Pepûk!
Kê kuşt, min kuşt,
Kê şûşt min şûşt.
Kê veşart
Min veşart
Pû pû pû pû pepûk pepûk
/
Pepo, kardeş
Kim yaptı? Ben yaptım
Kim öldürdü? Ben öldürdüm
Kim yıkadı? Ben yıkadım
Kim gömdü? Ben gömdüm
Pepûk kuşu Türkçe adıyla guguk kuşu. Rivayete göre çıkardığı ses nedeniyle pepûk kuşu deniliyor. Bir de istenmeyen ve hayret verici bir olay yaşandığında halk arasında söylenen bir nidadır: “Pepûûûk!”
Bu kuşun farklı versiyonları da olan bir de hikayesi var bilmeyenlere: Çok yoksul iki kardeş varmış. Bir gün üvey anneleri bir torbayla bıçak vermiş ellerine. “Gidin kenger toplayın” diyerek dağa göndermiş çocukları. Erkek çocuk çıkardığı kengerleri kız kardeşinin boynundaki torbaya atıyormuş. Bir hayli kenger toplamışlar. Akşama doğru çok yorulmuş, bir yerde oturmuşlar. Bir kengeri paylaşıp yemişler.
Fakat bir aksilik varmış, torbada bir tanenin dışında kenger yokmuş. Meğer üvey anne torbanın altını delmiş. Kengerler bir bir dökülmüş. Erkek kardeş bunu bilmiyormuş tabi. Kız kardeşine “Tüm kengerleri sen yedin” demiş. Kız, “Vallahi, billahi ben yemedim.”
“Hayır, ben yemediğime göre sen yemiş olmalısın” demiş erkek çocuk. Kız çaresiz kalarak, ne diyeceğini bilememiş artık. “Tamam, al bıçağı karnımı deş. Benim yiyip yemediğimi göreceksin” demiş.
Çocuk kabul etmiş, bıçağı almış ve kız kardeşinin karnını deşmiş. Kız kardeşinin karnında sadece yarım kengeri varmış. Bunu görünce nasıl bir kötülük yaptığını anlayıp başlamış ağlamaya. Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan çocuk, bu acı ve vicdan azabıyla Allah'a yalvarmaya, dua etmeye başlamış: "Allah'ım beni Pepûk kuşu yap bu dağlara sal ki dünya döndükçe dağlardan dağlara kardeşim diye seslenip durayım!”
O gece, çocuğun dileği kabul olmuş. Pepûk kuşu olmuş ve gidip kardeşinin başucundaki ağaca konup kardeşi için seslenip durmuş. O gün bu gündür bu çocuk, Pepûk kuşu olarak dağlarda oradan oraya dolaşarak, kardeşini öldürdüğü için herkese kendini ihbar eder durur. Her bahar mevsimi, kengerin yerden bitmesi ile beraber Pepûk kuşunun acıklı ötüşü de başlar.
Pepo, kardeş
Kim yaptı? Ben yaptım
Kim öldürdü? Ben öldürdün
Kim yıkadı? Ben yıkadım
Kim gömdü? Ben gömdüm
Yönetmen Özkan Küçük’ün sosyal medya sayfasındaki paylaşımında;
“Filmimiz Pepûk’un halk galası pazar günü Suriçi-Fatihpaşa Mahallesi’nde, çekimleri gerçekleştirdiğimiz evin hemen yanında yapılacaktır. Tüm arkadaşları bekliyoruz. Salon galasına katılırım diye düşünenler varsa yanılırlar, zira salon galası olmayacak.” Küçük, bir de detaylarıyla yer tarifi yapmış: “Saraykapı'ya girmeden sağa dönün, sur solunuzda kalacak şekilde devam edin, bizi bulacaksınız (arabalı gelenler için bu yol daha uygun). Diğer taraftan, Dört Ayaklı Minare'den Diclekapı'ya gelin, oradan sola dönün, sur sağınızda kalacak, 50-60 adım sonra bizi göreceksiniz”.
O şaşkınlıkla hemen Özkan’ı arayıp, “E peki Dört Ayaklı Minare’den giriş var mı artık?” diye sordum telaşla. Özkan’ın beni anlaması biraz zaman aldı. Meğer üç yıl önceki paylaşımıymış. Facebook arada bir hafızayı dürter, “Böyle bir şey yapmıştın, yine paylaşalım mı ne dersin?” diye sorar ya. Onun gibi bir şeymiş. Paylaşıma yeniden baktığımda Özkan’ın “Şimdi o sokaklar var mı acep?” dediği notu gördüm. Dikkatsizliğime mi yanayım, saf duruma düşmeye mi bilemedim. Özkan bana filmin linkini gönderdi. Hazır konsantre olmuşken bilgisayarı alıp, Surdibi’ne gidip izleyeyim dedim ama vakit epeyce ilerlediği için iyi fikir olmayabilirdi.
Onur Kepenek ve Gülistan Samur filmde babaları hapiste olan Şilan ve Azad adlı iki kardeşi canlandırıyor. Film, bugün artık gittiğimizde yerinde bulamayacağımız Suriçi sokaklarında çekilmiş. Yoksulluğun kol gezdiği, ancak çocuk cıvıltılarıyla, hayatın varlığını hissettiren insan manzaraları gözüküyor sokaklarda. Bugünkü mide bulandıran ırkçı ve cinsiyetçi yazılar yerine, içinizi ısıtan “Diyarbakır’ı seviyorum, çünkü içinde sen varsın” yazısı ve halay çeken insanların resmedildiği duvarlar çarpıyor gözünüze.
Azad evinin damında beslediği, tutkuyla bağlı olduğu kuşlarını uçuruyor gökyüzüne. Şilan ise karakalem çalışmalarıyla pepûk kuşunun hikayesini çiziyor. Şilan’ın sevdiği çocuk önce evin önünde halay çekerek Şilan’a serenat yaparak izleyenleri gülümsetiyor. Ardından pencereye gelerek Şilan’a bir defter uzatıyor. Şilan, kardeşi Azad’a sevgisini çizimlerle anlattığı defteri aldığında Azad olaya tanık oluyor. Sevdiği çocuğu kovaladıktan sonra Şilan’a “Sana artık okul yok” diyor Azad. “Senin içindi, sana vereceğim hediyeydi” demesine rağmen Şilan’a inanmıyor ve dinlemiyor kardeşini. Ne yapacağını bilemeyen Şilan, ilaç içerek hayatına son veriyor.
Kardeşinin bedenini yerde bulan Azad, sırtlayarak hastaneye götürüyor. Daha sonra incelediği defterde “Doğum günün kutlu olsun Azad” yazısını görünce, ona inanmayarak nasıl bir kötülük yaptığının farkına varıyor. Tıpkı pepûk kuşu gibi vicdan azabıyla baş başa kalıyor.
Hikayede ve filmde sonucu kestirilmeyen ve istenmeden yapılan naif bir durum ve yüzleşme var. Lakin bugün gökyüzü üvey annelerin oyununu göremeyip kardeşini öldüren pepûk kuşlarıyla çoğalmakta. Gittikleri yerlerde hikayelerini anlatmaya başlamadılar henüz. Nasıl bir kötülük ettikleriyle yüzleştiklerinde ise pepûk kuşu olmaları bile kâr eder mi bilinmez. Gökyüzü binlerce pepûk kuşuyla dolsa bile anlatabilecekler mi yaşananları? Yakacakları ağıtlar birbirine kardeş diyenlerin birbirine yaptıklarını anlatmaya yetecek mi?
Pepûûûkk! (BD/HK)