İtalya'nın Trieste kentinde Orta ve Doğu Avrupa'nın nabzını tutan film festivali yakında başlıyor. Belgesellerin yarıştığı bölüm dışında etkinlikte yarışma dışı birçok belgesel daha yer alıyor.
Trieste Film Festivalinin özel bölümlerinden biri Wild Roses: Women Filmmakers in Europe (Yabani Güller: Avrupa'da Kadın Sinemacılar) her sene bir ülke sinemasına odaklanıyor. 2022'de festivalin programcıları Gürcistan'ı mercek altına almaya karar vermişler.
Bilhassa Sovyet döneminde satrançta dünya çapında büyük başarılar elde etmiş kadınlar hakkındaki "Glory to the Queen" adlı belgeselin yönetmeni Tatia Skhitladze.
Gürcistan'da çok zengin olduğu için asırlık ağaçları yerlerinden söküp bahçesine diken adamın hikâyesi "Taming the Garden" adlı film de Salomé Jashi tarafından aktarılmış.
Trieste'nin denize çırılçıplak girilen noktasından bize seslenen Alba Zari, "Freikörperkultur" (FKK) adlı kısa filmiyle şimdiden özlediğimiz yazın sıcaklığını hissettiriyor.
Festivalde, Yahudiler'e uygulanmış kıyımlardan birine odaklanan Sergey Loznitsa imzalı "Babi Yar.Context", Rusya'daki adaletsizlikleri ayrıntısıyla teşhir eden Nina Guseva'nın elinden çıkma "The Case" ve Gorbaçov hakkında Vitali Manski imzasını taşıyan zehir zemberek "Gorbachev.Heaven" gibi dünya festivallerinde başarı kazanmış belgeseller de var.
Aramızdaki mesafeler...
Trieste'ye komşu kentlerden Gorizia'nın ormanlarında barınan mültecilere "Jungle" adlı filmle eğiliyoruz. Yönetmenliğini Cristian Natoli'nin üstlendiği belgeselde tiyatro yönetmeni Elisa Menon bir sosyal proje olarak mültecilerle çalışıyor ve ortaya çıkan performans aracılığıyla hepimiz mültecilerle özdeşleşme şansına sahip oluyoruz.
İntihara mani olma ülküsü
Virginija Vareikytė ve Maximilien Dejoie imzasını taşıyan "I'll Stand for You" adlı filmde iki kadın intihara meyilli olanlara destek verip onları niyetlerinden vazgeçirmeye çalışıyor. Bir psikolog ve bir polis memurundan müteşekkil ekip, Litvanya'nın cennet gibi bir köşesinde rekor düzeydeki intihar oranını düşürmeye çalışırken hem birbirleriyle hem ahaliyle müthiş bir dayanışma örneği verip kısmen de olsa başarıya ulaşıyorlar.
Bosna'dan selam var
Yönetmen Massimo D'Orzi, Bosna Hersek'te yaşananları anlamak için yola çıkmış ve "Bosnia Express"i çekerken amacına ancak kadınların çehresine bakarak ulaşmış. Katliamların, Yugoslavya kültürünün, dinlerin, savaşın, şiddetin ve müziğin izinde, Doğu ile Batı'nın buluşmasına tanık olmuş.
Saraybosna, Tuzla, Srebrenitsa, Koniçe ve Mostar coğrafyanın nabzını tuttuğu başlıca yerler, dans okulu, İslami Pedagoji Fakültesi, rock müziği eğitiminin verildiği müessese, keşfettiği birbirinden epeyce farklı mekânlar olmuş.
Gizemli Kundera
"Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" adlı kitabıyla gezegen çapında popüler olmuş Çek yazar Milan Kundera aslında uzun zamandır ortalıktan kaybolmuş durumda. Miloslav Šmídmajer imzalı "Milan Kundera: From the Joke to Insignificance" adlı belgesel meşhur yazarı deşifre etmeye çalışırken eserlerinden yola çıkarak teferruatlı bir analize girişiyor. Şimdiye kadar Kundera hakkında çekilmiş ilk belgesel olması bir yana, biyografik film arşiv malzemesini ustalıkla kullanmak suretiyle de seyirciyi kavrıyor.
İşçilerin fabrikası
Srđan Kovačević imzalı "Factory to the Workers" adlı belgesel bizi Hırvatistan'daki çetin bir mücadeleye dahil ediyor. 2005 yılında işçiler tarafından işletilmeye başlanan fabrika kapitalist ekonomi modeline karşı alternatif şekiller sunuyor ve işçilerin inanılmaz şartlarda direnişine bizi hayran bırakıyor. Fakat yönetmenin de dediği gibi işler göründüğü kadar basit değil. Yugoslavya'nın dağılmasından sonra işçilerin el koyup işlettiği tek fabrika, ülkedeki sorumsuz özelleştirmelerden kıl payı kurtulmuş, ama işçiler acımasız piyasada ayakta kalıp dayanışma ruhunu kaybetmemek için epey zorlanmış.
Böyle bir İtalya dinlemediniz!
İtalya'nın cilalı imajının unutturduğu halk şarkılarını koca yürekli müzisyen Giovanna Marini 50'li yılların sonundan günümüze varan yolculuğunda yaşatmak üzere canla başla uğraşıyor. Pier Paolo Pasolini en başta olmak üzere Dario Fo, Italo Calvino gibi dostlarla yürümüş, klasik Batı müziğinin hegemonyası altında ezilmiş yerel tınıları, sesleri, gırtlak oyunlarını şehirlerde şarkı söylemeyi unutmuş kesimlere ulaştırmış bir usta o. Po deltasındaki çeltik tarlalarında, hor görülmüş Güney İtalya'nın fakir kırsallarında, kapitalist düzenle mücadele edilen işçi hareketlerinde söylenen şarkıları benimsemiş, sözel tarihin kayda alınmasına büyük katkılarda bulunmuş.
Yönetmenliğini Chiara Ronchini'nin yaptığı "Giovanna, Stories of a Voice" adlı belgesel, tek tip insanlar yaratmaya meyilli rejimlere çok sesliliği hatırlatan, meselesini ender görülecek seviyede samimiyet ve dürüstlükle aktaran bir hikâye anlatıcısıyla tanıştırıyor bizleri ve "Dahası yok mu?" dedirtiyor.
Polonya'da isyan var
1970 yılında komünist rejimle yönetilen Polonya'da isyan rüzgârları esiyordu. Tomasz Wolski imzalı "1970" başlıklı belgeselde ülkenin birçok sahil kentinde işçilerin fiyat artışlarını protesto etmek üzere greve gittiğini görüyoruz. İktidar kolları hemen sıvıyor ve işçileri bezdirmek için muhtelif taktikler uygulamaya başlıyor. Stratejiler üretiliyor, isyan olarak algılanan hareket muhtelif baskılarla bitirilmeye çalışılıyor. Propaganda faaliyetleri de tabii ki unutulmuyor fakat tüm önlemlere rağmen isyan kontrolden çıkıyor.
Filmde ustalıkla kullanılan, o zamanların bürokrat ve yöneticileri arasındaki telefon görüşmelerinin ses kayıtları İçişleri Bakanlığının kasvetli ambiyansını zarafetle yansıtırken, gizlice çevrilen entrikaları anbean teşhir ediyor. Bilumum arşiv görüntülerine stop motion tekniğiyle eşlik eden sevimli kuklalar iktidar temsilcilerinin çirkinliğini o kadar iyi betimliyor ki!
(MT/AÖ)