Türkiye, seçim olsun olmasın oylarını gittikçe artıran, iç/dış, kitle/sermaye bağlantılarını da çoğaltıp güçlendiren ve beraberinde iktidardaki pozisyonunu da sağlamlaştıran bir siyasi hareketin kuşatması altında artık.
Ve bu kuşatma, sosyal, iktisadi ya da siyasi alanda alternatif projeler üretmeyen, üretse de anlatamayan hareketler sayesinde daha da büyüyor. Üstelik seleflerine ve benzerlerine kıyasla, sabır, pragmatizm, takiye dozajı çok daha yoğun bir siyasi hareket bu.
Bu siyasi hareket kendi medyasını da yaratıyor....
Bu özelliklerinin de katkısıyla, kendini fazlasıyla aşan, ancak kendi yönettiği bir hareket haline geliyor ve sermayeye yakın durarak kendi sermayesini, emek hareketine yakın görünerek kendi emek hareketini, Türklerin sırtını sıvazlayarak kendi Türklerini ve Türk milliyetçiliğini, Kürtlere göz kırparak kendi Kürtlerini, yoksulları sadakaya bağlayarak kendi yoksullarını, ABD’ye eyvallah diyerek kendi ABD’sini, AB’ye yakın durarak kendi AB’sini ve topladığı güç sayesinde de kendi medyasını yaratıyor.
Neoliberal sisteme itiraz yok...
Bağlar bu denli çeşitli olunca, biri tarafından terslendiğinde diğerinin yanına sığınabiliyor. Türkiye’nin de parçası ve aktörü olduğu uluslararası neoliberal sistemle ilgili bir itirazı olmadığı için, başka deyişle, mevcut sistemle ilgili olarak, iktidardaki zümreyi değiştirmekten, kamusal alanı muhafazakarlaştırmaktan ve kontrolünü ele geçirmekten gayrı bir kaygısı olmadığı için de, kendisine bağladığı ve kendisini besleyen kesimler arasında güçlü olanların daha da güçlenmesi, güçsüzlerin de güçlülerin lehine olan gidişata rıza gostermesi sağlanmış oluyor.
Beslendikleri damarlar arasında sakatlar da var...
Hareket aynı zamanda, her alanda ya kendi kurumlarını tesis ediyor ya da varolanların yönetimini ele geçirmeye çalışıyor. Ele geçiremediklerinin de hareket alanlarını daraltıp kendi kurumlarının hareket alanını genişletiyor. Attığı her adımla iktidarını daha bir güçlendiren siyasi hareketin beslendiği ve beslediği toplumsal damarlar arasında sakatlar da var.
Yukarıda hazırladığım zemin üzerinde anlatmaya çalışacağım hikaye de, bu kesimle, sakatlarla ilgili.
Ak Engelliler
Doksanların başında, Boğaziçi Üniversiteli, dini sohbetlerde birbirleriyle tanışıp kaynaşan bir grup görme engellinin öncülüğünde yeni bir dernek kuruluyor. Özellikle dindar engellileri kucaklamak ve onların ihtiyaçlarını gözeten çalışmalar yapmak kaygısıyla kurulan derneğin adı Beyaz Ay.
Başlattığı eğitim faaliyetleri sayesinde kısa zamanda özellikle görme engelliler için bir cazibe merkezi olan dernek, yetiştirdiği dindar engellilerin üniversite sınavlarında başarılı sonuçlar almasında etkili oluyor.Eğitimli ve dindar kadrolar devşirerek büyüyüp güçlenen dernek, özellikle Recep Tayyip Erdoğan’nın belediye başkanlığı döneminde, üyelerinin belediyenin mevcut kurumlarında ya da yeni açılanlarında istihdam edilmesini sağlıyor.
Bu grup içinde Lokman Ayva ismi öne çıkıyor. Ayva, engellilere yönelik politikaların belirlenmesi ve projeler hazırlanması hususunda belediyeye rehberlik ediyor.
Dernek Beyaz Parti Ak
Lokman Ayva’nın adına, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) kurucuları arasında ve AKP’den iki dönemdir seçilen milletvekili listesinde de rastlıyoruz. Kendisi aynı zamanda, Beyaz Ay Görme Engelliler Derneği’nin başkanlığını yürütüyor.
Mevcut durumda, AKP ve başkanının bu toplum için ve diğer siyasi partiler karşısındaki yeri neyse, Beyaz Ay ve Lokman Ayva’nın engelliler için ve engellilerle ilgili diğer kuruluşlar karşısındaki yeri de o. Sosyal ve siyasi alan tamam, iktisadi alan boş bırakılır mı?
İktidardaki siyasi hareketin içinde yetişen engellilerin kurduğu, engellilerle ilgili ürün ve hizmetler pazarlayan teşekküller de var elbet. Anlayacağınız, hareket engelliler alanında da, sosyal, siyasi ve iktisadi faaliyetlerini artırıp varlığını güçlendiriyor.
Yazının başında, AKP güdümünde olmayan kuruluşların hareket alanlarının daraltıldığını saptamıştık. Bu, engelliler alanında da geçerli.
Bir örnek...
1970’lerde Altı Nokta Körler Derneği, okul çağını geçirmiş ya da görme yetisini sonradan kaybeden yetişkin körler için bir rehabilitasyon merkezinin açılması gereğine karar veriyor. O dönemin İstanbul Belediyesi, açılacak merkez için Emirgan’da bulunan bir araziyi derneğe tahsis ediyor. Rehabilitasyon alanında çalışmak üzere Altı Nokta Körler Vakfı kuruluyor.
Şu anda sahiplenmese de, o günün Abdi İpekçi’li Milliyet Gazetesi merkez için bir kampanya başlatıyor. Kampanya sonunda toplanan parayla merkezin inşaatı ve tefrişi tamamlanıyor ve günümüze kadar çalışmalarını sürdürecek olan Altı Nokta Körler Rehabilitasyon Merkezi 1974’de açılıyor.
Ancak, dernekle belediye arasında imzalanan sözleşme uyarınca, arazi tahsis süresi 2000 yılında doluyor. Vakıf Belediye’yi sürenin uzatılması için ikna etmeye çalışa dursun; Beyaz Ay Derneği de arazi ve merkezin kendilerine tahsis edilmesi için çeşitli girişimlerde bulunuyor. Bir önceki belediye başkanı döneminde, her iki tarafın girişimi de sonuçsuz kalıyor.
Bu arada, Beyaz Ay Derneği, Altı Nokta Körler Rehabilitasyon Merkezi’nin kuruluşunda eğitimci olarak çalışıp sonrasında ABD’de aynı alanda çalışmalarını sürdüren bir kişiyle, Türkiye’de açmak istediği rehabilitasyon merkezi için temas kuruyor. Yeni belediye başkanı seçildikten sonra da, Altı Nokta Körler Vakfı ve Beyaz Ay, arazi tahsisiyle ilgili girişimlerini sürdürüyor.
30 Mayıs 2007'de önceki yıl vakfın bilgisi ve görüşüne başvurulmaksızın alınan belediye meclis kararına dayanılarak vakfa merkezin 7 gün içerisinde tahliye edilmesini isteyen bir tebligat gönderiliyor. Tebligata konu olan Meclis kararında, merkezin işlevsiz ve yararsız olduğu, arazi tahsisinin belediye için bir fayda getirmediği, merkezde yapılan işleri belediyenin zaten yaptığı iddia ediliyor.
Sonrasında ulaşılan bazı meclis üyeleri yanlış yönlendirildiklirini, kandırıldıklarını söyleye dursun, AKP güdümlü olmayan bir kuruluşun tasfiye edilmesini amaçlayan süreç hızlandırılmış oluyor.
Okuluma Dokunma!
Tebligat sonrasında, vakıf ve dernek üyeleri, basın açıklamaları, yürüyüş, şenlik, imza kampanyası gibi etkinliklerle tahliye girişimine karşı sosyal muhalefet oluşturmaya çalışıyor. www.okulumadokunma.org sitesinde yürütülen kampanyaya şu ana kadar 35.000’i aşkın imza verilmiş. Destek verenler arasında, onlarca aydın, sanatçı, akademisyenin yanısıra, çok sayıda dernek, sendika ve inisiyatif de var.
Başkan Kadir Topbaş ise, Okuluma Dokunma Platformu’nun, araziyle ilgili belediye ve Altı Nokta arasında yapılan sözleşmenin yenilenmesi talebiyle gerçekleştirdiği etkinliklere karşı, söz konusu arazinin değerlendiğini, belediyenin kaynak ihtiyacı için o arsanın satılacağını söylüyor ve konunun birileri tarafından siyasileştirildiğini, görme engellilerin sağda solda bağırtıldığını, bağırıp çağırarak bu işin olmayacağını, Altı Nokta Körler Derneği’nin masaya oturmaktan kaçtığını iddia ediyor.
Arazi henüz tahliye edilmedi ve Altı Nokta Körler Rehabilitasyon Merkezi çalışmalarını sürdürüyor. Ancak tahliye tehtidi de ortadan kalkmadığı için Okuluma Dokunma başlıklı kampanya da devam ediyor.
Kral "türbanlı"...
Özetle, ülkemizin yeni kabadayısı engelliler mahallesinde de kendi düzenini hakim kılmak adına, “ak” ya da “beyaz” olmayan tüm renklerin varlığını tehdit ediyor. Yaşayan daha iyi bilir, bu tavır sadece bu örnekle ve engelliler alanıyla da sınırlı değil.
Başka deyişle, mevcut iktidar, direksiyonunda kendisinin bulunmadığı arabalara benzin vermiyor. benzinini kendisi koyan arabaların yola çıkmasına da ancak iktidarın gösterdiği yolda gitmesi kaydıyla izin veriyor. Kendilerinden olmadığı halde arabasına aldıklarına da, yolda karşılaşacağı engelleri aşmak için ihtiyacı var.
Velhasıl, 12 Eylül’ün besleyip büyüttüğü ve babalarının bahçesinde babalarının koyduğu kurallarla top oynayan çocuklar şimdi kocaman adam oldular. Artık kendi oyun alanlarını inşa edip, oynadıkları oyunun kurallarını kendileri yazmaya çalışıyorlar.
Sizi bilmem ama, ben tümden geldiğimde de, tüme vardığımda da aynı resmi görüyorum: Sıra sayısı kaç olursa olsun, Cumhuriyet’in rengi hızla değişiyor. Ama kral hala çıplak. Sadece artık başında bir türban var!... (ÇD/NZ)