Bu yazının İngilizcesi 14 Ocak 2022'te bianet'te yayınlanmıştır.
Tüm çocuklar büyür; biri hariç. Tüm çocuklar gibi Wendy de büyüyeceğini biliyordu. İki yaşındayken bir gün bahçede oynarken bir çiçek daha koparıp annesine koştu. Bayan Darling'in elini kalbine götürüp, "Ah, neden sonsuza kadar böyle kalmıyorsun?" diye iç geçirmesinden anlaşıldığı üzere sanırım bundan oldukça memnun olmuştu. Konuyla ilgili aralarında geçen tek şey buydu, ama Wendy artık büyümesi gerektiğini biliyordu. Çünkü iki yaşından sonra her zaman bilirsin. İki, sonun başlangıcıdır. (Barrie, Peter Pan, s.1)
İskoç romancı ve oyun yazarı James Matthew Barrie tarafından ilk kez 1904'te bir oyunda ve 1911'de bir romanda kullanılan ve İngilizcede "hiçbir yer", "var olmayan ülke" veya "var olmayan topraklar" anlamına gelen yok diyar (neverland) daha sonra Batı düşüncesinde ve edebiyatında yaygın olarak kullanılacak bir motif haline gelmiştir. "Büyümeyen Çocuk" olarak da adlandırılan Barrie'nin romanı "Peter Pan" de zaman içinde çocuk edebiyatının yanı sıra sinema, televizyon ve internetin de önemli figürlerinden biri olmuştur. [1]
Aslında Never Never terimini James Matthew Barrie'den önce Avustralyalı şair Barcroft Boake (1866-1892) "Where the Dead Men Lie" ("Ölü Adamların Yattığı Yerlerde") adlı şiirinde kullanmıştır. Never Never, bu şiirde, seyrek nüfuslu bir bölge olan ve ülkedeki kentlerden oldukça uzakta bulunan Avustralya Taşrası ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Özetle şiir, erkeklerin ne kadar yalnız ve sevdiklerinden uzakta olduklarını özetlemektedir. [2]
Boake dışında, Archibald William Stirling de "The Never Never Land: A Ride in North Queensland" (Hiç mi Hiç Olmayan Diyar: Kuzey Queensland'de Bir Yolculuk) (1884) adlı bir kitap yazmıştır. Sterling, kitabında "günün birinde Queensland ve -bilhassa sömürgecilerin Oğlak Burnu'nun kuzeyinde veya batısında uzanan toprakların tamamını adlandırmak için kullandıkları- 'Never Never Land' bölgesinin, mutlaka İngiltere'nin en büyük sömürgeleri arasında yer alacağını" ileri sürer (1884, s. vi.), ki bu da Never Never Land'in hem sömürgeciler hem de String için uzak, verimli ve macerayla dolu bir yer olduğuna işaret etmektedir.
String dışında, Avustralyalı yazar Jeannie Gunn, "We of the Never Never" (Hiç mi Hiç Diyarlı Bizler) (1908) isimli otobiyografik romanında Kuzey topraklarındaki Mataranka'da yaşadığı deneyimleri anlatırken bir başka Avustralyalı romancı Roza Campbell Preid de 1915'te "Lady Bridget in the Never Never Land"i (Hiç mi Hiç Olmayan Diyardaki Hanımefendi Bridget) yazmıştır. Tüm bu eserlerin ortak özelliği, yazarların Never (Never) Land kavramını, bu yeri hem heyecan verici hem de bilinmez kılarak medeniyetten uzaklığı imlemek için kullanmalarıdır. Ayrıca, Never (Never) Land, karakterleri yaşadıkları deneyimlerle dönüştürmeleri bakımından da önemlidir.
Cumartesi Anneleri ile Peter Pan arasında bir analoji
Peter Pan perspektifinden baktığımızda, bir başka terim daha karşımıza çıkar: ütopya. [3] Yok Diyar romanda ütopik bir yerdir. Türk Dil Kurumu'na göre ütopya, "imkânsız plan ya da fikir" anlamına gelir. Buna ek olarak, Cambridge ve Oxford sözlüklerinde ütopya, "her şeyin mükemmel olduğu hayali yer"; Merriam-Webster sözlüğünde de "hukuk, hükümet ve toplumsal durumların ideal olarak mükemmel olduğu bir yer; hayali ve belirsiz uzaklıkta bir yer" olarak tanımlanır. Bu bakış açısından hareketle, Peter Pan'in yaşadığı Yok Diyar, her ne kadar bu "mükemmel" düzeni bozmaya çalışan korsanlara da ev sahipliği yapsa da bir ütopya konumundadır. Yok Diyar'ın bedenselleştiği Peter Pan'in kendisi de bir ütopyadır aslında; çünkü roman boyunca Peter, kendisinin ne kadar harika ve üstün olduğunu anlatır durur.
Yok Diyar ve ütopyaya dair bu girişten sonra, bu yazının odak noktasını, dünyanın en uzun soluklu kadın barış hareketlerinden birinin özneleri olan Cumartesi Anneleri'nin oluşturacağını ve yazıda onların mücadelesi ve "Peter Pan" romanının en önemli metaforlarından Yok Diyar arasında bir analoji kurulacağını belirtmek isterim.
Yok Diyar'ın kayıp çocukları ve annelik
Roman, bir gece Peter Pan'ın peşinden Yok Diyar'a giden Wendy, John ve Michael adlı üç kardeş hakkındadır. Çocukların gittikleri hayal ülkesinde başından geçen türlü maceralar ve Kaptan Kanca liderliğindeki kötü korsanlarla mücadeleleri anlatılır. Romanın temel ironisi ise okuyucunun bir yandan çocuklarını arayan anne Bayan Darling'in yasını izlerken öte yandan kızı Wendy'nin Yok Diyar'daki tüm çocuklara annelik yapmasını görmesidir. Bu yönüyle, annelik rolünü, kendi annesinin annelik rolü elinden alınınca edinebilen Wendy'nin bu rolle imtihanı da anlatılır. Romanda Peter Pan ve Yok Diyar'ın diğer çocuklarının ortak noktası hiç büyümemeleridir. Yok Diyar'da hayal ile gerçek arasında bir çizgi yoktur ve çocukların düşündüklerini veya canlarının istediklerini yapmaları için herhangi bir rasyonel çabaya ihtiyaçları da yoktur.
Cumartesi Anneleri ise 1995'ten bu yana her cumartesi saat 12.00'de İstanbul Taksim Galatasaray Meydanı'nda – her ne kadar 2018'den bu yana meydan kendilerine yasaklanmış olup mücadelelerini çevrim içi yollarla devam ettiriyor olsalar da- ellerinde karanfiller ve fotoğraflarla, zorla kaybedilen çocuklarının akıbetini fiziksel ve psikolojik şiddete rağmen sessizce ve barışçıl yollarla sormaya devam eden Türkiye'nin en uzun soluklu mücadelesinin özneleridir. Arjantin'deki Plazo de Mayo protestolarından ilham alan Cumartesi Anneleri, zorla kaybedilen çocuklarının akıbetini sorarak seslerini yetkililere ve tüm dünyaya duyurmaya çalışmaktadır.
Bu noktada zorla kaybedilenler, Cumartesi Anneleri'nin çocukları, Peter Pan'daki Yok Diyar'ın kayıp çocuklarına benzemektedir. Zorla kaybedilenlerin ya nerede oldukları hâlâ bilinmiyor ya da nasıl kayboldular, onlara ne oldu, sorumlular neden cezalandırılmıyor sorularının cevapları yok. Zorla kaybedilenlerin, annelerinin gözünde kayboldukları günkü yaşta olmaları yani büyümedikleri, annelerinin yıllar içinde meydanda taşıdıkları ve hiç değişmeyen fotoğraflarından anlaşılmaktadır. Bu yönüyle Cumartesi Anneleri'nin çocukları, Yok Diyar'ın hiç büyümeyen kayıp çocukları gibidir.
Anneliğin 'doğası'
Annelik, romanın başında kadın için düzenleyici ve koruyucu bir rol olarak şöyle tasvir edilir:
"Bayan Darling, Peter'ı ilk olarak çocuklarının zihinlerini toparlarken duydu. Her iyi annenin geceleri, çocukları uyuduktan sonra onların zihinlerini toparlamak ve ertesi sabah için her şeyi yoluna koymak, gün boyunca ortalıkta dolaşan pek çok şeyi uygun yerlerine yeniden kaldırmak âdetidir. Uyanık kalabilseydiniz (ama tabii ki yapamazsınız) kendi annenizi bunu yaparken görürdünüz ve onu izlemeyi çok ilginç bulurdunuz. Bu, tıpkı çekmeceleri toplamak gibi bir şey. Onu dizlerinin üzerine çökmüş halde, içindekilerin bir kısmı üzerinde komik bir şekilde oyalanırken, o şeyi nereden bulmuş olduğunu merak ederken, keşiflerini tatlış ya da hiç de tatlış olmayan bir şekilde yaparken, bunu sanki bulduğu şey çok güzelmiş, güzel mi güzel bir kedi yavrusuymuş gibi yanağına bastırırken görürdünüz sanırım. Sabah uyandığınızda, yatağınıza aldığınız yaramazlık ve şeytani düşünceler, küçük küçük katlanıp zihninizin bir alt köşesine yerleştirilmiş, üst köşesiyse, güzelce havalandırılmış, üzerine güzel düşünceler serpilmiştir ve evet artık yeni güne hazırsınızdır (Barrie, s. 6)."
Alıntının da ortaya koyduğu gibi, bir annenin odasını toplarken çocuklarının zihinlerini "doğal olarak" düzenlemesi, annenin çocuklarının gelişimi üzerindeki gücüne işaret etmektedir. Ayrıca çocuklarını her zaman zarar verebilecek tüm kötülüklerden ve sorunlardan korumak da anneliğin "doğası" gereğidir. Çocukların Peter'ın peşine düştüğü gece, Bayan Darling'in bir anne olarak çocuklarını koruma gücü şöyle sorgulanacaktır:
"Bayan Darling titredi ve pencereye gitti. Güvenli bir şekilde kapatılmıştı. Dışarı baktı. Gece yıldızlarla doluydu. Sanki orada ne olacağını merak ediyormuş gibi evin etrafında toplanmışlardı, ama o, bunu fark etmedi; daha küçük olanlardan bir iki tanesi ona göz kırptı. Yine de yüreğine isimsiz bir korku saplandı ve ağlamasına neden oldu, 'Ah, bu gece bir partiye gitmemeyi ne kadar isterdim!'
Zaten yarı uykulu olan Michael bile onun tedirgin olduğunu biliyordu ve 'Gece lambaları yandıktan sonra bize herhangi bir şey zarar verebilir mi anne?' diye sordu.
'Onlar, bir tanem,' dedi annesi; 'bir annenin çocuklarını korumak için arkasında bıraktığı gözleridir.'" (s. 17)
Ancak Bayan Darling ve Bay Darling geri döndüklerinde çocukları evde bulamazlar, bu da sembolik olarak annenin bundan böyle gözlerinin kör olacağı anlamına gelir. Tam bu noktada romanda yaşananlar Cumartesi Anneleri'nin deneyimlerinden birine çok benziyor. Hanife Yıldız, yıllardır oğlunu ifade vermesi için karakola götürdüğünü ve bir daha geri alamadığını anlatıyor. Yaklaşık 20 yıldır "Ah keşke o gün karakola gitmeseydim!" feryadı Bayan Darling'inkine oldukça benzerdir. Her iki anne de evlatlarını kaybettikleri o gün için ömür boyu pişmanlık duyacaklardır.
Hatırlamak ve çocukların anılarını korumak
Peter Pan, bir keresinde annesi olmadığını ve bir anneye "sahip olmak arzusu olmadığını" (s. 20) söylemesine ve annelerin "çok abartıldığını" düşünmesine rağmen, Wendy'yi onlarla kalmaya ikna etmek için anneliği kullanır. Wendy'ye kayıp çocukların "hemşire diğer tarafa baktığında bebek arabalarından düşen kişiler" (s. 20) olduğunu söyledikten bir müddet sonra Wendy'nin hem kendisini hem de kayıp çocukları "geceleri sarıp sarmalayabileceğini" ve "kıyafetlerini yamayabileceğini ve [onlar] için cep yapabileceğini" (s. 24) söylediğinde kendini yalnız hissettiği için bir savunma mekanizması olarak anneliği eleştirdiği anlaşılır.
Wendy'nin hem Peter'a hem de kayıp çocuklara karşı tutumu, annelik rolünü benimsemesiyle pekişir. Bayan Darling ve Hanife Yıldız, çocuklarını koruma hakkından ve bu yönüyle annelik haklarından mahrum edilirken, Wendy annesinin kaybettiği kimliği kabul eder ve onu korumak ister. Annelik rolünü kabulünde hatırlama istenci ve unutmama direnci vardır.
Uzaklara gidip döndükten sonra onları hatırlamıyor gibi görünen Peter'ı gözlemlerken, hatırlayabilmenin hayatta olmak ve bir kimliğe sahip olmakla doğrudan ilgili olduğunu düşünür. Bu açıdan Cumartesi Anneleri'nin evde kalmayı tercih eden ve çocuklarının geri dönmesini bekleyen Bayan Darling konumundan, kaybedilen çocuklarını hatırlamakla kendilerine sorumluluk yükleyen ve kayıp çocukların anılarını kendi bedenlerinde, ellerinde tuttukları fotoğraflarda, koruma sorumluluğu üstlenen Wendy'ye dönüştükleri söylenebilir.
Direniş ve umut
Cumartesi Anneleri'nin tüm mücadele tarihi Yok Diyar'a benzer.
"Bu akşam adanın ana kuvvetleri şu şekilde tasfiye edildi. Kayıp çocuklar Peter'ı arıyordu, korsanlar kayıp çocukları arıyordu, Kızılderililer korsanları arıyordu ve canavarlar Kızılderilileri arıyordu. Adanın etrafında dönüp duruyorlardı ama bir araya gelmiyorlardı çünkü hepsi aynı hızla gidiyordu." (s. 39)
Yok Diyar gibi Türkiye'de de Cumartesi Anneleri ve insan hakları savunucuları gözaltında kayıpları ve adaleti, polis Cumartesi Anneleri'ni, devlet istikrar ve hakikati altına süpürmek için halıları aramaktadır ve bunların hepsi yıllardır aynı hızla dönüp durdukları ve kendi rotalarında gittikleri için bir araya gelememektedir.
Bu noktada Kaptan Kanca, Wendy'ye karşı takındığı tavır bağlamında mecazi olarak Türkiye'deki iktidar mekanizmaları olarak görülebilir. Wendy'yi kayıp çocukların anne bulabilme ihtimaline karşı çok tehlikeli bulan Kaptan Kanca artık adadaki çocukları manipüle edemeyeceğini bildiğinden Wendy'yi düşmanı ilan eder. Burada anneliğin ada sakinleri tarafından nasıl güçlü ve koruyucu bir olgu olarak tanımlandığı görülür. Devletin, Cumartesi Anneleri'ne karşı öfke ve yıldırma politikalarının arkasında da benzer bir motivasyon vardır. Başka bir deyişle, Kaptan Kanca için annelik, hatırlama, kimlik ve koruma anlamına gelir. Türkiye'deki yetkililer, kayıplara yönelik inkâr siyasetiyle yüzleşmemek ve Türkiye devletinin tarihsel gerçeklerini ve siyasetini muhaliflere karşı manipüle etmek için annelerin ve onların kamusal mücadelesinin önünü tam da bu yüzden her zaman engellemeye çalışmıştır.
Sonuç olarak, Wendy'nin kayıp çocuklara söylediği sözler anne sevgisinin nasıl etkili olduğunu şöyle özetler: "Bir annenin ne kadar çok ve derinden sevdiğini bilseydin, asla korkmazdın" (s. 89). Bayan Darling'in her gece çocukları döner diye pencereyi kapatmadan uyuması, bazı Cumartesi Anneleri'nin kapılarını hiç kilitlememesine ve/veya evlerinin pencerelerine perde koymamasına benzemektedir. Annelerin kayıp çocukları da bir bilinmez yok diyardadır. Bu noktada bir yok diyar olarak Galatasaray, umudun, olasılığın ve beklentinin var-lığı haline gelir.
***
[1] Yok Diyar, romanda Peter Pan, Kaptan Kanca, Tinker Bell ve kayıp çocukların yaşadığı kurgusal bir adadır. Ana karakter Peter Pan büyümeyi reddeder, bu yüzden hep çocuk kalır. Böylece, yok diyar sonsuz çocukluğu, gerçeklerden kaçmayı ve ölümsüzlüğü sembolize eder (Wikipedia, 2021). Oyunun / romanın ilk versiyonlarında Barrie, "Never Never Land" ve "Peter's Never Never Never Land" terimlerini kullanmıştır.
[2] Şiiri okumak için tıklayın.
[3] Dünya edebiyatında en çok bilinen ütopyalar arasında Plato'un Devlet, Thomas More'un Ütopya, Thomas Campanella'nın Güneş Ülkesi, Francis Bacon'ın Yeni Atlantis, Samuel Butler'ın Frowhon, Yevgeny Zamyetin'in Biz ve Aldoux Huxley'ın Ada'sı sayılabilir.
(EA/AÖ)