Ne dersiniz, evet evet siz!
İnfaz edelim mi?
Hayır, infaz etmeyelim ama konuşmasın…
Tamı tamına böyleydi, soracağım soruyu tamamlamama fırsat vermeden salonu velveleye veren dilibozuk bir zatı muhteremi susturmayı beceremeyen hanım moderatörün gözlerinin içine bakıp bir taraftan da infaz memuru kılıklı zata laf yetiştirmeye gayret eden duyarlı panel izleyicisinin müdahilliği…
Mülteci çocukların konu olduğu çocuk edebiyatı var mı?
İstanbul’da konusu çocuk edebiyatı olan bir panele davetliyim. Yabancı konuklar ve konuşmacılar da var. Soru cevap bölümünde sorumu yöneltmek için el kaldırıyor ve başlıyorum konuşmaya: Bir aile. Fertlerinden bir bölümü İsveç’te. İsveç’teki çocuklar sadece Kürtçe biliyor ve Kürtçe konuşuyorlar. Ailenin Diyarbakır’da yaşayan ebeveynlerinin çocukları ise uygulanagelen politikalar sebebiyle Kürtçe hiç bilmiyorlar. Çünkü evde Kürtçe konuşulmuyor, sadece Türkçe konuşuluyor. İsveç’teki çocuklar kuzenlerinin yanına Diyarbakır’a geldiklerinde dil nedeniyle anlaşma sorunu yaşıyorlar. İsveç, ülkelerinde sorun yaşayan kimi etnik kimliklere ve halklara kucak açan bir ülke. Acaba mülteci çocuklarının da kahramanı ya da konusu olduğu çocuk edebiyatı örnekleri var mı?
İşte tahammül edil(e)meyen soru.
Sonra program bitiyor ve dışarı çıkıyoruz. Salonda soru sordurtmayan dilibozuk şahsa, cılız tepki verenlerin dışında daha yoğun bir kesim ne hikmetse destek için yanıma geliyorlar. Alışkınız bu türden müdahalelere diyor ve ekliyorum, bir siyasetçinin namuslu olanların, olmayanlar kadar cesur olmaları gerektiğinden filan söz ediyorum dilim döndüğünce.
Bir yandan da şaşkınlığımı gizlemiyor paylaşıyorum yanımdakilerle. Sonuçta yaşananlar ve tahammülsüzlük İstanbul’da önemli bir kurumda hariçten gazel okuyanlarca kurum mensuplarının defalarca özürlerine rağmen yapılıyor.
"Bana Türkçe bir ekmek verir misin?"
Aklıma tekpartili dönemin bir uygulaması takılıyor. Düşünmeden edemiyorum.
Kürtçe konuşmak yasak! Ağızdan alenen duyulacak dozda çıkan her Kürtçe kelime için vatandaş ceza ödemekle mükellef. İspiyoncular çarşı Pazar fır dönüyor. Adamın evinde çocuklar aç. Fırına gidip ekmek almak lazım. Ama ekmeği istemek için de birkaç kelime Türkçe sözcük bilmek gerek. Adam çaresiz. Fırıncının karşısında ve “Ka nane kî bi Tirkî bide”. Fırıncı arif adam, halden bilen biri. “Ha ji tere nane kî bi Tirkî”.
Yaklaşık İki yıldır yazılarımın içinde geçen Kürtçe ifadelerin Türkçe açıklamasını kendime verdiğim bir söz gereği yazmıyorum. Merak eden kendisi çaba gösterip öğrensin diye. Sadece bu defalık bu kararımı bozuyorum. Bu kararımı bilmeyen bir dost sitem ediyor açıklamasını da yaz diye.
Bu yazının başlığını Emre Erdem koydu, panelin yapıldığı mekânda okkalı bir soru-yanıtla soru sordurtmayan dilibozuğa haddini bildiriyor da! Program sonrası İstiklâl’de yürürken uzaklardan bir dost Emre’yi arıyor, Şevval Sam. O arada sitemini ediyor. Yanıtını Emre Erdem aracılığı ile iletiyorum. Artık kardeş halkın dilini de öğrenmek için gayret etmek gerek, eğer kardeşliğe hâlâ hacet kaldıysa.
Bu defalık Kürtçenin tercümesi şu:
“Bana Türkçe bir ekmek ver.”
“Al sana Türkçe bir ekmek.”
Öte yakada yolumuz üzerinde birilerinin elinde kanla yoğrulmuş bayraklarla yeni bir kanlı sayfaya yelken açan sloganlar…
Çok mu zor...
Öyle gibi…
Ne dersiniz, infaz edelim mi?
Belki de şimdilik değil.
Peki ne zaman…
Hey oradakiler sesim geliyor mu? (ŞD/NZ)