"Farklı bir teşhis!" başlıklı habere göre Ankara Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Feyzullah Arslan basın toplantısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) yapılan başvurular hakkında bilgi vermiş. (Radikal 16 Kasım) Polise yönelik suçlamalar genel başvuruların sadece yüzde 9.3'ünü oluşturmaktaymış. Azalma çok sevindirici ama bu azalma haklı olarak Sayın Arslan'ı tatmin etmiyor. Amaçları bu şikayetleri minimuma indirmek. Hatta tamamen ortadan kaldırmak.
Polisteki bu gelişme AB İlerleme Raporu ve İşkencenin Önlenmesi Komitesi Raporuna da yansımış. Gazeteciler hak ihlalleri ile ilgili soru sormuşlar. 6 Kasım'da öğrenci Veli Kaya'nın YÖK protestosu sırasında bir depoda dövülmesi ve Eskişehir Spor Taraftar Derneği Başkanı Deniz Yıldırım'ın karakolda komaya girmesi ile ilgili sorulara Sayın Arslan yanıt vermiş: "Bu polis de bu ülkenin vatandaşı. Ülkede suç işleniyor, bunlardan bir tanesini de polis işliyor. Bu personelimiz de ekşi mekşi ama bizim bağın koruğu. Ülkenin vatandaşını eğitiyoruz ama demek ki bilgi alamayan, ya da kastı aşanlar oluyor. İki vatandaş birbirini döverse darp, ama bir polis yumruk atınca işkence oluyor. Biz olanı gizlemiyoruz, yapanın yanına kar bırakmıyoruz. Şu bir gerçek ki münferit olaylar bitmez. Montesquieu, 'Hata yapmayan iki insan var, birisi doğmadı, diğeri de öldü' der. Amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Hata yapanı tespit etmek ve bir daha yapmamasını sağlamak".
Kamu görevlisi Genel Müdür Yardımcısının çok iyi niyetli ve samimi bir yaklaşım içinde olduğu tartışmasız. "Münferit" de olsa kötü muameleyi ortadan kaldırmak istiyor. Yapanın yanına kalmasın. Haklısınız. Çünkü vatandaş ile polis arasında fark var.
Sayın Arslan'ın suç işleyen polis için "ekşi mekşi ama bizim bağın koruğu" benzetmesinden dolayı dava açılmaz. TCK'nun 159. maddesine aykırılıktan dolayı Devletin emniyet ve muhafaza kuvvetlerini tahkir ve tezyif etmiş sayılmaz. Son yasal değişikliğe göre "eleştiri" suç sayılmıyor. Zaten sözleri sarf eden Genel Müdür yardımcısının amacı da üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Ama yaptığı saptamaya göre bağda yetişen "koruk"lar var. Münferit olarak çıkıp arada bir boy gösteriyorlar. İki vatandaş birbirini döverse "darp" oluyor, "ama polis yumruk atınca işkence oluyor..." Olur mu? Genel Müdür Yardımcısının sorusu bu.... Olmaz mı? Vatandaş ile polis arasında kuşkusuz bir fark var. Tıpkı dediğiniz gibi; bizim bağların iyi "üzümü" ile ekşi mekşi "korukları" arasındaki fark gibi.....
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, "Polis Bildirisi" başlıklı belgeyi 690 (1979) sayılı kararı ile 8 Mayıs 1979 tarihinde kabul etti. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise "Polis Etiki Avrupa Yasası Hakkında Bakanlar Komitesinin üye Devletlere yönelik olarak aldığı" Tavsiye Kararı (2001)10 Bakanlar Komitesi tarafından 19 Eylül 2001 tarihinde Bakan yardımcılarının 765. toplantısında kabul edilmiştir. (İşkence Yasağına İlişkin Ulusal üstü Belgeler. Prof. Dr. M. Semih Gemalmaz. İstanbul Barosu Yayınları. Sayfa 361-368) Tavsiye kararında yazılı. Polis faaliyetlerinin böyük ölçüde halkla yakın irtibat halinde yürütüldüğü kabul edilmektedir. Polisin etkin olması ise kamunun desteğine bağlıdır. Polis hukuk düzenini korur. Tavsiye kararı "Halkın polise güven duymasının, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer verildiği şekilde; insan onuruna ve temel haklara ve bireysel özgürlüklere saygı gösterilmesi olmak üzere, polisin halka yönelik yaklaşımı ve davranışlarıyla bağıntılı olduğuna" inanılarak alınmıştır. Yaşama geçirilmesi istenen gerçek budur.
Polise güven duymak için halka ve insanlara yönelik davranışlarına bakılır. Bakalım! Koruk musunuz? Yoksa üzüm gibi misiniz? Kimse kızmasın. Bizim vatandaş olarak maksadımız sadece ve sadece üzüm yemektir, bağcı dövmek değildir. Siz benzettiniz, biz sorduk.
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan "Hukuku uygulayan Görevlilerin Edimlerine İlişkin Yasa" başlıklı belge ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin "Polis Bildirisi"nde ifadesi bulan tüm ilkelere vatandaş olarak yürükten katılıyorum. Polis de yürekten inanmalı ve katılmalı. Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen AİHM kararları ve hükümleriyle ortaya konulan ve İşkencenin ve İnsanlık dışı ya da Aşağılayıcı Muamele ya da Cezanın Önlenmesi Komitesince benimsenen ilkeler olmak üzere, -ceza hukuku, medeni hukuk ve kamu hukukunun yanı sıra insan hakları boyutlarıyla-, polise ilişkin belgelerde yer verilen ilkeler ve davranış kurallarını Polis sürekli akılda tutacaktır. Bu onun vatandaşla olan arasındaki farktır. Tavsiye Kararının özü budur.
Yasal protesto hakkını kullanan ve toplu gösteriye katılan bir genci yasadışı davrandığı görüşüyle yakalayabilirsiniz. Ama tesirsiz hale getirmeniz yetmiyormuş gibi işyeri deposunda öldüresiye dövmeye kalkarsanız halk müdahale eder. Fotoğrafınız çekilir. Kameralara yakalanırsınız. Haberlerde "aşırı güç kullanan" güvenlik görevlilerinin "istemeden" gerçekleştirdiği "münferit olay" nedeniyle derhal soruşturma açılması çok doğrudur. Çünkü ne üzümün koruk gibi ekşi mekşi tadı vardır, ne de vatandaşın yaşamında "koruk" olmak vardır. Vatandaş vatandaştır, polis de polistir.
Tavsiyem odur ki güvenlik görevlisi / polis olarak kalın. Bu tür fotoğraflarda yer almayın. Siz koruk musunuz? Hayır değilsiniz. Siz "sivil toplum içinde hukuku ve düzeni koruma öncül amacıyla oluşturulan ve bu amaçları gerçekleştirmek üzere Devlet tarafından kuvvet ve / veya özel bir erk kullanma hususunda yetkilendirilen, geleneksel kamu polis kuvvetlerinden ya da polis hizmetlerine, yahut başkaca yetki ve/veya denetim erki ile donatılan birimlerde" görevli polis memurusunuz. Tıpkı bizim bağların yüzümüzü ağartan üzümleri gibisiniz. Öyle olun. Ekşi mekşi tadınız olmasın. Ben vatandaşım. Üzüm yemek istiyorum. Korukları bağlardan temizleyin. Bu vatandaşın değil, bağcıların işidir. (EÖ/BB)