Erzurum doğumlu olan Fethullah Gülen 1970’lerin başlarında özellikle İzmir’in Bornova semtindeki vaazlarıyla ünlü bir Nur talebesiydi. Gür sesiyle büyük bir coşkuyla verdiği vaazlar büyük kalabalıklar tarafından dinleniyor, bu vaazların kasetleri elden ele dolaşıyordu. Zamanla çevresi genişleyen Fethullah Hoca işadamlarının da kendisine destek vermesinden cesaret alarak 1970’li yılların ortasında Yeni Asya grubundan ayrıldı. Gerekçesi bu grubun Adalet Partisi destekçiliğini her şeyin önüne koyup davaya zarar verdiği, asli görev olan “iman hakikatleri”ni anlatmaktan uzaklaştığıydı.
(…) Fethullah Hoca için şu ya da bu partiyi desteklemekten önemli işler vardı: Kendi grup varlığını oluşturmak, pekiştirmek ve güçlendirmek. Bu amaçla yakın çevresine vakıflar kurdurdu, dergiler çıkarttırdı, özel dershaneler açtırdı. Bütün bu süreç içinde yazdığı yazılar, verdiği vaazlar ve bizzat iştirak ettiği gençlere yönelik derslerle kendisi de bu ilk örgütlenme dönemlerinde karizmasını bol bol kullanarak bilfiil çabaladı.
Nurculuğunu sakladı
Nurculuğun Türkiye’de oluşturmuş olduğu olumsuz imajın dezavantajlarından kaçınmak için Nurcu olduğunu hiçbir zaman söylemeyen Fethullah Hoca, Said Nursi’den yaptığı –yapmak zorunda olduğu- alıntılarda alenen onun ismini kullanmamaya özen gösterdi.
Devlete hep itaat içinde oldu. Bu itaatin samimiliği dışında, onun devletten çok çekindiği, örgütlenmesine zarar gelmesini istemediği söylendi. 1977’de yurt çapında yapılan Yüksek İslam Enstitüleri boykotunu İzmir’de “İslam’da boykot yoktur” fetvasıyla kırdı. 12 Eylül öncesi vaazlarında “Var mı Resulullah’ın yürüyüş yaptığı, var mı slogan attığı” diye soran Fethullah Hoca, 1980 Şubat ayında verdiği bir vaazda “anarşist” ve “terörist” diye nitelendirdiği kişileri devletin asker ve polisine bildirmeyenlerin Allah katında sorumlu olduklarını belirterek şöyle diyordu: “Polise, askere kurşun sıkan bu hainlere mahkemelerde gereken ceza verilmezse ne devlet kalır ne millet!”
Fethullah Hoca’nın polis ve askere karşı ilgisinin yalnızca onlara kurşun sıkanları ihbar etmekle sınırlı kalmadığı artık biliniyor. 1986 Aralık ayında Nokta dergisinin ilk olarak verdiği haberle Kuleli Askeri Lisesi’nden 33, Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nden 16, İzmir Maltepe Askeri Lisesi’nden de 17 öğrencinin Fethullahçılarla ilişkisi olduğu için okullarından atıldığı, sayıları 100’e varan öğrenciye de ihtar verildiği ortaya çıktı.
Soruşturmalar sonucu öğrencilerin büyük kısmıyla bu okulların sınavlarına girmeden önce ilişki kurulduğu, bunların büyük çoğunluğunun cemaate bağlı dershanelerde özel olarak sınavlara hazırlandığı, hatta sağlık koşulları nedeniyle askeri liselere girmeleri mümkün olmayan bazı öğrencilerin işlerinin “ayarlandığı” da açığa çıktı.
Darbeye destek
(…) 12 Eylül’ün hemen ardından İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından hakkında soruşturma açılan Fethullah Gülen nedense bir türlü ele geçirilememişti. Halbuki kendisinin Türkiye’yi terk etmediği, Ege bölgesinde cemaat çalışmalarını sürdürdüğü söyleniyordu. Bir iddiaya göre Burdur’da gözaltına alınmış ama şehrin Emniyet Müdürü ertesi gün Erzurum’a “tayin edilmişti”. Sızıntı dergisindeki başyazılara bakılırsa, Fethullah Hoca’nın 12 Eylül darbesini desteklemekten de öte ona methiyeler düzdüğü görülülüyor.
26 Kasım 1989’da İzmir Hisar Cami’sinde verdiği ve aynı anda 35 camide birden yayınlanan vaazı onun devlete olan itaatini tazelemesinin doruğuydu. 12 Eylül’den sonra ilk kez alenen verdiği vaazda (…) [o dönemde] Türkiye’deki İslami cephenin ezici bir çoğunluğunu uzun süreden beri ilk kez bir araya getiren başörtüsü eylemlerindeki (…) çarşaflı kadınların çoğunun erkek olduğunu geri kalanların da aslında açık saçık kadınlar olduğunu söyledi.
“Dinlerarası diyalog”
Gülen hareketinin görüşlerini Zaman gazetesi ve Sızıntı dergisinden alıntılarla aktaran Çakır’ın kitabı buraya kadar geliyor. Sonrasını wikipedia’dan aktarıyoruz:
1990-1999 yılları arasında dönemin Başbakanları Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ile bir veya birden fazla görüşmeler yaptı. Bu ziyaret ve görüşmeleri basında tartışıldı.
Susurluk Raporu’nda adı geçti. Dinlerarası Diyalog hareketi kapsamında 9 Şubat 1998 tarihinde Papa II. John Paul ile görüştü.
Yargılanması
Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından 22 Ağustos 2000’de Gülen hakkında "Laik Devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak " gerekçesiyle 10 yıla kadar ağır hapis istemi ile yargılama başlatıldı. 11 Ağustos 2000’de hakkında gıyabi tutuklama kararı alındı.
Yargılama, Bülent Ecevit başkanlığındaki 57. Hükümet döneminde, çıkarılan 4616 sayılı Şartla Salıverilme Yasası (kamuoyunda daha sonra Rahşan affı diye anılmaya başlanan) uyarınca beş yıl süreyle ertelendi. Dava bir kesin hükme bağlanamayarak sonuçlandırılamadı. Bu süre içinde Fethullah Gülen'in aynı tür veya daha ağır bir suç işlemesi durumunda yargılamanın yeniden başlaması kararlaştırıldı.
8 Mayıs 2006’da yazar Ergün Poyraz, kendisinin müşteki ve müdahil olarak başlattığı, karara bağlanmadan durdurulan ve daha sonra Mayıs 2006'da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin beraat kararı ile sonuçlanan davada kararın temyizi için başvurdu.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, suç fiilinin devam ettiğine ve 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat kararının geçersiz olduğuna hükmetti. Yine de beş yıllık zamanaşımının dolması sebebiyle davanın beraat nedeniyle değil zaman aşımından düşmesine hükmetti.
2007 yılının Mart ayında, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından oy birliği ile onaylandı.
Dün de Yargıtay Ceza Genel Kurulu Terörle Mücadele Kanunu'ndan (TMK) yargılanan Fethullah Gülen'e verilen beraat kararını onayan Daire kararına yapılan itirazı reddetti.(EÜ/EZÖ)