Politika sözcüğünün etimolojik kökeni Grek diline ait "polis" sözcüğünden gelir; ya da şöyle diyelim sözcüğün dil serüveni "polis"le başlar.
Polis, şehir demek. Sözcüğün bu topraklara gelişi ve değişimi sırasıyla şöyle: Politikos, politeia, politike, politica, politika.
Politikhos, "Şehir sınırları içinde yaşayan insan topluluğunun oluşturduğu bütünle ilgili olan"(1) şeye denir. Politika sözcüğünü "devlet" anlamında kullanan ilk kişi ise Aristoteles.
Politika, Türk Dil Kurumu onaylı Türkçe sözlükte ise "Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset, siyasa" olarak tanımlanmıştır.
İkinci anlamı davranış biçimi, düşünce yapısıdır. Mecazi anlamı ise hepimize çok tanıdık gelebilir: "Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme."
Tanımlamadan yola çıkarak söyleyebiliriz ki politika bireyden öte, toplumsal olana alaka gösterir. İnsan yaratısı düşünme tarzı olan politikanın "varlık koşulu" en az iki kişiye ihtiyaç duyar. İki kişi de başlayan mutabıklık bir üçüncü kişinin katılımını hedefler.
Sürgit ilerleyen bu matematik politik örgütlenmeye çıkar. Politik örgütlenme denilen şey ise anlaşma konusunda birleşen insanların, "tek bir beden" gibi davranabilme mücadelesidir, becerisidir.
Politika yapmak hassasiyetinizin sesine kulak vermeyle başlar, öfkeyle başlar. (En uysal politikada dahi ret edişin izine rastlanır.) Varlığını "tehdit" olarak gösterebilme derdiyle başlar. "Ben çok olana benzemem" fikrinin çekiciliği de madalyonun arka yüzünün en önemli detayıdır.
Politik düşünce, hassastır. Eylemini, dert ettiği mesele üzerine planlar. Politika illaki baş kaldırma olmak zorunda değil. Bir fikrin doğruluğundan emin olmak da politik bir tutumdur.
"İnsani bir şey" denildiğinde aklınıza ne gelir? Sevgi, hissetme, üzülme, merhamet... Bu bir paradokstur. "İnsani" dediğimiz pek çok şeyin, hayvanlar âleminde de karşılığı vardır.
İnsani olan politikadır. Örneğin "düşmanlık duymak " sadece insana özgüdür. Aynı zamanda bu politik bir karardır, hissiyattır. Hedeflere sahip olmaktır, gelecek ve bugün adına olumlu ya da olumsuz kolları sıvamaktır ya da hazırlıklı olmaktır.
Politika "gelecek de bir gün gelecek" zaman, uzam algısına sahip olmaktır. İnsanın politik gelişimi onu "Politik Hayvan" yapmamıştır. Tersine onun bir zamanlar dahil olduğu doğaya ait yerden ayrı düşürmüştür.
Politikleşen insanın geçmişi ile bağını kabul edip etmediği, önemsediği ya da önemsemediği bu kopuştan ne anlam çıkarttığı ve nereye varmak istediği ile ilgilidir.
Devam edelim. Politika, duyarlılık göstermektir. Kulağa çok hoş gelen bu cümle, duyarlılığın çeşitliliğini düşününce bir an için insanın içini ürpertebilir. Bazı kavramların tanımları asıllarını yaşatabilmesi için aldatıcı olmak zorundadır.
Politika da bu kavramlar arasındadır. "Görmek istenilen-yok etmek istenilen şey" ve "canilik" birleştiğinde soykırımlar olur. Bu yüzyıllardır süre gelen "Politika+Canilik= Katliam" formülüdür.
Hitler de kendi ırkının üstünlüğüne dair bir hassasiyete sahipti. Mükemmel ırk yaratma gibi bir tasaya kapılmıştı. Kendi ırkının yegâne olması gibi bir isteği vardı.
Onun bu duyarlılığının sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Fırınlarlarda insanları yakarak öldürmektense daha zahmetsiz ve etkili olan Zyklon B icadı onu kim bilir ne kadar sevindirmişti. Taş gibi yüreği, beton gibi politik tavrı vardı. Adamın politika yapmadığını kim iddia edebilir?
Siyaset sözcüğünün etimolojisinin, pratiğine daha sadık olduğu söylenebilir. Arapça kökenle "seis, at bakımı, at bakıcısı" anlamına gelen siyaset "anlam genişlemesiyle ulus yönetimi, ulus yönetiminde tutulan yol" olarak açıklanır.
Siyaset etmek ise Osmanlıcada "asmak, ipe çekmek, ölüm yargısına çarpıtmak" gibi anlamlara gelir. (3)
Tüm bu söylediklerimizden yola çıkarak politika yapan ile siyaset edenleri birbirinden ayırmamız gerekir. Kurulan düz mantık politik insanın yeryüzüne inmiş melaike olduğunu söyletse de bir çok eşref-i mahlukat bunun aksini de söyletebilir.
Her politik olan tüm bu ezberlerden dolayı gayriihtiyari, hazır çorba gibi hazır sevgiyle karşılanmamalı. Birinin politik yanını referans alarak tadından yenmez iyi insan olduğu kanaati, tadından kaçılası hayal kırıklıklarına neden olur.
Siyasetçi diyorsanız kesinkes karar vermişsinizdir. Siyaset eden kişi olarak en azından bu topraklardan verebileceğimiz örnek Kenan Evren olabilir.
Suçu ispatlanmayan ya da dokunulmayanlardan olan her katil politikasını sürdürmeye devam eder. Düz mantık kurulmasın. Her politikacı katil değildir. Politikanın imrenilen, teşne ile bakılan anlamı; iyi niyetli insanlardan, devrimcilerden dolayıdır.
Tabi bir de "politik duranlar" var. Arka planda kimse umurlarında değildir. Bencilce yaşarlar. Çıkarı ve egosunun tatmin olmadığı hiç bir işe bulaşmazlar.
Konjektürel kaygılara göre belirlenen yapboz "seyyar kişilik", esnek ilkeler, sıvıştığı cenaha uygun şık sloganlar, hayranlık uyandıran parıltılı düşler, duygularınıza tesir eden hassasiyet gösterileri, ikbalim de ikbalim diyen menfaatperest davranışlar bu tiplerin görünen, fark edilen özellikleridir.
Kelimenin iyi niyetli olan karşılığını örnekleyen "politik olanlar" ise yaşanmaya değer olanın kadim sevdasını bırakmayan veyahut bir diğer adıyla devrimci olanlardır. Arka planında en anlaşılabilir seviyede çelişkiler, samimi kaygılar, samimi hayaller, samimi sloganlar görünen, fark edilen özellikleridir.
Her politik durana "devrimci" denmez. Her politik olan da iyiyle müsavi görülmez. Devrimci olabilmek için de illa ölünmez.
Bilge Karasu şu soruyu sorar: "Baş kaldırmak için bir şeyi benimsemek, ciddiye almak, ona bağlanmak, o bağlılığın yükünü duymak gerekmez mi?" (2) Üstadın dediğini üstüne basa basa tekrar edelim: "O bağlılığın yükünü duymak."
Ezcümle, hemen her faşist olmayan bünye yürütülen politikanın iyi-kötü niyetini ayırt edebilir. Rivayete göre hukukun da ayırt ettiği söylenir. "Bütün politik tutsaklara özgürlük" sloganını sahiplenenlerin devrimcisini, katilini, bağlılığının yükünü duyan kişileri ayırt ettiği gibi. (FG/HK/ÇT)
(1) İsmet Zeki Eyüpoğlu, "Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü", İstanbul: Sosyal Yayınları, 1998, İkinci Basım, s. 559
(2) Bilge Karasu, "Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı", İstanbul: Metis Yayınları, 1993, Üçüncü Basım, s. 124
(3) İsmet Zeki Eyüpoğlu, a.g.e., s. 603