Tunceli (Dersim) uzun zamandır medyanın, yargının ve siyasetin gündemindeki yerini koruyor.
Önce Tunceli Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından Türkiye’de ilk kez yoksul ve “dar gelirli vatandaşlara” yardım kapsamında beyaz eşya, kira yardımı vb. desteklerde bulundu. Yardımların seçim öncesine denk düşmesi nedeniyle Yüksek Seçim Kurulu aldığı bir kararla “seçmen iradesine aykırı” nitelediği bu uygulamayı yasaya aykırı buldu ve “işlem yapması için” Tunceli Savcılığına suç duyurusunda bulundu.
Tunceli Valisi, arkasında büyük bir kararlılıkla “onu yedirmem” anlayışındaki hükümete çok güvenmiş olacak ki seçim yardımlarına aynen devam etti. Öylesine ki tepkiler üzerine yardımlar durduğunda bile “eşya bitti, ara verdik” diye üst perdeden bir açıklama yaptı. Neyse olan oldu ve valiye iki müfettiş gönderildi. Sanırım bir reklamda vardı: “Kontrolsüz güç, güç değildir”. Tam da bu duruma uyuyor.
AKP, besbelli ki Tunceli’de bir seçim başarısı istiyor. Nedeni çok basit: Dersim, eskiden beri yaşanan katliamlar, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi politikaları, 1938 trajedisi, ardından gelen sürgünler, 1994 köy boşaltmaları ile hep gündemde olan bir yer. Dersim öte taraftan etnik kimliği çok tartışmalı ve pek çok kültür ve dilin ve inancın bir arada yaşadığı bir Kırmanc yurdu. Dersim, ayrıca Türkiye’de Alevi-Kırmancların nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturduğu tek bölge durumunda. Burayı da alan AKP artık hiç olmayacak yerde bile “hakim parti” görüntüsü verecek. Plan tutar mı? Sanmam. 12 Eylül’de askeri darbe döneminde Kenan Evren bile vali tutturamamıştı.
Dersim halkına kulak asan yok
Sonra Dersim Milletvekili Şerafettin Halis çok doğru bir önerge verdi ve “Tunceli Dersim olsun” istedi. Adalet Bakanı milletvekili Halis’e “bölücü amaç taşıyor” dedi. Halis ona “cahil” dedi. Önerge sanırım reddedildi. Birazcık demokrasi olsa ve Tunceli’de bir referandum yapılsa halkın yüzde 99’u Dersim ismini ister. Ama Halis’e de Dersim halkına da kulak asan yok. AKP’nin “tarih bilgisi” ise gerçekten tam bir cehalet örneğiymiş. Zira Dersim Jandarma Umum Komutanlığının bir raporuna göre 1880’de resmen vilayet olmuş ve bu konumunu 25 Aralık 1935 tarihli “Munzur Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun” yayınlanana kadar sürdürmüş. AKP tarih okumuyor! (Cemil Koçak, Umumi Müfettişlikler, İletişim Yayınevi, 2003 )
Bu arada bir şey daha oldu. “Tunceli belediyesi” değil, “Dersim Belediyesi” ilânı veren belediyenin afişleri toplatıldı. Tunceli savcıları ve hakimleri de “Dersim bölücü” dedi. Halbuki Malatya 1 Nolu DGM bile 2000 yılında verdiği bir kararla (2000/73 E.) “Dersim eski bir yer adıdır ve bölücü bir propaganda anlamına gelmez” şeklinde bir karar vermişti. Demek ki DGM döneminde bile Dersim yasaklanmamış ama bu dönem yasak!
Bu arada Tunceli Milli Eğitim Müdürü olan zat “öğrencilerin ve kadın personelin etekleri” konusunda aslında hakaret ve aşağılayıcı ifadeler içeren “fikirlerini” buyurdu. Öğretmenler ve öğrenciler kendisini protesto etti. Dinci bir anlayışla Alevi-Kırmanc Dersim’i ablukaya alan İslamcı fetihçiler “ahlak dersi” de veriyordu! (tunceliemek.com 14.3.2009)
İnanç baskısı
Milli Eğitim demişken Tunceli’de bir de “Fetullah Okulu” var. Bu okulun öğrencileri islamileştirmeye çalıştığı belirtiliyor. Galiba AKP bu konuda tarih okumuş! Zira Osmanlı dönemi paşalarından Arif Paşa isimli kişi Vali olarak Dersim’e gönderilmiş; halkın kontrol altına alınmasının en uygun yolunun eğitim olacağı düşünülerek mektepler kurulmuştur. Vali Arif Paşanın kurduğu mekteplere Kırmanclar önceleri soğuk yaklaşmışsa da 1891 yılına gelindiğinde 170 talebeli 6 medrese ile 750 talebeli 9 ilk mektebin mevcudiyeti tespit olunmuştur. İlk mektep talebeleri daha çok Hozat, Çemişgezek ve Pertek civarında iken zamanla eğitime olan ilgi gittikçe artmıştır. (Jandarma Umum Komutanlığının Dersim Raporu, Kaynak Yayınları, s. 68)
Tarihte de böyle oldu. Dersim Sünni-Müslüman yapılmak istendi. Ama olmadı. Olmaz. Zira zorla hiç kimse inancından vazgeçmez. 19. yüzyılda Dersim’in sorumlularından Şakir Paşa 1890 yılında hazırladığı Dersim Raporunda, Nakşibendi tekkeleri kurulması, cahillik ve fakirliğin giderilmesi için “medeniyete açma gibi” yöntemler önerdi. Şakir Paşa, Dersim’de “zorla Sunnileştirme” politikasının izlenmesini savundu. Bunu koyu İslam tarikatlarından biri olan ve Alevi karşıtı tutumuyla bilinen “Nakşibendilik” ile halletmeye çalıştı. Osmanlı, zaten Kürtler içinde Nakşibendi tarikatı eliyle örgütlü ve güçlüydü. Bu bağlamda bir sosyal temel vardı. Kızılbaş-Kırmanc Dersim, bu tablonun tam ortasında bir çıbandı. Dersim Kırmanclarının Nakşileştirilmesi durumunda Kürt-Şafi-Nakşi cephesi güçlenmiş ve yıkılmaz olacaktı. (Baki Öz, Dersim Olayı, 2004, s. 142) Ama bu plan tutmadı. AKP planı tutar mı? Sanmam.
20, 21, 22 Mart 1937
Sonra bir şey daha oldu. Ama bu öyle bize dair değil, global bir “şey”di. Dünyanın en büyük internet arama motoru Google kullanıcılarına “büyük bir sürpriz” yaptı ve logosuna Sabiha Gökçen’in fotoğrafı ile pilot gözlüğünü yerleştirdi. “Atatürk’ün manevi kızı” ve “ilk kadın pilot” Sabiha Gökçen meğerse 21 Mart 1913’te Bursa’da doğmuş. 96 yaşına girmiş. Bir doğum günü kutlaması, hem de Google gibi dünyada en çok tık alan bir arama motorunda. (ntvmsnbc.com, 22 Mart 2009)
Sabiha Gökçen Dersim’de 1938’de savaşmış birisi. O yakın zamanda Hrant Dink tarafından “Ermeni olabilir” şeklinde nitelenmiş, Dink önce Hürriyet gazetesinde hedef gösterilmiş, sonra Genelkurmayca sert şekilde kınanmış, daha sonra da malum çete tarafından öldürülmüştü. Ölümüne giden yol “Sabiha Gökçen hakkında açıklama yapması” ile başlamıştı.
Hayat ne kadar ilginç rastlantılarla dolu. Google’ın Sabiha hanımın fotoğrafını kullanarak özellikle “Türk kullanıcılara bir sürpriz yaptığı” 22 Mart günü (dün) tarihte “Dersim katliamı” denen harekât başlamış. Google’ın kuşkusuz ki bundan haberi yoktur. Seyfi Cengiz’den okuyalım:
“Askeri kaynaklara göre 1937 yılının ilk olayı, 20-21 veya 21-22 Mart 1937 gecesi saat 11’de Pax-Gahmut bucaklarını bağlayan Harçik Suyu üzerindeki tahta köprünün (Pırdê Saar) Demenanlılar ve Haydaranlılar tarafından yakılması ve askerlerle girilen çatışma vakasıdır. Bir süre sonra, Mazgirt’e ve Mazgirt Köprüsü’ndeki askeri birliklere saldırı gerçekleşmiştir. Buna cevap olarak, Sabiha Gökçen’in de katıldığı 15 uçaklık bir filo Zel, Kırmızı Dağ, Yukarı Bor (Keçizeken) çevrelerini bombalamıştır…” (Seyfi Cengiz, “Dersim ve Zaza Tarihi, Sözlü Gelenek ve Tarihsel Gerçek, V. Bölüm)
Dersim harekâtı sırasında on binlerce masum insan öldü. Uçaktan atılan bombalar sonucu yaşamını kaybedenler oldu: “3 Mayıs 1937 günü alınan bir istihbarat üzerine, Demenanlı aşiret reisleri nezdinde toplantı halinde bulunan diğer aşiret reislerinin havadan bombardıman edilmek suretiyle toplantıyı dağıtmak ve aşiretler üzerinde moral kırıcı bir etki sağlamak lüzumu üzerine, Tayyare Alay Komutanı komutasında 15 uçaklı bir filo, Kırklar dağı-Dağboğaz, Dere yolu-Zel dağı-Kırmızı ve Kosur dağları kuzeyindeki Keçikezen köyünü havadan bombaladı. Bu hava taarruzunda özellikle Sabiha Gökçen hanımın attığı 50 kiloluk bir bomba, Keçikezen köyünden kuzeye doğru kaçan asi grubuna oldukça ağır zayiat verdirdiği yapılan gözetlemeden anlaşılıyordu." (Reşat Hallı, “Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar”, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:8, Ankara Genelkurmay Basımevi 1972)
İşte Dersim böyle bir bölge. “Paşalar”, “Valiler”, “Kahramanlarla” dolu. Ama Dersim halkı açısından bakıldığında tüm bu siluetler başka görünüyor. (HA/EÜ)