"Gece kulübünden sevgilisiyle çıkan bir şöhreti uzaktan görüntülemek matah değil.
Paparazzi provokasyon uzmanı olmalı. Büyük bir olasılıkla epeyce içki içmiş olan çifte hızla yaklaşacaksın, fotoğraf makinesini yüzlerine doğru yönelterek flaşları peş peşe patlatacaksın. Gözleri kamaşıp sendeleyerek düşecek gibi olduklarında faça vermemeye çalışacaklardır; sarhoşluk halleri ortaya çıkacak diye kendilerini saklamaya, elleriyle yüzlerini gizlemeye girişeceklerdir.
İşte tam da o kareler magazin basınının beklediği, tüm dünya ajanslarınca paylaşılacak skandal içerikli fotoğraflar olacaktır".
58 yıldır İtalya'da paparazzilik mesleğini sürdümekte olan Rino Barillari hakkındaki belgesel, usta fotoğrafçının samimi itiraflarına yer veriyor. Yönetmen hanesinde Giancarlo Scarchilli ile Massimo Spano'nun isimlerini gördüğümüz filmin İngilizce adı The King of Paparazzi (Paparazzi Kralı). 2018 yılı yapımı, Istituto Luce - Cinecittà prodüksiyonu 77 dakikalık belgesel, sinema dünyasının başkenti Roma’yken Barillari'nin yükselişe geçen kariyerine odaklanıyor.
Yer yer ilgiyle seyredilen film aynı zamanda üçüncü sayfa haberlerinden mafyanın icraatına, Mehmet Ali Ağca'nın Papa II. Jean Paul'ü öldürme teşebbüsünden ülkeyi çalkalayan Aldo Moro ve Pier Paolo Pasolini cinayetlerine, Barillari'nin geniş spektrumlu fotoğrafçılığını kapsamaya çalışıyor. Filmin fazlasıyla iddialı İtalyanca adı La Vera Storia (Gerçek Hikâye) tam da bu yüzden beklentileri karşılamıyor, sığ ve savruk senaryo dikkatimizin sık sık dağılmasına sebep oluyor. Ülkenin içine battığı karanlık kurşuni yılların kasveti bir anda seyirciyi kavrayacakken İtalya toplumunun 70'li senelerde nasıl değiştiğini, ne şekilde depoilitize edildiğini pek az veriyle anlamaya zorlanıyoruz.
Neyse ki filmin sonunda foto-muhabirlik mesleğine âşık Barillari'nin Dolce Vita dönemi çoktan geride kalmış olsa da zumlu fotoğraf makinesiyle hâlâ gece avına çıktığını görüp kahramanımıza saygı duyuyoruz. Üstelik günümüzde cep telefonlarıyla hepimizin birer hafiye olma kapasitesinin bilincindeki bir paparazzi ile karşı karşıya olmanın keyfini çıkararak.
Barillari en son Hugo Clément ile Asia Argento'yu dans ederken görüntüledikten
sonra Argento'nun uzatmalı sevgilisi Anthony Bourdain intihar etmişti.
Gönül isterdi ki Barillari kadar agresif olmasa da Türkiye’de bu tarz
foto-muhabirliğin öncülerinden biri sayılan Zozo Toledo hakkında da bir belgesel çekilsin…
Provokasyon şart da...
Provokatif tarzı tabii ki Barillari'nin hayatı boyunca muhtelif bedeller ödemesine sebep olmuş. Bir defasında ününün zirvesindeki Ava Gardner'a musallat olup canını fazla sıkınca güzeller güzeli yıldızın tekmesini karnına yiyivermiş.
Arabistanlı Lawrence filmiyle özdeşleştirdiğimiz Peter O'Toole, Roma'daki Club 84'ün çıkışında sarhoş halde yakalandığında epeyce sinirlenmiş, Barillari'nin makinesini kaptığı gibi kahramanımızın kafasında kırıp onu hastanelik etmiş. Genç fotoğrafçı o zamanlar reşit olmadığından, ünlü aktör babasına 1 milyon liret tazminat ödemek zorunda kalmış.
Huzurevindeki bir yaşlıyla evlenip İtalya vatandaşlığı aldığı basına yansımış olan aktris Sonia Romanoff da Navona meydanında başka bir adamla görüntülenince intikamı acı olmuş. Elindeki dondurma külahıyla Barillari'ye çullanıp çehresini dondurmaya bulamış. Hadiseyi görüntüleyen başka bir paparazzi sayesinde vaka o dönemin en popüler hadiselerinden biri haline gelmiş.
Dolce Vita estetiği
Arada anılarına vâkıf olduğumuz sinemacılardan Giuseppe Tornatore'nin de, Barillari'nin olmasa bile paparazzilik müessesesinin kurbanlarından olduğunu öğreniyoruz. Dünya çapında tanınmasını sağlayan Cinema Paradiso sonrasında yolunu gözler hale gelen magazinciler bir keresinde yönetmen evinden bir kadınla çıktığında flaşları peş peşe patlatıp Tornatore'nin gizli ilişkisini ortaya çıkardıklarını duyurmuşlar. Oysa yanındaki kadın kız kardeşinden başkası değilmiş!
Geçenlerde vefat eden usta Bernardo Bertolucci de belgeselde hatıralarını paylaşanlardan; Dolce Vita'nın piyasaya çıkmadan önce düzenlenmiş çok özel bir gösterimine katıldığını anlatıyor. Muhafazakâr İtalya'da sansüre takılma ihtimali yüksek olduğundan Federico Fellini, filmin ham versiyonunu İtalyanca dublaj henüz yapılmamışken, Pasolini'nin de dahil olduğu entelektüeller çevresine gösterir. Her biri kendi dilini konuşan birçok yabancı oyuncunun varlığı filmin uluslararası kimliğini perçinlediği gibi bu sayede hazır bulunanlara unutulmaz bir tecrübe yaşatılır.
İtalya'nın dünya çapında şık bir marka olmasında büyük payı olan o yıllara ait, belgesele serpiştirilmiş buna benzer ikincil anekdotlar filmin dağınıklığında önemli rol oynuyor ne yazık ki.
Başarı hikâyesi
Aslında onlu yaşlarının ortalarında, tek başına köyden kente göç edip başarıya ulaşmış bir adamın hikâyesini izliyoruz belgeselde. Barillari'nin İtalya'da daima küçümsenen, ekonomik imkânsızlıklar içindeki Güney bölgelerinden biri olan Calabria'dan Roma'ya gelip dünya çapında tanınmış bir paparazziye dönüşmesine tanıklık ediyoruz.
Çizmenin başkenti Roma'ya ilk geldiğinde sokakta yaşayan, Villa Borghese, Trevi çeşmesi veya Termini garında sabahlayan maceraperest Barillari bir bekâr evine taşındıktan sonra tesadüfen fotoğrafçılığa bulaşmış.
Kiev marka fotoğraf makinesiyle turistleri görüntülediği karelerden dünya yıldızlarının çok özel anlarına giden dolambaçlı yollarda tabii ki epeyce yıpranmış: 163 kere ilkyardıma kaldırılmış, 11 kaburgası kırılmış, hatta bir kere bıçaklanmış. Siyasi protestoları görüntülemek üzere yürüyüşlere katıldığında polislerden hatırlayamadığı sayıda cop darbesine maruz kalmış.
Fakat geriye dönüp baktığında geçmişini sihirli sıfatıyla betimleyecek kadar tatminli; paparazziliğin tüm dünyaya İtalya'dan yayıldığını ifade ederken hiçbir yerde memleketinde yapıldığı kadar iyi yapılmadığını iddia edecek kadar da gururlu.
Barillari sergisi
Geçtiğimiz Ekim ayında Roma'daki Maxxi'de düzenlenmiş, fotoğraflarından oluşan büyük bir sergiyle de onurlandırılan Barillari'ye kadınlar hakkında ne düşündüğü sorulmuş: "Artık diva kalmadı. Her yaşta gerçekten güzel olanlardan bahsediyorum. Mesela Virna Lisi, Scilla Gabel veya Magnani.
Bugün hepsi estetikli, o kalın dudaklarıyla… bazen birbirine karıştırıyorum!"
Genç ve nazik Barillari Audrey Hepburn'e epey sokulmuş olmasına rağmen meşhur aktrisin durumu güler yüzle idare etmesi sergideki klasikleşmiş karelerden birinde sabitlenmiş.
Faşist uygulamalarıyla tanınan Matteo Salvini gibi bir siyasetçinin sansasyonel sergiyi ziyaret edip Barillari ile el sıkışması ise fotoğrafçımızın sicilini bir şekilde kirleten unsurlardan.
Barillari'ye çekemediği için hayıflandığı bir kare var mı diye sorulduğunda, Ağca'nın saldırısı sonrasında Papa'yı Gemelli hastanesinde saklanarak beklediği, farkedildiği zaman kıyasıya dövülüp dışarıya atıldığı vakayı anıyor.
Belgeselde Ağca'nın o zamanlar çekilmiş birçok siyah beyaz karesi de peş peşe arzıendam ediyor. Barillari aslında kendisi dahil tüm foto-muhabirlerin, Ağca'nın hedefi tam tutturamayıp Papa'nın kurtulmasının müsebbibi olarak bilinen rahibenin peşine düştüğü de ifade ediyor. Ağca'nın "Ben İsa Mesih'im… " diye başlayan tiradıyla deli numarasına yatıp gerçek suçluların ortaya çıkarılmasına giden yolu nasıl tıkadığı da filmde belirtilenlerden.
Via Veneto bereketi
Belgesel İtalya'da patlayan uyuşturucu furyasının kurbanlarından tutun, ülkeyi sarsan terör saldırılarına varıncaya kadar çeşitli alanlara Barillari'nin çarpıcı kareleriyle değiniyor. Petrol zengini Getty ailesinin varislerinden John Paul Getty III'ün İtalya'da 'Ndrangheta tarafından kaçırılıp fidye için kulağının kesilmesi de filmde hatırlanan tatsız vakalardan. Fakat belgeselin aslında en doyurucu kısımları yalnız İtalya sinemasının değil, dünya film piyasası yıldızlarının resmigeçidi haline geldiği anlar.
Roma'nın kafelerle süslü ünlü Via Veneto'sunda, dönemin mühim yönetmenlerinin kendi şürekâsıyla nasıl ayrı ayrı mekânları tercih ettiği de enteresan detaylardan. Felliniciler, Visconticiler ve Antonioniciler arasındaki seviyeli mesafe tatlı bir rekabetten kaynaklanıyormuş, ama her hâlükârda Via Veneto o yıllarda paparazzilere sonsuz imkânlar sunan bir membaymış.
İtalya Cumhuriyet nişanıyla onurlandırılmış, Çin Shaanxi üniversitesince fotoğrafçılık fahri doktoru ilan edilmiş Barillari hakkındaki belgeselde paparazziliğin faydaları, etik olup olmadığı da tartışılırken bir dönemin ruhunu yakaladığımız kesin.
Fellini'nin Dolce Vita filmi sinema dünyasının yıldızlarının Roma'ya akın akın gelmesini sağlamış, paparazzilere de o dönemi ölümsüzleştirmek düşmüştü. Belgeseldeki tafsilattan: Raquel Welch'in Roma sokaklarında 20 santimetrelik minisiyle yürümesi, Ursula Andress'in, Fabio Testi ile arabada yakalandığında gizleyemediği memnuniyeti, Jayne Mansfield'in paparazzi ordusuna kucağında köpeğiyle hatlarını iyice belirginleştiren pozlar vermesi, Brigitte Bardot'nun özel hayatına sızmak için foto-muhabirlerin duvarlara, damlara, ağaçlara tırmanışı…
Bellingcat dönemi
Filmdeki bazı ayrıntılar birçok insanın elindeki, geliştirilmiş teknolojiye sahip fotoğraf makinesi donanımlı telefonlar yüzünden anlamsız gelebilir. Barillari de çağın epeyce değiştiğinin farkında ve aslında artık hepimizin birer foto-muhabir gibi çok özel anları yakalayıp paylaşabiliyor olmamızdan memnun.
Tabii dönem kahramanımızın görüntülediği Stewart Granger, John Wayne, Anthony Quinn, David Niven, Richard Burton, Henry Fonda, Gregory Peck, Walter Chiari, John Houston, Alfred Hitchcock, Gillo Pontecorvo, Tennessee Williams, Xavier Cougat, Frank Sinatra, Roger Vadim veya Rudolf Nureyev dönemi değil ama çoğumuzun elinde gayet etkili aygıtlar var.
Bellingcat gibi gerçeğin peşine düşen organizasyonların değerini bilip propaganda adına devletlerin bile resmen manipüle etmeye çalıştığı gerçekleri hızla tedavüle sokmamız insanlığın yararına.
Fellini'nin "Paparazzilerin Kralı" payesini verdiği Barillari'nin sözleriyle: "Smartphone'larla bugün hepimiz bir şeylerin şahidiyiz". Bir de unutmadan, gazeteci ve foto-muhabirlerin devletlerce düşman ilan edilip hapsedildiği veya yok edildiği günümüzde yine Barillari'nin dediği gibi: "Dünya bugün daha hızlı ama kalpsiz!" (RL/HK)