Pippa Bacca ismiyle tanınan 33 yaşındaki Giuseppina Pasqualino di Marineo'nun öldürülmesi üzerine medyada yer alan tüm milli savunma reflekslerini göz ardı etmek istiyorum. Çünkü bu soğuk haber metinleri gerçeklikle aramıza o reflekslerin arzuladığı mesafeyi koymaz. Bir "Türklük imajı çalışma alanı"dır o mesafe. Bu yüzden iğrenç gelir bana.
Cansız bedeni bir çalılığa öylece atılmış Pippa’nın başına gelecekleri, Türkiye’de yaşamanın tarihsel bir yazgı gibi üzerimize yamadığı kara gerçeklerden biliyorduk aslında. Kaybolduğu günden itibaren, öldüğünü öğrenmekten de çok korkarak, aslında öldürüldüğünü de biliyorduk.
Barış için çıktığı yolculukta kullandığı yöntem ve giydiği gelinlik için, her şeyi bir yana bırakırsak sırf kadın olduğu için onu suçlayanların ve onu saf bulanların çoğunlukla erkek olduğu yanılsamasına kapıldığımdan, "Türkiye’de... üzerinde bir gelinlikle ve otostop... ve yanında 'erkek' olmadan ha" diyen bir kadını dinlediğimde asıl gerçekliğin bu olduğunu da hatırladım.
Ne yazık ki feminizm bir kentli azınlığın politikası
Kadına yönelik her tür şiddetin görüldüğü bir ülkede, ölümüne korkuların içimize işlemesinden doğal ne olabilir? Bu korkularla büyümüş, daha çok televizyon ile kurduğu gerçeklik kaymalarıyla hayatı anlamlandıran bir kadının, tecavüze uğrayan ve öldürülen bir "yabancı" kadının ardından hissettiği şey "Ah! zavallıcık"tan öteye geçebilir mi?
Bunu tüm iyi niyetimle, kadına yönelik şiddetin engellenmesi için yıllardır didinen feminist kadınların bir kentli azınlığın politikası olarak kaldığını -ne yazık ki- gördüğüm için yazıyorum. Ancak tecavüzün hep kurban açısından ele alınması, münferit olay olarak gösterilmesi, tecavüzcünün ve katilin "sapkınlık" adı altında hastalıklı bir korunmaya alınması, erkek egemen sistemin sorgulanmamasına sebep oldu.
Erkekler, erkek şiddetini konuşmalı diyenlerin samimi olamamaları da bundan. Çünkü zavallı konumundan hallice bir yere yerleştirilemeyen Pippa için ve bu ülkede ve dünyada şiddete uğrayan ve öldürülen kadınlar için kadınların seslenmesi gerekir.
Kadının tecavüze karşı çıkması aslında daha kıymetli...
Kadın değişmeden sistemin değişmesinin mümkün olabileceğini ya da değişen sistemin içinde hareket eden kadının varlığı erkeğin konuşmasından, karşı duruşundan bana göre daha kıymetli. Pippa’nın ölümünden sonra sevgili ailesi bu kadar sessiz ve sakinken ve çok daha başka bir "şey"in peşindeyken, bu ülkedeki şaşkın acının değişime ve dönüşüme yol açan bir toplumsal hareketi besleyebileceğine inanıyor musunuz?
Basın toplantıları düzenlemek, kınamak, kanlı gelinliklerle protestolar, Pippa’nın kaldığı yerden yolculuğa devam etmek... Ve daha pek çok iyi niyetli çaba çoğunluk için anlamlı olabilecek mi? Toplumun kendi dinamiklerine hareket alanı bırakmayan bir sistemde; düşüncelerini özgürce ifade ettikleri ve öyle yaşadıkları için hapis cezası alanların ve öldürülenlerin, adli vakalardaki cezalara olan genel inançsızlık had safhadayken azınlık olarak kalmak bir tür çıkışsızlık değilse, nedir?
Diğer acılarla birleşmek
Yine de umutlu değil ama inatçı bir kadın olarak, kadınların sorduğu soruların, gösterdikleri her tür çabanın çok önemli ve hayati olduğunu biliyorum. Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği'nin (KADER) basın açıklamasındaki sorular gibi; "Pippa Bacca’nın ölümün nasıl açıklayacağız? Pippa Bacca’nın ölümü sapık bir failin işi midir, yoksa kadınların kamusal alandan dışlandığı, karar alma mekanizmalarına katılmadığı, arzu nesneleri olarak görüldüğü erkek egemen sistemin mi?"
Pippa Bacca’nın ardından duyduğumuz acı, kuzenin eşinden hamile kaldığı için kardeşleri tarafından öldürülen Güldünya’dan, eşi tarafından cinsel ilişki teklifini reddettiği için öldürülen U,Y’den, Bacca’nın öldürülmesini hemen ardından Gebze’de tecavüze uğrayan S.C ve öldürülen diğer kadınlardan sonra duyduğumuz acı ile birleşmeden anlamlı olabilir mi? Devam edip gider. Ta ki, her şey demiyorum pek çok şey değişinceye kadar... (TBÖ/GG)