* Görsel: Pixabay
"Yemek yemeden duramamak koronavirüsün belirtisi miydi?"
"Yemek yememe engel olsun diye evdeyken de maske takıyorum."
"Karantina boyunca her türlü ıvır zıvırı yediğimi söylemiyorum; diyorum ki, göbek deliğim bedenimle arasına sosyal mesafe koymaya başladı..."
ABD'li sosyal medya kullanıcıları bir yılı aşkın süredir dünyanın başını ağrıtan yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgınının ve beraberinde getirdiği izolasyon ve kapanmanın yemek yeme alışkanlıklarını nasıl değiştirdiğini biraz da esprili bir dille bu şekilde ifade ediyor.
Artık koronavirüs kelimesinin k'sinden bile sıkılmış olsak da bambaşka bir coğrafyadan gelen bu serzenişlere hak vermemek elde değil.
Korona günleri başta evde(n) çalışma fırsatı bulan "şanslı" azınlık olmak üzere hepimizin hayat tarzını derinden etkiledi. Önce hareket etme ve yeme-içme alışkanlıklarımız, sonrasında da tartının gösterdiği rakam ve aynadaki suretimiz ister istemez bu durumdan nasibini aldı.
Peki, araştırmalar ve uzmanlar bu duruma ne diyor? Pandemi döneminde yemek yeme alışkanlıklarımız ve kilomuz nasıl değişti? Bu değişimlerin ardında hangi sebepler yatıyor? Ve daha da önemlisi, tüm bu değişimlerin karşısında nasıl bir tutum takınmakta fayda var?
Özellikle biz kadınların nasıl görünmemiz gerektiğiyle ilgili türlü telkin ve dayatmalarla karşı karşıya kaldığımız "Kadın dediğin..." dünyasında herkesin kendini mutlu hissettiği kiloda güzel olduğunun altını kalın kalın çizerek bu sorulara yanıt bulmaya çalışalım...
Ortalama 3,26 kilo aldık
O zaman önce şu sorularla başlayalım: Pandemi kilomuzu nasıl etkiledi? Bu dönemde ortalama vücut ağırlığımız nasıl değişti?
Ipsos araştırma şirketinin geçen şubat ayında yaptığı "Koronavirüs Salgını ve Toplum" araştırmasının sonuçlarına göre, Türkiye toplumunun yüzde 60'ı salgın başladığından bu yana ortalama 6,6 kilo aldı, bu dönemde ortalama kilo artışı 3,26 olarak kayıtlara geçti.
Araştırma kapsamında salgın öncesi ve şimdiki kiloları sorulan katılımcıların sadece yüzde 12'si bu dönemde kilo verdiğini ifade ederken yüzde 28'i kilo değişimi yaşamadığını söyledi.
Kilo aldığını söyleyen kadın katılımcıların oranı yüzde 65 olurken, aynı oran erkek katılımcılar arasında yüzde 54 olarak ölçüldü.
ABD'de yapılan benzer bir araştırmaya, Amerikan Psikoloji Derneği'nin (APA) Şubat 2021'de gerçekleştirdiği "Amerika'da Stres" araştırmasının sonuçlarına baktığımızda da katılımcıların yüzde 61'inin bu dönemde istemedikleri bir kilo değişimi yaşadığını görüyoruz.
Yine ABD'de, bu kez akıllı tartıların yaptığı kilo ölçümleri temel alınarak gerçekleştirilen bir araştırma ise kapanma döneminde yetişkinlerin her 10 günde bir 225 gramdan (yarım pound) fazla aldığını gösteriyor.
Araştırmacılardan Gregory M. Marcus'un da altını çizdiği üzere, bu rakam ABD'li yurttaşların ayda neredeyse bir kilo aldığı anlamına geliyor.
Peki farklı coğrafyalardan gelen bu benzer sonuçları nasıl değerlendirmek gerek? Bu kilo artışının ardında hangi faktörler yatıyor?
Daha çok kapanma, daha az hareket
Pandemi dönemi, yeme-içme alışkanlıklarımızı, yani hangi yiyecek ve içecekleri hangi sıklıkla, ne kadar tükettiğimizi muhakkak fazlasıyla etkiledi.
Fakat ona gelmeden önce altını çizmek gerekir ki, koronavirüsten korunmak için bireysel ve toplumsal düzeyde alınan önlemler ve getirilen kısıtlamalar - eğer bunun için fazladan bir çaba da harcamıyorsak - hareket etmeyi gündelik hayatımızın önemli bir parçası olmaktan çıkardı.
Salgının ilk aylarıyla birlikte başlayan evden çalışma ve uzaktan eğitim, alınan kapanma kararları ve virüsü kapma korkusuyla daha çok yöneldiğimiz çevrimiçi market ve alışveriş uygulamalarıyla bir araya gelince ister istemez her geçen gün biraz daha az hareket eder olduk.
Kasım 2020'de yayınlanan bir araştırma da aslında bu durumu doğrular nitelikte. 187 ülkeden 455 bin 404 kullanıcının attığı adım sayısını temel alan araştırma, Dünya Sağlık Örgütü'nün koronavirüsü "pandemi" ilan ettiği 11 Mart 2020 tarihinden sonraki on gün içinde atılan adım sayısının yüzde 5,5 oranında, otuz gün içinde ise yüzde 27,3 oranında azaldığını gösteriyor.
ABD'nin Louisiana Eyalet Üniversitesi'nden klinik psikoloji profesörü Leanne Redman'in yaptığı başka bir araştırma da pandeminin ilk zamanlarında daha sağlıklı beslenen kişilerin dahi bu dönemde diğer herkes gibi eskiye nazaran daha az hareket ettiğini ortaya koyuyor.
Araştırma sonuçlarına ilişkin ABD'nin The New York Times gazetesine konuşan Redman, "Evden işe, işten eve gidip gelen insanları, hatta metroya veya otobüs durağına koşanları ya da mektup göndermek için postaneye uğrayanları düşündüğümüzde gündelik yaşamın egzersiz dışında kalan aktivitelerini gerçekleştirirken çok fazla kalori yaktığımızı görüyoruz" diyor.
Yeterince ya da en azından eskisi kadar hareket etmediğimizde, yani bu kalorileri yak(a)madığımızda ise kilo olarak bizimle kalıyorlar.
Daha çok zaman, daha çok yemek
Peki, bir tık geriye gidersek... Bu kalorileri nasıl alıyoruz? Pandemi dönemi bu açıdan hayatımızda neleri değiştirdi?
Bu soruları cevaplayabilmek için önce İzmir Ekonomi Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü'nden Betül Öztürk'e kulak verelim.
"Koronavirüs nedeniyle pek çok şirket uzaktan çalışmaya geçti. Binlerce öğrenci de uzaktan eğitim alıyor," hatırlatmasında bulunan Dr. Öğretim Üyesi Öztürk okurlarla kısaca şu bilgileri paylaşıyor:
"Bu dijital dönüşüm, bireylerin ailesiyle geçirdiği zamanı artırdı. Ancak, çalışma süreleri ile yakınlarımıza ayrılan zaman da birbirine karıştı.
"Birçok kişi sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği olmak üzere üç temel öğünümüzde değişikliğe gitti. Sabahları işe veya okula gidiş yolunda geçirdiğimiz zamanı evde değerlendirmeye başlayınca, erken saatlerde yaptığımız kahvaltı geç saatlere kaydı.
"Birçok kişi, sabah erken kalksa bile kahvaltı yapmamayı, öğle ve akşam olarak iki öğün beslenmeyi alışkanlık haline getirdi."
Fakat bazılarımız her ne kadar artık günde üç değil, iki öğün yese de bu, pandemi öncesine göre daha az yediğimiz anlamına gelmiyor. Aksine, özellikle evde geçirdiğimiz zamanın artmasıyla birlikte hem yemek yapmaya hem de yemek yemeye eskisinden daha çok zaman ayırabiliyoruz.
Örneğin, The Atlantic'e konuşan eğitimci Wendy Robinson evden çalışmaya başlamanın hayatına daha fazla yemek kattığını söylüyor.
Pandemiden önce işlerinin çok yoğun olduğunu, bu yüzden de öğle yemeği yemek için özellikle bir zaman ayırmadığını ifade eden Robinson, artık hem öğlenleri "gerçek bir yemek" yediğini, hem de her zaman keyif aldığı bir hobi olan yemek yapmaya daha çok vakit ayırabildiğini belirtiyor. Çünkü artık iş için yolda harcadığı süreyi de yemek yaparak geçirebiliyor.
Diğer bir deyişle, korona günlerinde evde geçirilen daha çok zaman bize ister istemez daha çok yemek olarak geri dönebiliyor.
Daha çok abur cubur tüketiyoruz
Tabii buradan alelacele bir sonuca varmamakta fayda var çünkü bu dönemde daha çok yemeye başlamamız hepimizin her türlü fast food'u bir kenara bırakıp uzun uzadıya ev yemekleri pişirdiği anlamına gelmiyor.
Şöyle ki, yine the Atlantic'ten Amanda Mull'un paylaştığı son bir yıla ilişkin rakamlar pandemi döneminde abur cubur diye tabir edebileceğimiz cips ve benzeri gıdaların satışının arttığını ortaya koyuyor.
Örneğin, cips ve benzeri aperatif yiyeceklerin üretim ve pazarlamasını yapan Frito-Lay firması ocak ayında yaptığı açıklamayla son bir sene içinde satışlarının yüzde 30 ile 40 arasında arttığını duyurmuş.
Mull'un paylaştığı başka bir piyasa analizine göre ise kuru meyve ve kuruyemiş satışları bu dönemde yüzde yüzden fazla artış göstermiş.
Aynı analiz bu dönemde dondurulmuş gıda satışlarının yüzde 20'den fazla arttığını, sakızdan alkollü içkilere kadar hazır yiyecek-içecek siparişlerinin ciddi oranlarda artış gösterdiğini ortaya koyuyor.
Peki, sağlığımızın bizim için belki de hiç olmadığı kadar önemli olduğu böylesine bir dönemde bu artışı nasıl okumalıyız?
Pandemi, stres ve "rahatlatan yiyecekler"
Koronavirüs döneminde abur cubur veya fast food gibi işlenmiş ve çoğunlukla sağlıksız gıdaların tüketiminin artış sebeplerini açıklamaya çalışan İngilizce kaynaklara başvurduğumuzda uzmanların bu durumu belli başlı bazı kavramlar üzerinden açıkladığını görüyoruz.
Bu kavramlardan ilki, Türkçeye kabaca bir tercümeyle "rahatlatan yiyecekler" şeklinde çevirebileceğimiz "comfort food".
Bu konuda kalem oynatan ve basına konuşan çoğu uzman pandemi döneminde daha çok yemek yememizin, çoğunlukla da sağlıksız besinler tüketmemizin ardında yatan en önemli sebeplerden birinin bu dönemde yaşadığımız stres ve diğer olumsuz duygular olduğunu ifade ediyor.
"Yiyecekleri çoğu zaman rahatlıkla özdeşleştiririz. Hatta bunu tam anlamıyla karşılayan bir kelime de var: Rahatlatan yiyecekler," diyen ABD'li psikolog Ann Kearney-Cooke pandeminin beraberinde getirdiği stres, gerginlik ve belirsizliğin açlık hissimizi artırdığını söylüyor.
"Kısa süreli stres iştahı azaltır. Fakat söz konusu olan uzun süreli stres ise veya stresin ne zaman biteceğini bilmiyorsak, bu durum iştahımızı arttırır" diyor ve bu artışın bilimsel boyutunu şöyle açıklıyor:
"İnsanlar pek çok belirsizlik veya sürekli bir gerginlik yaşadığında vücutları açlık hissini artıran kortizol isimli bir steroid hormonu salgılar. Kortizol salgılarız ve bu da yemek yeme isteğini artırır."
Açlıktan değil, kaygı ve stresten yiyoruz
Cincinnati Psikoterapi Enstitüsü'nden Kearney-Cooke'un çizdiği bu çerçeve bizi bu durumu birebir karşılayan diğer iki kavrama götürüyor: Duygusal yeme (emotional eating) ve stresten yeme (stress eating).
Psychology Today'den klinik psikolog Cortney S. Warren'ın da ifade ettiği üzere, birbirinin yerine de kullanılabilen bu iki kavram kısaca "olumsuz duyguları bastırmak veya hafifletmek için bilinçli veya bilinçsiz bir çabayla yemek yemeye (veya yememeye) başlamak" şeklinde tanımlanabilir.
Yeme davranışlarımızdaki bu duygusal temelli değişimler aşırı yemekten kalori miktarını ciddi oranda sınırlamaya kadar değişebiliyor.
İngiltere'nin Chelsea Psikoloji Kliniği'nden uzmanlar pandemi ve duygusal yeme arasındaki bağlantıyı kısaca şöyle açıklıyor:
"COVID-19'un ve pandemiyi yönetmek için tüm dünyada hükümetlerin aldığı önlemlerin korkudan paniğe, kederden kayba, can sıkıntısından kaygıya bir dizi duyguyu beraberinde getirdiğini söylemeye gerek bile yok.
"Bu duygular, etrafımız yiyeceklerle çevrili bir şekilde evlerimizde günler geçirmemiz, gıda kıtlığı tehdidiyle bir araya geldiğinde elbette stresli ve rahatsızlık verici olabilecek duygusal yemeye yol açabilir.
"Pandemi konusunda endişeliysek, maddi durumumuzdan kaygılıysak veya sürekli kapalı kalmaktan bunaldıysak, yiyecekler kısa süreli bir rahatlama sağlayabilir. Bunun sebebi belli gıdaların serotonin ve dopamin gibi sinir ileticilerinin üretimini artırmasıdır. Serotonin iştah, uyku ve ruh halimizi düzenlerken dopamin ise motivasyon ve ödüllendirme ile bağlantılıdır."
"Tek stratejiniz yemek olmasın"
Yukarıda okuduğumuz uzman görüşlerinden de anlayabileceğimiz üzere, pandemi döneminde daha fazla veya daha az yemeye başlamamız, dolayısıyla da istemediğimiz kadar kilo alıp vermemiz ile pandeminin getirdiği olumsuz duygular arasında bir bağlantı var gibi duruyor.
Fakat uzmanlar uyarıyor:
"Duygusal yeme, uzun vadede daha az stresli, kaygılı veya sıkkın hissedeceğimiz anlamına gelmez. Diğer bir deyişle, duygusal yemeyi bir çeşit payanda olarak kullanabiliriz, fakat bu, duygusal deneyimlerimizle başa çıkmamıza yardımcı olabilecek etkili bir yol değildir.
"Duygusal yeme, duygusal deneyimlerimizi yönetmek için kullandığımız tek strateji ise bu durum bizim için daha da sorunlu olabilir. İdeal olan elimizin altında bir dizi farklı seçeneğin bulunmasıdır."
Diğer yandan, elimizin altındaki diğer seçeneklere baktığımızda hepsinin olmasa da bazılarının bize yine daha sağlıksız bir yaşam tarzı ve daha çok kalori ve kilo olarak geri döndüğünü görüyoruz.
Alkol tüketimi arttı, uyku düzeni bozuldu
Koronavirüs "pandemi" ilan edildikten yaklaşık bir ay sonra açıklama yapan Dünya Sağlık Örgütü, bu süreçte alkol tüketiminin arttığı ve bunun da insanların bağışıklık sistemini zayıflattığı uyarısında bulunmuştu.
Bu durum her ne kadar ülkeden ülkeye ve dönemden döneme değişiklik gösterse de New York Üniversitesi Küresel Halk Sağlığı Okulu'ndan bir grup araştırmacının Ocak 2021 tarihinde paylaştığı araştırma sonuçları depresyon ve kaygı bozukluğu yaşayan kişilerin COVID-19 pandemi döneminde alkollü içki tüketiminde artış olabildiğini ortaya koyuyor.
Aynı araştırmaya göre, içki tüketimi en fazla gençler arasında artarken, depresyon ve kaygı yaşayan daha yaşlı yetişkinlerin pandemi döneminde alkol kullanımı daha da ani bir artış göstermiş.
Artan alkol tüketiminin yanı sıra bu dönemde uyku düzenimizin değişmiş olması da kilo almamıza sebep olmuş gibi görünüyor.
"Daha çok yemek ve daha az hareket etmenin yanı sıra, uyku düzenindeki değişimler de kilo artışına katkıda bulunabilir. Pek çok insanın kaygı sebebiyle uyumakta zorlandığını veya can sıkıntısından daha çok uyuduğunu görüyoruz," diyen Forbes yazarı Randi Mazzella, uyku, yaşlanma ve sağlık araştırmacısı Christina Pierpaoli Parker'ın görüşlerini de bizimle paylaşıyor:
"Araştırmalar, uyku ile metabolizma sağlığı, iştah ve beslenme arasında güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Yeterince uyuyamadığımızda, hormonlarımız iş görmez; bu da daha aç hissetmemize sebep olur.
"Bu durum ayrıca daha uzun süre uyanık olduğumuz, yemek yemek için daha çok zamanımızın olduğu, daha yorgun olduğumuz ve egzersiz yapmaya daha az meyilli olduğumuz anlamına gelir."
Ne yapmalı?
Peki, tüm bu değişim ve olumsuz duyguların karşısında bir tür kısır döngüye kapılmamak için ne yapmalı? Uzmanlar ne öneriyor?
Chelsea Psikoloji Kliniği'nden uzmanların ve Forbes dergisine konuşan psikologların özellikle duygusal yeme davranışına karşı okurlarla paylaştığı önerileri kısaca dört başlık altında toplayabiliriz:
Kendinize iyi davranın — Duygusal yeme davranışı günlük normalimiz dediğimiz hemen her şeyde muazzam değişikliklere yol açan pandemi karşısında kendimizi bir nebze de olsa yatıştırabilmek, biraz olsun daha iyi hissedebilmek için başvurduğumuz anlaşılır bir stratejidir.
Bu yüzden belki de her şeyden önce bu olağanüstü şartlarda kendimize iyi davranmakta, bu şartlar altında yaptığımız şeyin gayet anlaşılabilir olduğunu, elimizden geleni yaptığımızı hatırlamakta fayda var.
Yemekle ilişkinizi sorgulayın, duygularınızı tanıyın — Ardından kendimize şunu sorabiliriz: "Şu an gerçekte neyi doyuruyorum? Fiziksel açlığımı mı yoksa duygusal açlığımı mı? Şu an ihtiyacım olan ne? Yemek mi? Yoksa dikkatimi başka şeylere vermek daha iyi olabilir mi?"
Eğer yalnız hissediyorsak veya canımız sıkılıyorsa o an yemek yemek yerine sevdiğimiz birini arayabilir ya da stresli veya bunalmış hissediyorsak rahatlatıcı bulduğumuz başka bir aktiviteye yönelebiliriz.
Belli bir yeme düzenine bağlı kalın — Pandemi gibi hayatımızın kontrolünün bizden çıktığını hissederek kaygı ve stres duyduğumuz, eski normalimiz dediğimiz çoğu rutin ve alışkanlığın hayatımızdan çıktığı ve bununla birlikte büyük bir belirsizlikle başa çıkmak zorunda olduğumuz böylesi bir dönemde belli bir yeme-içme düzenine bağlı kalmak hem duygusal sebeplerden aşırı yememize engel olabilir, hem de kaybettiğimiz kontrol duygusunu biraz da olsa bize geri verebilir.
Bir uzmana danışın — Tüm bu olumsuz duygular tek başımıza içinden çıkamadığımız bir boyuta geldiğinde psikolojik yardım almakta yarar olduğunu aklımızdan çıkarmamakta fayda var. Bu noktada Türkiye Psikiyatri Derneği'nin "COVID-19 ve Ruh Sağlığı" başlığı altında topladığı öneri ve bilgilendirmelere göz atmak bu noktada iyi bir başlangıç olabilir... (SD/AÖ)