Bilinçsiz, körleme, tutarsız, ham, antipatik, aşağılık kompleksli yönlere sahip olsa da, önemli bir başkaldırı, hatta hesaplaşma bu. Tabii, Türk pop müziğinin aşk acısına karşı, tek tavrı negatif değil.
Ama negatif tavrın öne çıkmakta olduğu bir gerçek. Yerli bir müzik kanalını yarım saat izlemek, Internet'te "aşk için acı çekmeye değer mi değmez mi" sorusu üzerine yapılan bir tartışma forumunu okumaya benziyor. Yabancı bir müzik kanalı için aynı şey geçerli değil.
"Aşk yalan" ve "aşk için ölünür"
Türk pop müziği, geçmişe ve Doğuya daha yakın duran arabeskten farklı olarak, geçmiş ile geleceğin, Doğu ile Batının tam ortasında. Halk müziği ve saray müziğindeki aşk acısı ve hicran, arabesk müziğe, biraz deformasyon geçirerek de olsa, köklü bir dönüşüm geçirmeden geçti.
Pop müzikte ise, aşk acısı ve hicrana karşı şüpheci bir tavır oluştu. Arabesk, "Aşk yalan" ile "aşk için ölünür" arasında, "aşk için ölünür"e yakın duruyor. Pop ise, "aşk yalan"a yakın duruyor.
Pop, arabesk ile liberalin ortasında. Türk pop müziği, önemli ölçüde, Türkiye insanının iç dünyasındaki anlam krizini ve tutarsızlığı yansıtma şeklinde de olsa, tam anlamıyla Türkiyeli bir müzik, arabeskin bile olmadığı kadar Türkiyeli bir müzik.
Daha yapmacıksız, daha steril aşk
Pop müzikte terk edenin arkasından acı çekmenin boş olduğuna inanan, hicran duygusunun abartılmasına karşı çıkan yan giderek öne çıkıyor. Ama, geleneksel kültürümüzden miras kalan, ayrılık acısını ve ayrılık kavramını fetişleştiren yan da, ağırlığını bir bakıma kaybederek de olsa, varlığını sürdürüyor.
Türk pop müziği, "aşk yalan" ile "aşk için ölünür" arasında yapılan bir dansa benziyor. Türk pop müziğinin aşk acısını daha yapmacıksız, daha az steril şekilde anlatması, pop müziğin geleneksel kültüre karşı bir üstünlüğünü oluşturuyor. Tabii, geleneksel kültürün pop müziğe üstün olduğu yönler de var.
Evrensel normlarda bakıldığında, pop müzik, bazı istisnalar hariç, umursamayan, "takma, hayatını yaşa" mesajını veriyor. Türk pop müziği, "Savaşma seviş" diyen hippi kültüründen, ki, "savaşma seviş" mesajı belki sadece hippi kültürünün değil, Batı pop müziğinin temel mesajlarından biri olarak da görülebilir, uzak bir anlam dünyasına sahiptir.
Umursama ve umursamazlık arası gerilim
Türk pop müziği için, aşk, ya da aşkın olmayışı bir tartışma, gerginlik ve ezme-ezilme konusudur. Hatta tek kelimeyle bir savaş konusudur. Türk pop müziği, Batı pop müziğine kıyasla aşırı gergin, her şeyi maksimumda dile getirmeye, her şeyi ölüm - kalım meselesi olarak algılamaya eğilimli, aşırı vurgulu, aşırı abartılı bir müzik.
Umursamazlığı ve hafifliği bile, paradoks bir şekilde, müthiş bir vurguyla dile getiren bir müzik. Azami umursama ile azami umursamazlık arasında gerilim yaşayan bir müzik. Kendilerini "takmadıkları"na inandırmak için ellerinden geleni yapan, ama gene de deli gibi takanların öykülerini anlatan bir müzik.
Türk pop müziğindeki şiddet ve psikolojik yoğunluk, Batılı normlarda bakıldığında, pop müzikten çok rock ya da metale yakın görünüyor. Bu şiddetin en çok dile geldiği alan, kadın-erkek ilişkileri. Son derece Türkiyeli ve güncel bir kadın-erkek ilişkisi şiddeti ve yoğunluğu bu.
Acı çekmeye değer mi, değmez mi?
Popun ayırt edici karakteri, hüzün ya da romantizm değil. Hüzünlü aşk şarkılarına, Batı pop müziğinde de, nispeten az da olsa rastlanır.
Huzursuz, kafası karışık, aşağılık kompleksli, ezik, kırgın, küskün, hırçın, intikamcı, dengesiz, tutarsız, tartışmacı, kendiyle yüzleşememiş, çocuksu gibi sözcükler, popun sözlerinde yansıyan ruhu daha net bir şekilde tanımlıyor; en hafif ve diskovari örneklerde bile bu özellikler mevcut.
Bazı şarkılar, bir dizede aşk için acı çekmeye değdiği tezine, sonraki dizede değmediği tezine meylediyor. Bazıları, bir dizede materyalist bir bencilliğe, sonraki dizede ağdalı ve abartılı bir romantizme dönüşüyor.
Ergen, Nalan, K.
Hatta, bazıları, bencilliği romantizm ile, idealizmi anti-idealizmle, romantizmi anti-romantizmle, arabeskliği liberallik ile, vulger olanı patetik olanla kaynaştırıyor.
Bu tür aşk şarkılarına verilebilecek en ilginç örnekler, Gülben Ergen'in "Sandık Lekesi", Nalan'ın "Acemi Balık"ı ve Faruk K.'nın "Azar Azar"ı.
Bu tür şarkıların sözlerinde, modernist romanın "bilinç akışı tekniği"ne (stream of conciousness) benzeyen bir yan var. Kişinin beyninden geçen düşünce ve sözcükleri, bir süzgeçten geçirmeden, tüm hamlıkları ve kargaşaları içinde aktarıyorlar. Sergiledikleri tutarsızlık, Türkiye insanının beynindeki tutarsızlığı yansıtıyor ve bu yüzden başarılı.
Edebi bir iş
Şarkı sözü yazarları yaptıkları işin edebi boyutunun tam olarak bilincinde olmasalar ve belki sadece para kazanmayı hedefleseler de, edebi bir iş yapıyorlar. Bu açıdan, mizahçılar kadar parlak bir iş yaptıklarını söylemek biraz abartılı olsa da, şarkı sözü yazarlarını, mizahçılarla kıyaslayabiliriz.
Mizahçılar, entelektüel ve edebi amaçlar gütmeyip sadece güldürmeyi amaçlasalar da, bunu yaparken toplumdaki trendleri olağanüstü başarılı bir şekilde yansıtabiliyorlar.
"Edebi" sıfatını fazlasıyla hak eden bir şekilde, hatta edebiyatı bile aşan bir şekilde yansıtabiliyorlar.
En uzak ve en yakın
Paradoks bir şekilde, pop müziğimizdeki en "saçma sapan" ya da "rasgele" görünen şarkı sözleri, aslında toplumumuzdaki psikolojik trendleri yansıtma konusunda başarılı ve kıvrak olabiliyor.
Edebi bir değere sahip olmaktan en uzak görünürken, edebi değeri en yüksek şarkı sözleri de ortaya çıkabiliyor.
Türk pop müziğinin, en az arabesk kadar girift bir anlam dünyası var ama, nedense, entelektüeller onu arabesk kadar ilginç bulmuyor. (RÇ/NM)