ABD’li bağımsız senarist ve yönetmen Ira Sachs, 2023 yapımı "Pasajlar" (Passages) filmiyle ilişkilere, ilişkilerdeki tuzaklara göz atıyor.
Başrollerini Franz Rogowski, Adèle Exarchopoulos ve Ben Whishaw’ın paylaştığı film, sevgililik ve evliliklerin derinliklerine bir bakış sunmaya çalışırken, izleyiciyi karmaşık bir dünyanın içine çekiyor. “Pasajlar”, Sundance’te prömiyerini yaptı, ardından da Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde gösterildi.
Sachs, filmlerinde genellikle insan ilişkileri, cinsellik, aile ve kimlik gibi derin ve duygusal temaları ele alıyor; yönetmen "Pasajlar"da da modern ilişkilerin karmaşıklığına odaklanarak bu geleneği sürdürüyor.
“Victoria”, “Transit” gibi filmlerden tanıdığımız başarılı Almanyalı oyuncu Franz Rogowski (Tomas) filmde son derece özgün bir karakteri canlandırıyor gibi görünse de bize narsisizmin* en karanlık yüzünü gösteriyor. Tomas’ı ilk olarak yönettiği bir filmdeki “becerisiyle” ya da merdivenden inmeyi bile beceremeyen kötü bir oyuncuyla olan diyaloğu ile tanıyoruz. Oyuncuya neyi, nasıl yapması gerektiğini hem sözel hem de fiziksel olarak adım adım anlatan bir kuir auteur film yönetmeni Tomas.
Kocası Martin (Ben Whishaw) ile olan altı yıllık ilişkisini sona erdirmeye çalışsa da, ilişkilerinin tuhaf döngüsü Agathe'la (Adèle Exarchopoulos) birlikte gelişiyor.
Yazının bundan sonrası filme dair sürpriz gelişmeleri açık edebilir.
“Böyle şeyler”
Tomas, bir partide Martin’le sadece dışarıya “normal” ve iyi görünmek için dans etmek ister; fakat Martin’in böyle bir dansa ne enerjisi ne de arzusu vardır. Uyumak üzere eve giden Martin’in ardından olayların rengi değişir. Tomas’la uzun süre dans eden Agathe, gecenin sonunda Tomas’ı odasına davet eder ve ikili tutkulu bir seks yaşarlar.
Başlangıçta Tomas’ın biseksüel olduğunu düşünsek de sabah Martin’le yaşadığı eve gittiğinde ve bu tek gecelik ilişkiyi Martin'e anlatma isteği duyduğunda görürürüz ki Tomas ilk defa bir kadınla birlikte olmuştur. Ona son derece ilginç gelen bu deneyim, Martin için alelade bir deneyimdir ve Tomas’a söylediği gibi, her biten filminden ya da güç bir durumdan sıyrıldıktan sonra Tomas “böyle şeyler” yapar.
Ancak, Agathe ve Tomas’ın ilişkisinin seyri zaman içinde değişir. Tomas, Agathe’a âşık olduğunu söyler:
Sanırım sana âşık oluyorum.
Bunu çok sık söylüyorsun bence.
Sadece ciddiysem söylerim.
İşine geldiğinde söylersin.
İlerleyen süreçte, terk ettiği Martin’in acısına asla bakmayan ve onunla dayanışmayan; aksine kendi acısına bakılmasını isteyen Tomas, başka bir ilgi ağına girdiği Agathe'ın evine taşınır.
Başlangıçta Martin’le olan ilişkisinden kurtulmuş görünen ve bunun refahını yaşayan Tomas, zaman içerisinde şuraya sürüklenir: Agathe’a âşık olmadığını görür, Agathe’ın ona göre olmadığını ve arkadaşlarıyla bile tanışmak istemediğini imâ eder, bir bebek bekledikleri halde Agathe’ın anne ve babasıyla kibir dolu tartışmalara girer –bunu Agathe’ın annesinin politik olarak son derece hatalı yorumlarını devre dışı bırakarak söylüyorum elbette–. Ve sonra bilindik evreler yaşanır. Tomas, Martin’in kendinden bağımsız bir hayat kurmasını kabullenemez, birine âşık olma ihtimalini hazmedemez ve bu kez o, Martin’in peşinden gider.
Kibir
Yönetmen, politik olarak zaman zaman garip sulara dalsa da Tomas üzerinden başarılı bir narsist kişilik bozukluğu temsili kurar. Tomas’ın kendini fazla önemsemesi, yeteneklerini ve değerini abartması, diğer insanları küçümseme ve empati eksikliği gibi belirgin narsistik özelliklerini yürüttüğü iki ilişkide de görürüz.
Çünkü narsistler diğer insanların duygusal ihtiyaçlarına veya perspektiflerine empati gösterme konusunda zayıf, başkalarının duygusal deneyimlerini anlamakta zorlanan, başkalarını eleştirmeye ve küçümsemeye meyilli, sürekli dikkat ve övgü arayışı içinde olabililen ve bu nedenle sosyal ilişkilerde sorunlara neden olabilen insanlar. Yani bir narsisistin yörüngesinde olan insanlar, sürekli onun yaşadığı mağduriyetlere ve ihtiyaçlarına odaklanmak zorundadır.
Narsisizmin batağında bir oraya bir buraya savrulan Martin ve Agathe için hikâye, kendilerini ve hayatlarını koruyabildikleri muhtemeşem bir sonla bitiyor. İkisinin çektiği acıya da –özellikle Martin’in– anbean tanıklık ettiğimiz için finalde Tomas’ın tek başına bisiklet sürdüğü o uzun yol bize çok şey anlatıyor. Elbette bazı girdapların içinden çıkabiliyorsak, çıktıysak ya da çıkmak istiyorsak.
“Pasajlar”, dağıtımcısı olduğu için MUBI’nin gösterişli ve merak uyandıran tanıtımı kadar izleyicide coşku yaratmasa da modern ilişkilerdeki çıkmazları ve tuzakları ustalıkla ele alıyor.
* Freud, “daha kısa ve daha az kakofonik” olduğu gerekçesiyle, terimi “narsizm” biçiminde kullanıyordu. Necmiye Alpay da “Türkçe Sorunları Kılavuzu”nda kelimelerin doğru kullanımını "narsisizm" ve “narsist” olarak veriyor.
(TY)