Gündemin kıyısından geçmeyen bir konuya dair yazmak ne zor şu an... Sanki 9 Mayıs’ta açılışını yapan Tiyatro Festivali uzak geçmişte kalan güzel günler gibi... Her seferinde sığındığım sanat, bu sefer yetersiz...
9 Mayıs’ta Polonya TR Warshawa Tiyatrosu oyunu ‘Ne Yaptıysak Nafile...’ ile açılışını yapan 19. İstanbul Tiyatro Festivali 5 Haziran’da sona erecek. Oyunun yönetmeni Grzegorz Jarzyna, Polonya Tiyatrosu’nu ve festivalde sahnelenen oyununu anlattı.
Polonya TR Warshawa’nın tiyatro ve opera yönetmeni Grzegorz Jarzyna, güncel olaylara ya da politik ilişkilere değinmektense, Avrupa kültüründe evrenselleşmiş diğer konuları ve tabuları işlemeyi tercih ettiğini söylüyor.
Dorota Maslowska’nın kaleme aldığı ‘Ne Yaptıysak Nafile...’de başta Polonya’ya dair bir oyun gibi dursa da, aslında birçok evrensel kavramı ele alıyor. Her zaman yeni seyircilerle tanışmayı sevdiğini anlatan Jarzyna, tüm farklılıklara rağmen Polonya ve Türkiye’nin ortak noktalara sahip olduğu görüşünde:
“Her iki ülke de bir zamanlar büyük birer imparatorluktu; her ikisi de şimdi ağırlığını biraz yitirmiş durumda ama yine de büyük topraklar; her ikisi de Avrupa’nın biraz dışında kalıyor; her ikisinin de (Almanya ve diğer benzer ülkelerde) büyük diasporaları mevcut. Türk iyeli seyircinin ‘Ne Yaptıysak Nafile...’ye duyduğu ilgi, tiyatronun ne kadar uluslararası ve kültürlerarası bir etkileşim olduğunu ortaya koyuyor.”
Bağımsız ekipler kararlı ilerliyor
Türkiye’de son yıllarda alternatif-bağımsız tiyatroların başarılı işlere imza attığını söylüyorum ve Polonya’daki durumu merak ediyorum. Jarzyna, Polonya’da hem yeni hem tecrübeli pek çok bağımsız tiyatro topluluğu olduğunu anlatıyor.
Para ya da sahne bulma konusunda büyük sıkıntı yaşadıklarını ama buna rağmen eserlerini ne olursa olsun ortaya koymaya kararlı olduklarını anlatıyor. Durum bizimkinden hiç de farklı değil. Onların bir parça daha şanslı olduğunu ise; bir şekilde bağışlar ya da çeşitli festivallere davet aldıklarından anlıyoruz. Kolay olmadığını ama bir şekilde mümkün olduğunu düzenli olarak birkaç yıldır başarıyla devam eden bağımsız tiyatro gruplarının örnekleri olduğunu ifade ediyor.
Jarzyna, Polonya Tiyatrosu’nu anlattıkça gıpta ediyorum. Polonya Halk Tiyatrosu önümüzdeki yıl 250. yılını kutlayacakmış mesela. Biz de o günleri görelim dilerim. Polonya’da tiyatronun oldukça çeşitli olduğunu anlatıyor Jarzyna:
“Kültür ve Miras Bakanlığı tarafından desteklenen çeşitli ulusal tiyatrolar, ait oldukları belediyeler tarafından desteklenen belediye tiyatroları, devletin sunabileceği herhangi bir bağış ya da fona başvurmadıkları takdirde kendi masraflarını kendileri karşılayan özel tiyatrolar, çeşitli fonlardan destek bulabilen bağımsız tiyatro toplulukları ve nihayet, bireysel projelerini devam ettiren sanatçılar mevcut.”
Vakıflar tiyatroya destek veriyor
TR Warszawa ise bir belediye tiyatrosu yani çoğu maddi desteğini Varşova yönetimi karşılıyor. Bu desteğin üretim aşamasında yeterli olduğunu ama sanatçı masrafları devreye girdiğinde ödenek ya da ortaklıklar gibi başka maddi kaynaklara başvurmak zorunda kaldıklarını ve bu fonlar sayesinde Türkiye’ye geldiklerini ise şöyle anlatıyor Jarzyna:
“Ne yazık ki Polonya’da özel şirketlerin sağlayabileceği fonlar oldukça kısıtlı. Yasal bazı kısıtlamalar dolayısıyla, devletten yardım almayı hedefleyen tiyatrolar, genelde tiyatroya destek veren vakıflar vs. kurarak gerekli fonu oluşturmaya çalışıyorlar. Biz de ekip olarak bu yola başvurduk ve bizim vakfımız böylelikle diğer bazı fonlara başvurmaya da hak kazanmış oldu. Örneğin, Türkiye’deki bu ziyaretimiz benzer şekilde, Polonya Kültür ve Ullusal Miras Bakanlığı tarafından desteklendi.”
Polonya’da istatistiklere göre, nüfusun sadece yüzde 5’inin düzenli olarak tiyatro izlediğini ama genel olarak tiyatronun Polonya kültüründe çok önemli bir yere sahip olduğunu, öyle ki ciddi kültürel hareketlenmeler yaratmaya devam ettiğini söylüyor Jarzyna: “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Polonya’nın komünist rejim altına girdiği dönemde de, bağımsız fikir ve ifadenin koruyucusu yine tiyatro olmuştur.”
Devlet desteği
O dönemlerde ismi sıkça duyulan yönetmenleri, “Tadeusz Kantor, Józef Szajna, Jerzy Grotowski, Konrad Swinarski, Jerzy Jarocki, Jerzy Grzegorzewski ya da Krystian Lupa” olarak sayıyor.
1989 sonrası değişen politik sistemde tiyatronun bir düşüş yaşadığını ama asıl olumlu değişimi 20. yy’ın sonuna doğru Krystian Lupa’nın okulundan çıkan yeni yeteneklerle başladığını söylüyor. “Krzysztof Warlikowski, Anna Augustynowicz, Zbigniew Brzoza, Piotr Cieplak ve Jan Klata ile birlikte ben de bir yönetmen olarak bu grupla bağdaştırılıyorum” diyen Jarzyna, Polonya Tiyatrosu’nda kategorilerden bahsetmek yerine farklı yönetmenlerin farklı yorumlarının ağırlık kazandığını söylüyor.
Polonya’da tiyatro iki farklı anlamda destekleniyor. Hem de ‘iki farklı devlet yardımı’yla. Bunlardan biri tiyatroyu genel anlamda işletmek, açık tutmak için gerekli masrafları karşılaması için; bir diğeri de seçilmiş oyun ya da prodüksiyonlar için sağlıyor.
Oyunların içeriğine devletin herhangi bir müdahalesi olup olmadığını merak ediyorum, doğal olarak. “Artık içerik üzerine devletten herhangi bir müdahale yapılmıyor. Ancak komünist rejim döneminde gayet ciddi boyutlarda sansür uygulaması yapılabiliyordu. Çünkü o dönemde tiyatro, bağımsız fikirlere ev sahipliği yapmaya çabalıyordu ve dolayısıyla devlet tarafından sıkı takip altındaydı” diyor Jarzyna. (NB/NV)