giderek zifiri hale geliyor.
Neyse dert çok. Ben yine dün başıma gelen, bardağı taşıran ve beni bu yazıyı yazmaya mecbur bırakan olaya döneyim. Merkez postaneye gittim. Posta kutumdan gelen mektupları aldım. Elimde mahpuslara yazdığım 37 kartpostal ve 5 paket kitap vardı. Tanıdığım memurun önünde bekledim. Sıra bana gelince 37 kartpostal pulu istedim. Kadıncağız beni uyardı. “Dikkat edin kontrol ediyorlar eğer normlara uymazsa geri döner, verdiğiniz para da boşa gider” dedi. Ben de kendimden emin “zarflar açık ve tek bir kart var içinde” dedim. “Bir tanesini açın gösterin” dedi. Açtım. “Üzgünüm” dedi. “Bu şekilde pahalıya gider. Üç cümleyi, 5 santimetreyi geçiyor yazdığınız yazı, artık sadece 2 cümle kutlama-tebrik mesajları kartpostal sayılıyor.”
(…) Burayı da sansürledim.
Memur arkadaşa teşekkür ettim. Söylenerek çıktım.
Madem normal mektup tarifesiyle yollayacağım bari zarflara –sık sık yaptığım gibi- birer boş kartpostal daha koyayım dedim. Zarfın iç tarafına da 2 parçadır notu yazıp kapattım. Ama ne yazık ki mektupların içine pul koyamadım. İşte böyle. Tabii bunlar basına yansımayan gizli zamlar. Büyük ihtimalle haberiniz yoktur.
Görülmüştür Ekibi’nin temel sloganı ile bitiriyorum yazımı:
www.gorulmustur.org sitesinden “Bir adres de siz alın, bir mektup da siz yazın”. (AO/EKN)