İşte, 5. Dünya Sosyal Forumu, 26 -31 Ocak 2005 tarihleri arasında Brezilya'nın Porto Alegre şehrinin kenarında süzülen Guaiba Nehri'nin kıyısında kurulmuş bu sahil boyunda gerçekleşti.
Helsinki Yurttaşlar Derneği adına forumu izlemek üzere ben de Porto Alegre'deydim.
Sayılarla Beşinci Dünya Sosyal Forumu
Foruma beklenenin üstünde bir rakam olarak 135 ülkeden 35 bini genç olmak üzere 155 bin kişi katıldı.
11 tematik alandan oluşan forum içinde 2800 gönüllü çalıştı, sonucunda 360 kadar önerinin kaleme alındığı 2500 etkinlik gerçekleştirildi.
Forumda yer alan toplantılar, yıl boyunca dünyanın dört bir yanından foruma katılan çeşitli örgütler tarafından sunulan öneriler doğrultusunda, 11 tematik alana bölünerek organize edilmişti:
A - Otonom düşünce, bilgi ve teknolojilerin yeniden düzenlenmesi ve sosyalleşmesi
B - Çeşitliliği, çoğulculuğu ve farklı kimlikleri savunmak
C - Sanat ve yaratma: direniş kültürünü oluşturmak ve geliştirmek
D - İletişim: hegemonya karşıtı tecrübeler, haklar ve alternatifler
E - Dünyanın ve insanların ortak kaynaklarını savunmak ve genişletmek
F - Neoliberalizmin egemenliği karşısında sosyal mücadeleler ve demokratik alternatifler
G - Barış, demilitarizasyon ve savaş, serbest ticaret ve borçlarla mücadele
H - Toplumların entegrasyonu ve uluslararası demokratik düzenin kurulmasına doğru
I - Neoliberal kapitalizm karşıtı, insanlar için ve insanlara ait mutlak ekonomiler
J - İnsan Hakları ve adil ve eşit bir dünya için saygınlık
K - Etik, "cosmovisions" ve dini değerler - Yeni bir dünya için direnişler ve engeller
Forum'dan İlk İzlenimler
Dünya Sosyal Forumlarından birine ilk kez katılmak üzere 26 Ocak öğleden sonrası Porto Alegre'ye vardığımda, şehrin orta yerinde, 200 binden fazla kişinin katıldığı açılış yürüyüşünden dağınık gruplarla karşılaşıp bir karınca içgüdüsüyle yürüyüşçülerin toplandığı Por-do-Sol amfitiyatrosuna ulaştım.
26 Ocak günü Porto Alegre sokaklarında birleşip tek bir ortak amaç için yankılanan bin bir çeşit çığlık, açılış akşamı Asya'daki tsunami felaketinden zarar görenlere saygı göstermek için bir dakika boyunca sustu ve suskunluğun ardından her dakika biraz daha büyüyen bir dayanışma ruhunun eşliğinde ve bu inanılmaz kalabalığın ve ortaklaşa yaratılan gücün enerjisi içinde, 5. Dünya Sosyal Forumu toplantıları, 27 Ocak günü sabahın erken saatlerinde başladı.
Forum nasıldı sorusuna verilecek cevap olarak akılda ilk beliren sözcük "çok büyük" oluveriyor.
Her şeyin bu kadar çok, her şeyin bu kadar büyük olduğu bir mekandan sunulan izlenimler de, ister istemez forumun çok küçük bir porsiyonunu sunabilecek.
Forum dahilindeki 11 tematik alan içinde, mesafe/zaman ve tercüme problemi gibi çeşitli sorunlar sonucu sadece iki tematik alandaki toplantılara katılabildim ("Sosyal Mücadeleler ve Demokratik Alternatifler" [F] alanı ile "Barış, Demilitarizasyon ve Savaş Karşıtı Mücadele" [G] alanı).
G alanından A alanına varmanın, 45 derecelik bir sıcakta 45 dakikalık bir yürüyüş gerektirdiğini, ve iki toplantı zamanı arasında sadece 30 dakikalık aralar bulunduğunu düşündüğümüzde, gün içinde toplantı için alan değiştirmenin neden pek tercih edilecek bir şey olmadığı anlaşılabilecektir.
Bunun yanı sıra, tercümeler toplantılar boyunca çok organize gerçekleşemediği için, sadece İngilizce tercümenin olduğu ya da konuşmaların İngilizce gerçekleştiği toplantılara katılabilmek de seçenekleri daraltıyordu.
Bu koşullar dahilinde katıldığım toplantılar; mücadelenin ekseninin belirlenmesi yönündeki ana tartışmalardan birini oluşturan:
"İktidar odaklı bir mücadele mi, toplum odaklı bir mücadele mi" sorusu çerçevesinde gerçekleştirilen toplantılar ile Irak konusunun dünü, bugünü ve yarını konusunda gerçekleştirilen toplantılardı.
İktidarı Ele Geçirmeden Dünyayı Değiştirebilir miyiz?
Forum esnasında ilk katıldığım toplantı, Birleşik Krallık'tan Globalise Resistance (Direnişi Küreselleştir) hareketinin gerçekleştirdiği "İktidarı Ele Geçirmeden Dünyayı Değiştirebilir miyiz?" başlıklı toplantıydı.
Bu toplantı, Sosyal Forum oluşumunun ve mümkün ve gerekli olan başka bir dünyaya yönelik hareketin, Brezilya Devlet Başkanı Lula'nın (PT-Brezilya İşçi Partisi) iktidara geldikten sonra gerçekleştirdiği "olgunluk" ve "ılımlılık" yanlısı hareketleriyle yaşamaya başladığı hayal kırıklıkları ışığında daha da hararetlenmiş olan temel tartışmalarından birini içeriyordu.
İktidarı ele geçirme idealine muhalif tartışmaların odak kişilerinden John Holloway ve York Üniversitesi Siyaset Bölümü öğretim görevlisi ve "Anti-Kapitalist Manifesto" kitabının yazarı Alex Callinicos, tartışma ekseninin iki karşıt tarafını temsil eden konuşmalar yaptılar.
John Holloway, konuşmasına, mücadeleyi bir adım ileri götürerek kapitalizmin sonunu getirecek bir devrime dönüştürmek için ne yapmak gerektiği sorusundan hareketle, bunun iki ayrı şekilde yapılabileceğini, bunlardan birincisinin hareketin odak noktası olarak devlet/iktidar gücünü seçerken bir diğerinin referans noktasının devlet değil toplum olduğunu öne sürerek başladı.
Kısa konuşması dahilinde Holloway, iktidara yönlenen bir hareketin, bir düşünce biçimi olarak "devlet" fikrini benimsediği için başarısız olacağını, devrimi toplumdan soyutlayarak ayrılıkçı bir hareket halini alacağını söyledi:
"Buna karşı yapılması gereken, bir başka yapılanma çeşidi önermektir, devrimi iktidarı ele geçirmek olarak değil, devlet dışı bir yapılanma içinde düşünmeliyiz. Önce devleti ele geçirip hareketi merkezileştirip daha sonra toplumu değiştirmek yoluyla değil, devrimin şimdi, burada yeni bir toplumun yaratılmasıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir."
Neoliberal/kapitalist sistemin içinde oluşmuş ufak çatlakları bulup bunların çoğaltılmasına yönelik hareketler gerçekleştirilmesini öneren Holloway'in bu noktada iktidarı ele geçirmeye yönelik olmayan bir devrimi nasıl düşüneceğimiz konusunda ortaya attığı sorular şunlardı:
* Böyle bir hareket içinde devlet baskısıyla nasıl başa çıkabiliriz?
* Varolan kapitalist sistem içinde geliştirilecek alternatifler ne kadar ileri gidebilir?
* Toplum içinde bireysel kararlılık nasıl harekete geçirilebilir?
Bu noktada toplantının başlığını oluşturan soruya verebileceği yegane cevabın "umarım" olduğunu söyleyen Holloway, konuşmasını dünyayı bu şekilde değiştirmenin mümkün olup olmadığını anlamanın tek yolunun, bunu denemek olduğunu söyleyerek noktaladı.
Daha sonra söz alan Alex Callinicos, siyasi iktidara ve iktidarı ele geçirerek değiştirmeye yönelik olmayan bir hareketin başarılı olmasının mümkün olmadığını söyleyerek, aşağıdan yukarı sosyalizmin gerçekleşmesi gerektiğini, tepeden inme bir devrim gerçekleştirmeye çalışmadan, Marksist anlamda işçi sınıfının kendi kendini özgürleştirerek iktidarı ele geçirmesi gerektiğini söyledi. Varolan sistem içinde devlet gücünü görmezden gelemeyeceğimizi söyleyen Callinicos, stratejik olarak iktidara karşı olmamız gerektiğini belirtti.
Bu noktada siyasi partiler kurarak iktidarı ele geçirmenin varolan sistemi yeniden üretmek olduğu yönündeki eleştirilere karşı Callinicos, yapılması gerekenin, iktidarın varolan yapısının bozulması ve radikal değişiklikler getirilerek ele geçirilmesi olduğunu söyledi ve sistem içinde iktidar odaklı olmayan bir hareketin devlet baskısından kurtulamayacağını, bu nedenle devrimin, aşağıdan yukarıya doğru inşa edilen ancak yine de iktidarı hedefleyen bir hareket ile mümkün olabileceğinin altını çizerek konuşmasını bitirdi.
Aynı konu çerçevesinde daha sonraki bir toplantıda, John Holloway'in hazırladığı sorular çerçevesinde, Güney Afrika, Hindistan ve Almanya gibi dünyanın farklı yerlerinde iktidar odaklı olmayan bir mücadelenin nasıl gerçekleşebileceğine dair örnekler sunuldu ve "kapitalist düzen içinde nasıl alternatif hayatlar kurabiliriz" sorusu ve böyle bir durumda devletin nasıl davrandığı ele alındı. Temsili demokrasinin sorunlarına dikkat çekilen bu toplantıda, yeni ve yatay bir yapılanma içinde toplum düzeyinde değişikliklere gitmemiz gerektiği sonucuna varılan sunumlar yapıldı.
Globalise Resistance hareketinin forum dahilinde gerçekleştirdiği, fakat az önce bahsettiğim iki toplantıdaki gibi büyük katılımın sağlanmamış olduğu diğer toplantılardan birinde iklim değişikliği sorunu ele alınırken "Amerika'nın Derdi Ne?" başlıklı bir diğer toplantıda Amerika Birleşik Devletleri'nin dünya için bir tehdit oluşturmasına yol açan medya/televizyon ve oy verme bilincinin eksikliği gibi bazı sorunlarından bahsedildi.
İşgal Altında: Dün, Bugün, Yarın
Forum dahilinde katıldığım Irak odaklı toplantılarda, en çok konuşulan konu, küresel eylem günü olarak seçilmiş olan (ve Türkiye'de de Küresel BAK'ın hazırlıklarını yürüttüğü) 19-20 Mart 2005 tarihiydi. Iraktaki direniş, direnişin desteklenmesi, direnişin "terör" olarak nitelenip nitelenemeyeceği, işgalden önce umut verici boyutlara ulaşmış olan savaş karşıtı hareketin işgal başladıktan sonra yaşananlara sessiz kalması, bu toplantılarda tartışılan konulardan bazılarıydı.
Irak konusunda birkaç kez Vietnam örneği verildi. ABD'nin bu savaştan da mağlup çıkacağına dair görüşler yaygındı. Ancak savaş karşıtı hareketin geleceğini düşünürken Bush'un yemin töreni ile gündemdeki yerini hararetle alan İran konusunun da göz önünde bulundurulması gerektiğinin altı çizildi. Aynı zamanda forum esnasında Irak'ta gerçekleşen seçimlere büyük bir tepki vardı. İşgal altında gerçekleşen bir seçimin asla gerçek bir seçim olamayacağı ve Amerika Birleşik Devletleri'nin demokrasi kavramını kirlettiği söylendi. ABD'nin alternatif bir dünyaya dair büyük bir umutsuzluk yaydığı günümüzde, "başka bir dünya"nın anahtarının Irak'ta olduğu, bu yüzden Irak savaşının herkesin savaşı olduğu, boykotlar, yürüyüşler ve küresel eylemlerle direnişe destek verilmesi gerektiği de yaygın görüşlerdendi.
Teorik tartışmaların ötesine geçip, medyanın göz boyamasıyla "terörist" gibi gösterilmeye çalışılan Irak direnişinin desteklenmesi için büyük kitlesel hareketlenmelere ihtiyacımız olduğu, bu yüzden 19-20 Mart küresel eylem günü için çok iyi organize olmamız gerektiği, hemen hemen herkesin görüş birliğine vardığı bir noktaydı.
Bir başka toplantıda ABD ve İsrail işgallerinin benzer yapılarından bahsedildi ve İsrail/Filistin arasındaki ayrımın işgalci/işgal edilen olarak çok açık ve tartışmasız olduğunun altı çizildi. Bu durumda işgal altındakilerle dayanışmayı nasıl sağlayabiliriz sorusu üzerine odaklanıldı.
Bu toplantıda ortaya atılan görüşlerden biri, İsrail'in her açıdan tamamen boykot edilmesi, hiçbir İsrailli akademik ya da kurumsal yapıyla ortaklığa girmeden İsrail'in izole edilmesi gerektiği idi. Bu tartışmalarda dikkatimi çeken, İsrail'deki muhalif örgütlerden bahsedilmemiş olması ve olası tüm işbirliklerine boykot dahilinde olumsuz bakılmasıydı.
Tarık Ali ve Başka Bir Dünya İçin Hareketin Perspektifleri
Forumdaki en ilgi çekici konuşmalardan biri de, "Mümkün ve Gerekli Olan Başka Bir Dünya İçin Hareketin Perspektifleri" başlıklı toplantıda çoğu zaman destekleyici alkışlarla kesilen, New Left Review editörlerinden Tarık Ali'nin yaptığı konuşmaydı.
Sosyal Forum'a verdiği destek ve büyük umutlarla seçildiği halde Davos ile diyalog yolunu seçerek akıllarda soru işaretleri oluşturmuş Brezilya Devlet Başkanı Lula jetiyle Porto Alegre ile Davos arasında uçmuşken (Vatan Gazetesi, 29 Ocak günü bu haberi "Protestocularla Davos'un orta yolunu özel jetiyle buldu" alt başlığıyla vermişti), Venezuela Devlet Başkanı - ve neoliberalizm karşıtı hareketin büyük umut kaynaklarından biri olan - Hugo Chavez'in birkaç saat sonra koskoca bir stadyumu tıka basa dolduracağı 30 Ocak günü, Tarık Ali, yaptığı konuşmada foruma ve harekete dair pek çok önemli noktaya değindi.
Ali, konuşmasına sol eğilimli politikacıların siyasi güç elde ettiklerinde beklenildiği kadar etkili olamadıklarına değinerek başladı ve ABD'nin askeri, ekonomik, ideolojik gücü ve tüm dünyaya empoze ettiği tüketim kültürü ile, bir sürü insanı yapacak bir şey olmadığına inandırdığına değindi.
Irak'taki direniş konusunda Tarık Ali'nin foruma hakim olan görüşü temsil ettiği söylenebilir:
"Eğer hiç direniş olmasaydı, bu ABD için büyük bir zafer olacaktı. Eğer şimdi ABD askeri güçleri geri çekilirse, bu onlar için büyük bir yenilgi olacak. Tam da bu yüzden Irak direnişi dünyadaki sosyal hareket için çok önemli."
Direnişin terörist bir hareket gibi gösterilmesi konusunda da konuşan Tarık Ali, şimdiye kadar en çok insan öldürmüş terörün ABD'nin önderliğini yaptığı devlet terörü olduğuna dikkat çekti. "Bütün kuralları başkaları için yapıyorlar, anlaşmalar onları bağlamıyor."
Ali, Irak'ta da beklenilmeyen bir direnişle karşılaşılınca bunun "terörizm" olarak ilan edildiğini söylerken, işgal başlamadan önce sokaklara dökülen milyonlarca vatandaşın işgal başladıktan sonra ortadan kaybolmasının sebebini de imajın günümüz dünyasındaki büyük önemine ve kuzey ülkelerinin Irak'taki direnişin yansıtılma biçiminden korkmasına bağladı.
Filistin konusunda da televizyonda sadece intihar saldırılarını gördüğümüzü hatırlatan Ali, bu insanların neden hayatlarını sona erdirmeyi seçtiklerini kendi kendimize sormamız gerektiğini söyledi:
"Çünkü bu insanlar böylesi bir vahşet içinde yaşamaktansa direnerek ölmeyi tercih ediyorlar. Filistin'de özellikle gençlere saldırılıyor, bilinçli bir şekilde, yüzlerinden, gözlerinden vurularak öldürülüyorlar. Bütün dünya, özellikle kuzey ülkeleri buna gözleri kapalı bakıyor."
Sosyal Forum içerisindeki temel tartışmalardan bir diğeri olan "nasıl bir dayanışma" sorusu üzerine de Ali, kitlesel yürüyüş/gösterilerin halen çok önemli olduğunu ve devam etmesi gerektiğini söyledi:
"Milyonlarca insan, milyonlarca 'sıradan vatandaş' savaşa karşı yürüdü. İngiltere'de başarısız oldu gösteriler belki ve savaş çıktı, ama Türkiye'de yaratılan büyük hareket Amerikan üssünden bir tek askerin bile Irak'a hareket etmesini engelledi, bunu da unutmamak gerekir."
Irak'taki direniş ile dayanışma konusunda da, şiddete ilkesel olarak karşı olmamız gerekmekle birlikte, işgal altındayken şiddetsiz direnişin mümkün olmadığını, tıpkı Cezayir ve Vietnam'da olduğu gibi, direnişin "güzel" olmasını bekleyemeyeceğimizi söyleyen Tarık Ali, Irak'ın Cezayir, Güney Afrika ve Vietnam'da yaşananlardan farklı olarak tamamen izole durumda olduğuna da dikkat çekti.
Tarık Ali, aynı gün içinde Porto Alegre'de büyük bir kalabalığı çevresinde toplayan Hugo Chavez hakkında da konuştu:
"Venezüela'yı düşünelim, Chavez arkasında bu kadar çok insanı nasıl topladı? Petrolümüzü fakirlere yardım etmek için kullanacağız dedi, ve daha da önemlisi yaptı bunu. Bu kadar büyük bir sosyal hareket olmasaydı böyle başarılı olamazdı Chavez. İnsanlar ona güveniyordu, o da insanlara güvendi. Doğru kararlar verdi Chavez hep. Ve böyle bir lideri alt etmek ABD için bile zor, bunu görüyoruz. Liderler yanlış kararlar verdiğinde her şeyi baştan düşünmek gerekiyor. Chavez ise insanlara umut veriyor."
Chavez'in insanlara verdiği umut, Tarık Ali'nin konuşmasının ardından, içeri girebilen şanslı kalabalıktan biri olarak hazır bulunduğum Gigantinho Stadyumu'nda gözle görünen, somut bir şey haline gelmişti. Portekizce anlamamama rağmen, sözlü dilden çok ötede ortak bir dilin hakim olduğu bu stadyumda Chavez'in konuşmasını dinlemek, orada bulunmak, alternatif bir dünyanın mümkün oluşuna dair umudun bir stadyum içinde somutlaşmış haline birinci elden bir tecrübeyle şahit olmamı sağladı.
Forumun Ardından
31 Ocak günü kapanış yürüyüşünden önce gerçekleşen Sosyal Hareketler Meclisi'nde pek çok hareketin temsilcisinin ortaklaşa okuduğu manifesto, temsil yerine bireysel katılım temeline dayanan Sosyal Forum'un yapısına dair yeni tartışmalar başlatırken, Bernard Cassen, Immanuel Wallerstein ve Tarık Ali gibi hareketin öne çıkan isimleri tarafından imzalanmış olan manifestonun içeriği sosyal forumun içeriğini ve savunduğu fikirleri ana hatlarıyla belirtiyordu.
Düşüşe geçtiğinden korkulan neoliberalizm karşıtı hareketin geleceği açısından alevlendirdiği umutlarla, beklenenin üstünde bir katılımın gerçekleştiği Beşinci Dünya Sosyal Forumu'nun genel olarak olumlu olduğu söylenmeli... Forum aynı zamanda bir takım yeni tartışmalar açmış bulunuyor. Tartışmaların bir kısmı da forumun organizasyonuyla ilgili. Forumun bundan sonra sadece belli birkaç konuya odaklanması tartışılan konulardan biriyken, Beşinci Dünya Sosyal Forumu'nda organizasyonun bu kadar özgürlükçü bir şekilde, bu kadar serbest ve çeşitlilik içinde yapılmış olması forum hakkındaki en olumlu şeylerden biriydi.
Birkaç sorundan bahsetmek gerekirse, Türkiye'den organize bir katılım olamamasının yanı sıra, benim için forumun sorunlarından en önemlisi, toplantıların çoğunlukla panel olarak planlanmış olmasıydı. Bu kadar büyük katılımlı toplantılarda bir katılımcı atölye çalışması yapmanın zorluğu çok aşikar olmakla birlikte, forumda hem konuşmacıların kendi aralarında, hem de izleyicilerle konuşmacılar arasında genel olarak bir diyalog eksikliği olduğunu da belirtmek gerekir.
Konuşmacıların çok az zamanları olduğu için çoğunlukla (özellikle çok fazla konuşmacının dahil olduğu toplantılarda) konuşmalarda odaklanma sorunu yaşandı. Bunun ötesinde, konuşmalardan sonra bir tartışma ortamı açılmıyordu, soru/cevap bölümü yerine konuşmaları takip eden bir saat içinde izleyiciler arasından söz alan katılımcılar beş/on dakikalık sürelerle konu hakkındaki kendi düşüncelerini ifade etmekle yetiniyorlardı.
Bunlara karşın, bu kadar büyük bir toplantının, dağınık bir organizasyona rağmen ufak sorunlarla gerçekleşmiş olması, herkesin kendini ifade edebileceği bir alana sahip olması, güvenliğin yeterli olması gibi noktalar, Beşinci Dünya Sosyal Forumu'nun organizasyon açısından başarılı bir toplantı olduğunu söylemek için yeterlidir.
Şimdi Ne Yapmalı?
Tıka basa dolu olan toplantı salonundan büyük bir destek alan Tarık Ali, tüm salonun ayakta alkışladığı konuşmasını, Dünya Sosyal Forumu'nun, küresel/kitlesel eylemlerle alternatif bir sürece dönüşmesi gerektiğini, böylece, DSF yoluyla, başka bir dünyanın müjdecisi olacak büyük eylemleri gerçekleştirebileceğimizi söyleyerek bitirmişti.
Dünya Sosyal Forumu'nun başka bir dünyaya inananların yılda bir kez buluştuğu bir festival olmaktan öteye gidebilmesi, ve bir değişim yaratabilmesi için, Türkiye dahil dünyanın her yerinde hareket öncelikle yerel boyutta güç kazanmalı. Hareketlerin hareketi olarak da nitelenen Sosyal Forum içinde organize edilecek kitlesel eylemlerin ve küresel direnişin başarılı olması aşağıdan doğru büyüyecek bu güce bağlı.
Türkiye içinde de sosyal foruma aktif katılımı artırmak ve bu hareketin önemli bir parçası olabilmek için, 2006'da dünyanın altı farklı yerinde eş zamanlı gerçekleşecek dünya sosyal forumu öncesinde yeterli bir şekilde organize olmamız, bu süreci eteğinin ucundan tutarak ileri götürmek görevinin peşinden gitmemiz gerekiyor.
Dünya Sosyal Forumu'na katılımın her yıl arttığını düşünürsek, "başka bir dünya", tüm engellere rağmen, büyüyen hareketle birlikte, aslında her yıl daha da mümkün hale geliyor. Şimdi, umutsuzluğa sırtımızı çevirip, yüzümüzü bir sonraki yıla dönerken, burada neler yapabileceğimizi düşünmek, ve bu doğrultuda, arkamıza Porto Alegre sokaklarında çınlayan seslerin gücünü alarak hareket etmek gerek.(DE/TK/EÜ)