Görsel: pixabay
Onu, belki de en az onun kadar unutulmazı haline dönüşen ve şarkı olarak bestelenip söz olan iki şiiriyle de tanır okur!
Biri, şarkılara da düşen ve her hâl û kârda illa ki muhabbet sofralarında dillere her daim pelesenk olan meşhur "Haydi Abbas" şiiridir.
Diğeri de “Gün eksilmesin penceremden."
Filozoflar demeye getirir ki; geleceği tahayyül edebilme kapasitesi, aslında topluluk içinde yaşıyor olmanın bir anlamda varoluş felsefesidir.
Gün eksilmesin
Şairler mısra kurarken sanki tam da bunu yaparlar. O anki ruh halleriyle bütün biriktirdikleri üzerinden metne dökerken bilmezler ki bir gün birileri çıkar ve sözlerle musikiyi harmanlar ve şair sözü de geleceğe kalır.
Size iki şiir üzerinden iki hikâye anlatacağımı söylemiştim ya! İkisi de Cahit Sıtkı Tarancı’ya ait.
Abbas şiirinin ünü artık dillere destan. Yedek subay asker bir şairin eski aşkının dile düşme hikâyesi.
Mardin’in Midyat ilçesi Cobin köyünden bir eli sakat ihtiyat askeri Abbas oğlu Abbas’ın şairin emir eri iken Beşiktaş’tan o eski sevgiliyi alıp getirilme emrivakisinin gerçekleşmemiş ve bir şiiri dizelerine mahpus kalmış hikâyesinin iz sürücülüğü…
Çok bilinen ve defalarca yazılan, şair tarafından da hikâyesi yazıldığından tekrar etmeyeyim.
Diğeri ise “Gün eksilmesin penceremden” şiiri. Bu şiirin beste hikâyesi hemen hiç bilinmediğinden bunu yazmak gerek.
Tarancı Diyarbakır’dan akrabası olup o yıllarda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Reşit İskenderoğlu’nun bir hafta sonu konuğu olarak Ankara Ulus’taki Cihan Palas otelinin altındaki Turan Lokantasında oturuyorlardır.
Sohbetin, muhabbetin ilerleyen demlerinde lokantanın kapısı açılır ve içeriye beş, altı kişilik bir grup girer.
Grubun önünde olan uzun boylu gözlüklü şahısın gözüne Cahit ilişince uzaktan iki elini birleştirerek havaya kaldırıp kutlama işareti yapar. Şair olanca nezaketiyle tebessüm edip teşekkür karşılığında bulunur.
Ve o zat yetinmeyip masalarına kadar gelerek “üstat biraz evvel radyoda bir şiiriniz okundu. Yine radyoevini fethettin. O şiiri mutlaka besteleyeceğim” der.
Reşit İskenderoğlu “Hangi şiirdi” diye sorar. Ve “Gün Eksikmesin Penceremden” cevabını alır.
O zat masalarına veda edip ayrılınca Reşit bey, Cahide “kimdi bu zat” diye sorar.
“Mesut Cemil Bey” der Tarancı.
Mesut Cemil kimdir pekâlâ!
Tamburi Cemil Bey’in oğludur. Radyo yayınlarının başlangıcından itibaren radyonun bütün birimlerinde çalışmış biridir. Ankara Radyosunda ilk kez “klasik koro”yu kuran adamdır.
Babası, Dede Efendi’nin rahle-i tedrisinden geçmiş Hampartsum Limonciyan’ın kendi adıyla anılan Hampartsum notasını çok iyi bilen biridir. İşte bu nota bilgi birikimi babadan yadigârdır Mesut Cemil Beye.
Tabi mümkün olmaz ve o şiiri daha sonra Münir Nurettin Selçuk besteler. İşte o şiir;
Gün Eksilmesin Penceremden
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Sanırım kimi şairlerin en keyif aldığı da budur ki o şiirin ritminin ahenginin musikiyle buluşma anı…
(ŞD/EMK)
Not: 23 Temmuz Pazar saat 20.15 Burhaniye Kitap Fuarında Udi Yervant ile birlikte “Cahit Sıtkı’yı Anma” söyleşi & dinleti ve kitap imzası olacak…