Paşabahçe... Bir yanıyla ucuz bir metafor yaparak, Hamlet'ten "olmak ya da olmamak" meselesi... Ucuz olmasına rağmen, yanlış değil...
Çünkü Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası'nda olup bitenler bir bakıma "olmak ya da olmamak" meselesi... Ama bahsettiğim Hamlet Shakespeare'inki değil; Hamlet ABD'de bir bölge ve orada yanarak ölen 22 işçinin artık "olmamasına" dair bir mesele...
David Harvey bir makalesinde ABD'nin Kuzey Carolina'daki Hamlet bölgesinde 22 işçinin yanarak öldüğü bir trajediden bahseder... Hikaye 90'lı yılların başında liberalizmin "zaferiyle" ve bu zaferin izdüşümleriyle ilgilidir. Hamlet bölgesi tavukçuluk sanayiinin yoğunlaştığı bir bölgedir.
Tavukçuluk bir yandan üretiminin çok daha kolay ve seri olması, kırmızı ete göre daha ucuz olması, diğer yandan kırmızı ete göre daha sağlıklı olması gibi nedenlerle hızla gelişen kârlı bir sektördür. Yani toplumun değişen tüketim kalıplarına uygun olarak, alan da memnundur, satan da...
Ucuz işgücünü satmanın normalliği
Ama üreten için aynı durum söz konusu değildir. Dönem, liberal politikaların gereklerine bağlı olarak alt sosyal sınıflar üzerinde koruma kalkanlarının iyiden iyiye kalktığı bir dönemdir. Her şeyden önce, tavukçuluk sanayi örgütlü sendikal gücün olduğu kentlerden kırsal bölgelere kaydırılmıştır. Çalışma koşullarının kontrolü tavuk patronlarının görmek ve duymak istemediği bir konudur. İş arayan insanlar için de iş her şeyden önemlidir. Örgütsüz, sendikasız da olsa, bulunabilecek bir iş karşılığında ucuz işgücünü satmak anormal değildir.
İşçi ve patron arasındaki bu karşılaşma vahşi kapitalist zihniyet içinde normaldir. Ancak bu "normallik" içinde işleyen Hamlet'teki bir fabrikada anormal bir durum ortaya çıkar... "Ucuza" çalışan işçiler kaytarmasın diye kapıları kilitli olan fabrikada yangın çıkar ve Hamletli 22 işçi hayatlarını kaybeder...
Irkçı polisler ya da Yüksek Mahkeme'de bir kadın
Liberalizmin "doğallığı", "normalliği" rüzgarlarına uyumlu olarak dans eden medya organları bu "demode" olayla çok ilgilenmezler...
Çünkü onların ilgilendikleri daha "önemli", daha "iç gıcıklayıcı" mevzular vardır... Bunlardan birisi amatör bir kamera tarafından tespit edilmiş olan ve Los Angeles'te ırkçı polislerin bir siyahı dövmeleri ve kentte çıkan isyandır... Diğeri ise Yüksek Mahkeme'ye ilk defa bir kadının seçilecek olmasıdır...
Bu olaylar çok önemlidir... Birincisinde, sadece siyah ırktan olduğu için bir insanın öldüresiye dövülmesi olayı siyahların şimdiye kadar çektiği acıların anlatılması ve ırkların eşitliğinin gündemde tutulması için gözler önüne serilmelidir. İkincisinde de toplumun farklı düzeylerinde erkek egemenliğinin kırılmasında sembolik bir anlam taşımaktadır...
Paşabahçe'nin aynasında Türkiye
Ancak, kamuoyunda "postmodern" kültürel kimlikler ve modernitenin temel harcı toplumsal kimlikler arasındaki güç dengesi birincilerden yanadır...
Paşabahçe'nin aynasında Türkiye'de olanlar da aynıdır...
Ancak, Paşabahçe Şişe Cam fabrikasının çalışanları ve aileleri; sağcısı, solcusu, İslamcısı, milliyetçisi, komünisti; kadını, erkeği; Lazı, Kürdü, Çerkezi; bütün bu kültürel farklarının üzerinde bir araya gelmeyi başardılar...
Çünkü onlar aslolan bir şeyle, hayat mücadelesiyle uğraşıyorlar... Hayat hakkı mücadelesini, dededen, babadan devralınan bir geleneği modern bir söylemle, taleplerle birleştirerek dile getiriyorlar...
Beykoz işçilerinin eyleminin arkasında, içeriğinde ve tezahüründe bir kent kültürü var... Hem diyalog, hem mücadele var...
Buna rağmen, Paşabahçe fabrikasının etrafı kamuoyunun duyarlılaşmasına karşı "korunuyor"... Gazetecilerin fabrikaya yaklaşması, fabrika içindeki işçilerle konuşmaları yasak; işçileri toplu olarak görüntülemek yasak... İşçiler fabrikanın önüne bir pankart asmayı düşünmüşler, sonra vazgeçmişler: "Paşabahçe'de tifo var... girmeyiniz, konuşmayınız, dokunmayınız"...
Çünkü sosyal mücadele örnek teşkil edebilir; çünkü bir yandan laiklikle, çağdaşlıkla, etnik meselelerle uğraşmak; diğer yandan "trend" satmak Türk şark kurnazlığı altında postmodern takılmak çok daha fazla düzen koruyucu bir kalkan oluşturuyor...
Her şeye rağmen, bu mücadelenin sonunun nereye varacağı bilinmemesine rağmen, Paşabahçe işçileri insanın "kendini iyi hissetmesini" sağlıyor... Çünkü, her türlü etnik, ırksal, dinsel kimliklere dayalı ifadelerle oluşan gerginliğin ötesinde başka bir saygının, insana saygının, farklılıklarına rağmen birbirlerine saygının örneklerini sunuyorlar... Beykoz Paşabahçe'de emekleriyle bir kültürü nasıl kurduklarını ve onu nasıl korumak istediklerini gösteriyorlar...
Küreselleşme çağında "geride kalmış mevzular"
Hamlet'te ölen ve içlerinde siyahların ve kadınların olduğu 22 insanın ölümünü, Paşabahçe'de yok edilen bir kent kültürünü, insan olma mücadelesini göz ardı etmeyi hiçbir gerekçe mazur gösteremez...
Bunu ancak liberal, yeni trend meraklısı, tuzu kuru zihniyetler mazur gösterebilirler... Çünkü onlara göre işçi olmak, işçi sınıfı olarak mücadele vermek, sosyal adaletten, sendikadan bahsetmek "geride kalmış" mevzulardır...
Küreselleşme çağında "sosyalizan" çağrışımlar yapan bu tür mevzulardan bahsetmek zamana ayak uyduramamaktır. Zamana ayak uydurmak demek sınırları aşarak yatırım yapmak, ticaret yapmak, kazananların safında olmak ya da modalara uymak demektir. Küreselleşme denilen kavramda işçiler, yoksullar ve onların hayat mücadeleleri yoktur...
Türkiye'nin aydınlık yüzü Paşabahçeli işçiler "olduklarını", "olmak istediklerini" gösteriyorlar... Onlar başka bir toplum, başka bir küreselleşme olabileceğini; gerçek bir toplumun ve küreselleşmenin sadece güçlülerin dayattıklarıyla değil, sıradan insanların mücadeleleriyle olabileceğini gösteriyorlar...(NK/BB)