Hepimizin malumu, Paris sokakları sınıf mücadelesinin ilk kıvılcımlarından, 68 olaylarına, kadın mücadelesinden, lise ve üniversite öğrencilerinin okul işgallerine kadar pek çok gösterinin, eylemin, yürüyüşün tanığıdır.
1 Mayıs yürüyüşleri de Paris sokaklarında yeşeren protesto ve hak arama kültürünün bir parçasıdır, günümüzde giderek sembolik hale gelen, adeta bir alışkanlıkla gerçekleştirilen bir parça.
Günümüzde 1 Mayıs'ta Paris'te olmak hoştur, olay çıkmaz, her yer rengarenktir, çoluk çocuk rahat rahat yürür annelerinin, babalarının ellerini bile tutmadan.
Genelde kortejin başlama noktası olan République (Cumhuriyet) Meydanında buram buram mergez (Cezayir sucuğu), patates kızartması kokuları ortağı sarar, işçi bayramında işçi bayramına kayıtsız göçmenler kalabalıktan nasiplenmek için yiyecek tezgahlarını kurarlar.
Kendi ülkelerinde seslerini duyurmak bir yana varlıkları bile kabul edilmeyen bir çok küçük grup ülkelerine bir ses gönderebilmenin sanrısı içinde korteje eklenirler. En büyük sendika grubu olan CGT ve irili ufaklı diğer sendikalar geleneksel korteje, o yılki taleplerinin listesini mikrofonla bağırarak okuyan bir temsilcilerinin eşliğinde katılırlar.
Slogan yok denecek kadar azdır. Kağıtta yazılı metni slogan ritmiyle okumak ve içeriği hiç anlaşılmayan bir söz grubu haykırmak kafidir. Paris'te 1 Mayıs gazsız, copsuz, hoş, renkli ama coşkusuzdur. İnsanların yüzlerinde neredeyse, bugün 1 Mayıs, sokağa çıkmak lazım ifadesi hakimdir.
Bu satırlar önceki kuşaklar için tanınmayacak hale gelen eski bir dostun hüznünü yaratacaktır belki, ancak Paris'te 1 Mayıs son yıllarda, bir geleneğin ifa edildiği, gülümseyen bir bayram gününden daha coşkulu değildir. Gelişmiş, post endüstriyel ülkelerin hemen hepsinde görülen bu durum hak taleplerinin, edinilmiş hakların korunmasının artık sokak yerine başka platformlara taşınmış olmasının bir sonucudur.
Sokaklar ve meydanlar demokrasi düzeyi yükseldikçe, karşılıklı iletişim alanlarının sayısı arttıkça, hak talep edenlerin toplumsal konumu ve taleplerinin içeriği değiştikçe boşalmaya, eski işlevinden uzaklaşmaya baslar.
1 Mayıslar gelişmiş ülkelerde artık hükümetlerin kulaklarını çevirdikleri bir alan olmaktan çıkmıştır zira hükümetlerin var olan ekonomik sistem gereği en çok kulak vermek durumunda oldukları sendikalarla bambaşka platformlarda bir araya gelinmekte, tartışılmaktadır, sendikaların en güçlü aracı grev hakki hükümetleri anlaşma zeminine çekmek için hazır durumdadır.
Ve 1 Mayıs'ta sokak, mağduriyetin haykırıldığı bir alandan, bugün sahip olunanlar için mücadele verenlerin anıldığı geleneksel bir kutlama alanına dönüşür.
Bu Cumartesi, Paris'teki 1 Mayıs kortejini dışardan izledim, kaldırımdan yürüyerek. Aklım İstanbul'da, Taksim meydanındaydı, coşkunun ve endişenin büyüklüğünü düşündüm, yıllar yıllar sonra bir tabunun yıkılışına şahit olmanın heyecanını, her an bir kıvılcımla her şeyin darmadağın olabileceği tedirginliğini duyumsadım uzaktan, tarihi, sembolik bir biraradalığa iştirak edememiş olmanın burukluğuyla.
Yanımızda süzülen kortejin dingin haline, gülümseyen yüzlerin "taleplerine", Sarkozy'yi tuhaf kılıklara sokan neşeli pankartlara, geçmişi yad edenlere, sayıları pek az olan gençlere bakarken, Türkiye'nin, bırakın hak talep etmeyi, hakkın talep edildiği ilk yer olan sokağa ulaşmak için bile büyük ve uzun bir mücadele gerektiren kırık dökük demokrasisini düşündüm.
Dalgınlığımı CGT korteji içinde kol kola yürüyen kağıtsız işçilerin sesleri ve görüntüleri bozdu. Talepleri, her eylemlerinde yıllardır olduğu gibi artık kaçak çalışmamaktı. Kendi tabirleriyle "burada çalışıyorlar, burada yaşıyorlardı ve burada kalacaklardı". Kağıtsız işçiler bugün başta Fransa olmak üzere Avrupa'nın pek çok ülkesinde seslerini duyurmak için insanüstü bir çaba içindeler.
Son iki yıldır Fransa'da mobilizasyonlarını, toplantı sayılarını hissedilir ölçüde artırdılar. Onlar ileri modern demokrasilerin yeni eylemcileri, bir başka deyişle onların durumu Avrupa demokrasilerinin yeni ayıbı. Kağıtsız işçilerin arasında Başbakanlık binasının tadilatında çalışan da var, vergi ödeyen de, hepsinin çocukları okula gidiyor, toplumda tutunmaya çalışıyor.
Onlar Paris sokaklarının son sahipleri, sesleri gür, yüzleri öfkeli, karanlık geleceklerini yırtmaya çalışıyorlar, pankartları, sloganları Paris'te dingin 1 Mayıs'ı yeniden bir talep, bir itiraz platformuna çeviriyor. Konuşmak için yanına yaklaştığım Faslı Fatima Hanım öyle coşkulu ki önce itiyor beni, "görmüyor musun eylem yapıyoruz burada" dercesine, ardından gülümseyip koluma giriyor, "haydi durmayalım, beraber yürüyelim, yürürken anlatayım sana" diyor.
Dört yıldır kağıtsız (kaçak) temizlik işçisi olarak çalışıyor Fatima Hanım, Paris'in göbeğinde. "Hafta sonları da çalışıyorum" diyor, nasılsa onun çalıştığı fazladan saatlerin karşılığını ödeyen de yok, hesabını soran da. Yine de neşesini, gülümsemesini muhafaza etmiş Fatima Hanım, "düzelecek diyor, bizim de bir geleceğimiz olacak".
Kağıtsız işçilerin tam da kağıtsız oldukları için gelişmiş modern demokrasilerdeki yeni tartışma, hak arama, protesto alanlarını kullanma şansları yok, onların sokaktan başka seslerini duyuracakları bir yer yok. Onlar, Avrupa demokrasilerinin göç olgusunu bir türlü "hazmedememelerinin" faturasını ödeyenler. Onlar kurbanlıktan sıyrılmak için mücadele ederken sığındıkları ülkelerin ekonomik düzenlerinde yeni bir alt sınıfın ilk üyeleri. (MÖ/TK)
* Merve Özdemirkıran, Paris Siyasal Araştırmalar Enstitüsü, Doktora öğrencisi.