“Ben o çukurda büyüdüm ve ailemle komşularımız ihtiyaç duyanlara yardım etmekten asla çekinmeyen iyi insanlardı…”
Kâğıt fabrikasında işçilikten kamyon şoförlüğüne pek çok iş yaptıktan sonra, emekliliğine yakın Ohio Üniversitesi’nde edebiyat eğitimi alan Donald Ray Pollock, 2008 yılında, 54 yaşına ulaştığında, ilk öykü kitabı Knockemstiff’i yayımladı. Pollock, büyük beğeni toplayan bu eseriyle Pen America tarafından Robert W. Bingham Ödülü’ne değer görüldü.
“Yere sermek” anlamına gelen ve aynı zamanda Ohio’da bir kasaba olan “Knockemstiff”, birbirini arka planda tamamlayan 18 bağımsız kısa öyküden oluşuyor. Yazarın kendi yaşamından esinlenerek kaleme aldığı öyküler şiddet, istismar, çaresizlik, bağımlılık ve yoksulluk eksenlerinde birbirine bağlanıyor. Küçük kasaba yaşamının getirdiği sınırlar, ekonomik kaygılar, umutsuzluk ve uzaklaşamama hissi Knockemstiff’in de başat konusu.
Kütüğe yapışmış şapkalı mantar
1960’lı ve 1990'lı yıllar arasında gezindiğimiz hikâyeler bize kasabanın genel bir portresini çizerken, Amerikan taşrasının karanlık ve sert gerçeklerini gözler önüne seriyor.
Kitaba adını veren Knockemstiff öyküsünde anne ve babasını kaybettikten sonra Maude’nin Dükkânı’nda tezgâhtar olarak çalışan Hank ile tanışıyoruz. Ona cezaevi hücresi gibi gelen bir karavanda yaşıyor ve yakında Boo Nesser adlı bir karakter ile kasabayı terk edecek olan Tina Elliot’a âşık. Ne var ki Tina için bile Knockemsttif’ten ayrılabileceğini tahayyül edemiyor (ironiktir ki merhum babası onun aşırı hayalperest olduğunu düşünüyor). Hank’ın sıkışıp kalışını iç sesinde takip ediyoruz: “Fakat bir gün bu çukuru terk edeceğime ihtimal vermiyorum, Tina için bile. Bütün hayatım burada geçti, çürük bir kütüğe yapışmış şapkalı mantar gibi. Mecbur kalmadıkça kasabaya bile gitmek istemem.”
Nesser bir gün Hank’in dükkânına giriyor ve bizim de yanıtını merak ettiğimiz şu soruyu soruyor: “Peki buraya neden Knockemstiff deniyor? Bu kadar sessiz bir yer için hayli sert bir ad değil mi?”
İyi bir hikâye anlatıcısı olmayan genç, kasabanın yaşlılarından duyduğu öyküyü anlatıyor. Sözüm ona iki kadın bir erkek için kilisenin önünde kavgaya tutuşmuşlar. Biri adamın karısıymış, öteki sevgilisi. Vaiz kadınlardan birinin diğerini yere sereceğine* yemin ettiğini duymuş. Kentin adı da bu kavga efsanesine dayanıyormuş.
Küllükten viski içen babaların çocuklarına bir insana nasıl zarar verilebileceğini öğrettiği, çocukluğun saflığını hiç tatmamış çocukların çıngıraklı yılanları boyunlarına atkı niyetine astığı, anneleri tarafından seri katil taklitleri yapmaya zorlanan çocukların olduğu bir kasabanın adının da böylesi bir kavgadan gelmiş olması hiç şaşırtıcı olmuyor.
Evden kaçıp kasabadan kaçamayanlar
Pollock, kasaba halkının şiddet ve istismar dolu öykülerini yer yer esprili de olsa hem sade hem akıcı bir dille anlatıyor. Pollock’un sert, gerçekçi hikâyeleri gücünü karakterlerin iç dünyasını hem yalın hem de detaylı bir şekilde aktarabilmesinden alıyor. Pollock’un dili değil belki ama ele aldığı umutsuzluk, şiddet, yoksulluk gibi konular bir açıdan Bukowski’yi andırıyor. Bu noktada Bukowski’nin eserlerine, temalarına, argoya hâkimiyetiyle Avi Pardo’nun değerli çevirisi de eseri okuyucular için çok daha keyifli hâle getiriyor. Amerikan rüyasının karanlık, kasvetli, acımasız yönünü çok aşina olduğumuz bir konuymuş gibi deneyimliyoruz.
Knockemstiff, okuyucuları şoke etmenin derdinde değil. Nitekim karakterlerle okuyucuyu bu kadar yakınlaştırabilmesiyle acımasız şiddetin, korkunun, sinmişliğin, çaresizliğin okuyucudaki şok değerini sönümlüyor. Kitapta ustalıkla betimlenen kasabanın tozu toprağı, patlak lastiklerle kırık kaportaların, gres yağlı mermilerin kokusu kasaba halkıyla birlikte bizim de üzerimize siniyor. Bobby, Daniel, Jake, Hank… Fark ediyoruz ki bu insanlar var, bu mahpusluk gerçek, bu şiddet gizli de olsa aleni...
“Aslında savaşmaktan değil, çukuru terk etmekten korktuğumu nasıl izah edebilirdim?” (Dinamit Çukuru)
Pollock’un bu karanlık destanı; insan doğasının en sert, en acımasız yönlerini cesurca, olduğu gibi karşımıza çıkarıyor. Kendisi de buraları kurcalamayı çok seven Chuck Palahniuk’un Pollock’un edebiyat dünyasını nakavt eden bu ilk eserini “son derece çarpıcı, Amerikan rüyasının acımasız gerçekliği” diye tanımlaması şaşırtıcı değil. Çünkü bunlar yer altı öyküleri değil. Pollock, okuyucu “yere sermeye” gerek duymuyor aslında. Bu, Knockemstiff’in yan etkisi. (YK)
*Kasabanın ve kitabın adı olan Knockemstiff "yere sermek" anlamına geliyor.