Fide’yi kapıda karşılayan köpeklerin bitkin oldukları söylenemezdi. Paşa kuyruğunu sallayarak acıklı acıklı havladı. Öbürleriyse dilleri dışarda onun çevresinde dolanmakla yetindi.
Pilli Kalp ve Horozla Çelişkisi (1)
Belli belirsiz bir öfkeyle, siyah çekik gözlerini onlara dikti Fide. Şaşkındı. "Ne hani… Ma siz Cano'yu bırakıp geldiniz hee? Hoşt hoşşt!” dedi.
Panik içindeydi. Dövünmeye başladı. Beyninde bitimsiz şimşekler çaktı. Biliyordu, bu hiç hoş bir his değildi. Tam cebindeki telefonu almaya yeltenirken, çitlerin arasından kocasının geldiğini gördü. Ama koşup sarılacak kadar da sevinmedi.
Kocasının pili bitmiş gibiydi. Başı önde, iki büklüm yürüyordu. İçi köpüren Fide, bir şey söylemenin zamanı olmadığını anında anladı.
Gözleri kocasının eline kaydı. Onun parmaklarının arasına sıkıştırdığı horozun uzun boynunu ve sallanan gövdesini gördü. "Wııyyy, Wıyyy daye dayee (anne)!” diye çığlık attı. Gıkı çıkmayan kocası hafif eğilerek, horozu onun önüne fırlattı. Yerden ayırmadığı başı ve düşük omuzlarıyla evin kapısından içeri girdi.
Fide, horozun başına eğildi. "Wıyy daye daye! Bu ne, bu ne… Bu bir zalim, zalim... Ah... Ma senin yerin cehennem... Ma ben biliyorum he. Vicdansız. M hele söyle, hiç mi için acımadı gavur gavuuur! Wıyyy! Kafayı…yemiş resmen…” diye söylenirken, fıtık mıtık mereti egziste etmiyordu vücudunda. Çaresizdi. Ağlamaya başladı. Horozu sarsıyor, evirip çeviriyor ve "ah, paşam, ah yavrum…” diyordu habire.
Neyse ki, Fide’nin ilk yardım metotları işe yaradı. Horoz kıpırdamaya, başını oynatmaya başladı. Ama kanat çırpması ince bacakları üzerinde stabil durmasına yetmedi. Fide,"hadi yavrum, hadi! Çok şükür, çok şükür… Ah o zalim sana cız yaptı, hee?" deyip durdu. Onun ışıldayan kızıl kanatlarını öpmeyi ihmal etmedi. Onlarca kez özür ve af diledi. Sonunda cin gibi bakan paşasını, kucağında okşaya okşaya, ahırdaki kafesine koydu. Çok keyifliydi Fide; hatta dünyanın en mutlu insanıydı.
Artık kocasıyla kavga etmeye hazır ve nazır sayılırdı. Horozu kurtardığı için koltukları kabarmıştı. Yine de sakin bir edayla sıcak odadan içeri girdi.
Cano'su üstünü değişmiş ve koltuktaki daimi yerinde ölü gibi uzanıyordu. Fide göğsünde kavuşturduğu kollarıyla, gözleri kapalı kocasının başında öylece dikildi.
Evet, sıska kocası hala yaşıyordu.
Gürültü yapmaksızın geçip tekli koltuğa oturdu. Kah çatık kaşları arasına yığılan öfkeyle, kah manalı ve sevgiyle baktı karşısındaki küçük adama.
Mutfakta akşam yemeğine koyuldu sonra. Derin düşüncelere dalmıştı. Kafasının içi karınca yuvasının girişine benziyordu. Birden kocasının "yau sen onu ne yaptın? Öldü değil mi?” sorusuyla irkildi:
- Öff! Ödümü kopardın ha, dedi Fide. Bu gidişle beni de öldüreceksin. Elindeki havucu ve bıçağı tezgaha bıraktı. Hışımla kocasına döndü:
- Hayretler içindeyim, hayretler… Ya nedir senin bu yaptığın? Utan utan! Ne sen şimdi ne istiyorsun bu horozdan? Ne yapmış o sana? Nedir, dağ bayır demeden horoz kovalıyorsun. Ma sen çocuksun... Ma hiç düşündün mü başına gelebilecekleri, hı? Senin hafızanda da bi sorun var herhalde. Ma zaten doktorun dediklerini de hiç takmıyorsun...
Minike Sazu yorgun bal rengi gözleriyle karısının oynak ellerine bakıyordu. Burnunu çekerken baş parmağıyla ona dans ettirdi, bir sağa bir sola. Homurdanarak başını kaşıdı, seyrekleşen ak saçlarını parmaklarıyla yana doğru taradı. Çelimsiz bedeniyle gidip geldi mutfağın içinde. Ansızın dimdik durup ellerini kalçalarına attı:
- Yau yau hanım bak… meseleyi bilmeden konuşma! Sen o namussuzun yaptıklarını bilmiyorsun, diyorum. Yau, o var ya o... Onun çalımı, aynen şu televizyonda gördüğümüz mafya babalarının çalımına benziyor, haberin var mı? Ben onun adını Hitler koymuşum zaten. Biliyor musun, niye? Yau her gün yem verdiğimde görüyorum onun tavuklara yaptığını. Resmen terör uyguluyor onlara. Var ya, bi dikleniyor, bi hava atıyor o zürafa boynuyla... Yau, diktatör bu, diyorum… halla halla! Artık burama geldi, n’apiyim, dedi.
Fide onun sözünü kesmedi, ama içini çekti. Kalın kaşlarını birleştirdi, kollarını göğsünde sıkı sıkı bağladı:
- Ma olsun! He ma ne yapaq? Ya onlar hayvan hayvan... Sen onlara yeni kanun mu getireceksin, anlarlar mı senin kanunundan, he? Hak, eşitlik, demokrasi mi diyeceksin? İnsan bile anlamazken, horoz mu anlayacak, öğrenecek, he? Başını salladı. İroniyle güldü.
- Ma ben sana ne diyem. Ya vallahi, bazen... çok komik oluyorsun, biliyor musun, dedi.
Kocası, kafasını yana eğerek kinayeli bir bakışla süzdü onu:
- Yau… dinime imanıma, seni anlamadım, hanım... Şimdi sen tavuklardan mı, yoksa horozdan mı yanasın? Yau, sana diyorum ki bu bir diktatör! Düşün yau! O var ya o… O pezevenk on tane tavuğu yeme yaklaştırmıyor. Tacız ediyor, diyorum. Kovalıyor… Yau tavuklar kaçıyorlar o alçağı görünce. Kümese bile korkuyla giriyorlar, diyorum sana. Halla hallaaa!
Fide, onu şimdi ikna edemeyeceğini biliyordu, çünkü açtı. Yine de tutamadı kendini:
- Ma ne yapalım? Öldürek mi? E, tavukların da korkak olmasınlar. Çil yavruları gibi dağılmasınlar, dedi. Arkasından da gülmeye başladı.
Bu gülüş havayı yumuşattı. Stresli kocası sesini kısarak, arkadan sokuldu ona:
- Ya hanım… doğru söyle! O pezevenk öldü mü? Bir tur attı mutfağın içinde. İçini çekti. Yau... ne bileyim... çok sinirlendim, he valla. Her gün o tavukların eziyetini görünce... Resmen tepem attı bugün, he vallahi...
Minike Sazu’nun pişman olduğu belliydi, çünkü son sözlerini söylerken sesi ağlamaklıydı. Fide, onu korkutmak için "tabii ki öldü!" demek istiyordu, ama göğsündeki pili düşündü. Ona dündü. Sağ baş parmağı ile işaret parmağını hafif aralık tutarak:
- A bu kadar kalmıştı ölmesine, aaa bu kadar! Sen otur kalk bana dua et! Kurtardım seni, yoksa rezil rüsva olacaktın el aleme. Şimdi çocuklar duysa, kardeşlerin duysa… hayatta konuşmazlar senle, sen de biliyorsun ma… Masajlarım sayesinde yaşıyor o horoz. Ama Canım benim, onu da anlamak lazım. O yapayalnız bir horoz. Arkadaşı yok, bi rakibi yok… Tavuklar kendi aralarında anlaşıyorlar. Ya o? Belki de sen görmediğin zaman dışlanıyor. Nerden bilecez onların dilini, huyunu, sırını…
Fide konuşurken, kocası boyna ”hı hı”’ diye ses çıkarıyordu. Bir yandan da elindeki havucu dişliyordu. Tek horoz, on tane tavukla… Hmm, dengesizlik değil de neydi? Kafasına yatmıştı bu argüman... Fide devam etti:
- Söyle, haksız mıyım? Yazık günah değil mi horozcağıza? Eşitlik lazım, denge lazım, Cano. Doğada denge şart, dedi ve arkasından da kikirdedi. Sen değilmisin haktan dem vuran? Al sana bir hak meselesi, eşitsizlik davası.
Karısının bu sözleri üzerine yumuşayan Minike Sazu, duygulandı:
- Yau görsen... Can havliyle nasıl koştu, nasıl koştu, he valla. Aslında içim parçalandı, he valla. Ama… sonunda kıstırdım onu ceviz deresinde. Fena yorulmuştum, he valla. Artık ne olursa olsun, dedim. Kalp malp düşünmedim ha! Zaten yolda dedim köpeklere, ”havlamak yok!” Yau onlar da çok korktular, he valla! Ama görsen... Çomar resmen ağlıyordu horozun çırpındığını görünce, he valla! Off, neyse! Kapatalım bu konuyu… Yau gözümün önüne gelince moralim bozuluyor ha, Neyse yau, neyse, dedi.
Daha fazla konuşamadı adam. Gitti mutfaktan. Fide, peşinden gitmedi. İşine devam ederken, dış kapının gıcırtısını duydu. Belli ki horozu kontrol etmeye gidiyordu kocası.
Az sonra sırıtarak geri geldi Minike Sazu:
- Tahmin et bakalım ne oldu? Seninki beni görür görmez tavukların arkasına saklandı. Yau görecektin... Ödü kopmuş benden, he valla. Neyse, iyi olmuş! Aklı başına gelmiştir atık, deyip güldü manalı manalı.
-Hııı, sen öyle zannet, dedi Fide. Tavukları savunmana sevinmiyor değilim. Ama ona arkadaş lazım, hem de bir an önce. Zavallının psikolojisi alt üst oldu sayende... O henüz çıldırmadan, tavukları gagalayarak öldürmeden, bir horoz almamız şart.
Minike Sazu arkadan sessizce yaklaşıp kolunu attı omzuna Fide’nin. Tamam Sultatım, hemen yarın iniyorum merkeze.
Fide sevinç içinde onun sıska beline sarıldı. Başını göğsüne yasladı. "Pil yerinde mi?" diye fısıldadı. Güldüler. Sarmaş dolaş kaldılar öylece. Derin bir iç çekti Fide:
-Haberin var mı? Sadece horozun değil, benim de ödüm koptu... Lütfen Cano, dokunma hayvanlara bir daha!
Minike Sazu çekti kollarını Fide’nin boynundan. Geri adım attı ve onun siyah gözlerine dikti kendikilerini:
-Tamaaam, dedik, hanım! Sen de, içimde bir canavar varmış gibi konuşuyorsun benle, dedi.
Sevecenlikle gülümsedi Fide; ”haşaaa, haşa! Bir pil var sadece!” dedi. Sustu.
(HK/EMK)