"Eşitsizlik" kavramının ahlaki ve etik bir boyutu vardır. Eşitsizlik gereksiz ve önlenebilir ve aynı zamanda adil olmayan farklılıklar anlamına gelir. Böylece belirli bir durumun eşitsizlik olarak tanımlanabilmesi için, toplumun geri kalan kısmındaki koşullar göz önüne alınarak nedenin incelenmesi ve haksız olarak tanımlanması gerekir. Sağlıkta eşitlik, sağlık için eşit fırsatlar yaratmak ve sağlık farklılıklarını mümkün olan en düşük seviyeye indirmektir.[1]
Eşitsizlik, eşit olmama durumunu ifade etse de doğal hayatta mevcut olan yaş ve cinsiyet gibi unsurlardaki farklılıklar değiştirilemeyen eşitsizlikleri oluşturur. Bunlara farklılıklar demek daha doğru olacaktır.
Marmot'un raporu
Profesör Michael Marmot tarafından 2010 yılında yayımlanan İngiltere'deki sağlık eşitsizliklerine ilişkin rapor “Marmot Review 10 Years On”, sağlıkta eşitsizliklere nelerin yol açtığı ve sağlığı geliştirmek için nelerin gerektiği konusunda bize önemli ipuçları verdi. Her şeyden önemlisi bu rapor İngiltere’de “Sağlık Eşitliği Enstitüsü”nün kurulmasını tetikledi.
“Marmot’un raporu”, yoksulluk, eğitim, istihdam, barınma ve evsizlik ve iklim değişikliği gibi sağlık üzerinde güçlü bir etkiye sahip olan temel faktörlerin sonuçlarını ortaya koyuyor. Ekonomik sıkıntıların uzun vadeli yapısal değişikliklerle yaparak sağlığın sosyal belirleyicileri üzerine olumsuz etkileri olduğunu gösteriyor.
Sağlığın sosyal belirleyicileri olarak adlandırdığımız unsurlar değiştirilebilir eşitsizliklerdir. “Yaşama sağlıklı başlamak, eğitim, ekonomi, işsizlik ve iş güvenliği, istihdam ve çalışma koşulları, gıda güvenliği, bağımlılık, sağlık hizmetlerine erişim, ulaşım, barınma durumu, sosyal dışlanma ve sosyal destek[2]” bu unsurlara örneklerdir.
Bebek ölümleri
Ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösteren birçok sağlık verisi vardır. Bebek ölüm hızı, 5 yaş altı ölüm hızı ve anne ölüm oranı gibi anne ve çocuk sağlığına ait göstergeler, ülkelerin sosyoekonomik ve sağlık eşitsizliklerini en iyi ortaya koyan verilerdir. Yaygın olarak kullanılan sağlık düzeyi göstergesi olan anne ölüm oranları, üst gelir ve alt-orta gelir düzeyinde bulunan ülkeler ve insanlar arasındaki eşitsizliğin en çarpıcı örneği olarak tanımlanmıştır.
Bebek ölümleri, sağlık hizmetlerine erişim, sağlık hizmetlerinin yeterliliği, toplumun sosyoekonomik koşulları ve anne sağlığı gibi çeşitli faktörlerle ilişkili oldukları için bir toplumdaki sağlık düzeyi göstergesi olarak yaygın biçimde kullanılır. Aynı zamanda o ülkedeki ekonomik kalkınma düzeyi ve bunun sağlığa yansımasının da bir göstergesidir. İstatistiklere baktığımızda ülkemizdeki kır-kent, doğu-batı, varsıl yoksul, eğitimli-eğitimsiz arasındaki değiştirilebilir faktörlerden kaynaklanan eşitsizlikleri görmek mümkün.
Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü tarafından 2020 yılında yayımlanan “Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2019 Haber Bülteni”nde yer alan verilerden bebek ölüm hızlarına (bin canlı doğumda meydana gelen bebek ölümü tüm haftalar için) baktığımızda Türkiye’de canlı doğan her 1000 bebekten 9’u ölürken özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde doğan her 1000 bebekten 13,5’inin öldüğünü görüyoruz [3]. Yani Güneydoğu Anadolu’da doğan bebeklerin hayatta kalma şanslarının Türkiye ortalamasına göre yüzde 50 daha az olduğu ortaya çıkıyor. Bu konuda, aynı oranlarda olmasa dahi Orta-Doğu Anadolu ve Kuzey-Doğu Anadolu bölgesinde de eşitsizliklerin olduğu görülüyor.
Anne ölümleri
Yine aynı kaynakta yer alan anne ölüm oranlarına baktığımız zaman Türkiye geneli için 100 bin canlı doğumda 13,1 olan anne ölüm oranının Güney-Doğu Anadolu bölgesinde 18,0, Kuzey-Doğu Anadolu bölgesinde 17,3, Orta-Doğu Anadolu bölgesinde 15,9 olduğu görülüyor [4]. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi Doğu Anadolu bölgesinde yaşanan doğumlarda annelerin ölüm oranı daha yüksek. Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan Sağlık İstatistikleri Yıllığına bakıldığında diğer sağlık verilerinde de eşitsizliklerin devam ettiğini görmek mümkün.
Eşitsizlik her alanda
Covid-19 pandemisi nedeniyle “Hayat Eve Sığar” ve “Evde Kal” projeleri kapsamında lokanta, kahvehane, bar, AVM, dershane, okullar ve bazı işyerleri kapatıldı. Bazı işletmelerde ücretsiz izinler ve esnek çalışma adı altında ücretler yarım ödendi, günlük yevmiye ile çalışanlar iş bulamaz oldu. İnsanlar dışarı çıkamadığı ve evlerine yabancıların girmesini istemedikleri için birçok esnaf iş yapamaz hale geldi. Hatta eve kapanan vatandaşlar tüm alışverişlerini internet üzerinden e-ticaret sitelerinden yaptı ya da hala yapmaya devam ediyor. Hayatını emek gücü ile kazanan ve zaten yoksullukla mücadele eden dezavantajlı gruplar daha da yoksullaştı, geçim sıkıntısı baş gösterdi. Dezavantajlı gruplar hem hastalıkları daha ağır geçiriyor hem de kronik hastalıklara daha çok maruz kalıyor. Toplum ne kadar yoksulsa, sağlıkları da o kadar kötü oluyor. Kısacası pandemi sırasında sosyal, ekonomik ve sağlık eşitsizlikleri derinleşti, yoksulluk ve sosyoekonomik eşitsizlikler arttı. “Eğer tüm toplum için belirlenen ulusal sağlık politikaları hastalık yükünün daha önemli bir kısmını taşıyan, toplumun dezavantajlı gruplarına öncelik vermiyorsa bu politikaların insan sağlığını yükseltmeye yönelik oldukları söylenemez.[5]”
Güvencesiz çalışmadaki artışlar ve düşük ücretli güvensiz çalışma gibi ekonomideki değişiklikler toplumun en yoksul yüzde 10’luk kesimini daha da fazla etkiledi. Yaşanan bölgede yoksulluk ne kadar çoksa, sağlık verilerinin de o kadar kötü olduğu bilinir. Sağlığa ulaşım açısından zengin ve fakir bölgelerde yaşayan insanlar arasındaki kabul edilemez bir eşitsizlik mevcuttur.
Yine pandemi sırasında öğrencilere uzaktan eğitim uygulaması da eşitsizliklerin en çarpıcı örneklerinden birisini oluşturuyor. Ülkemizde internetin olmadığı ya da iyi çekmediği yerleşim merkezleri olduğu ve her evde bilgisayar olmadığı ya da bir adet bilgisayar olduğu artık görünür oldu. Yine televizyon programları ile yapılan eğitimlerde de evde birden fazla öğrenci ve bir adet televizyon bulunması durumunda sorunlar ortaya çıkıyor. Eşitsizlikler eğitim alanında da mevcuttur.
Çözüm mümkün
Sağlıkta eşitsizliklerin tek bir nedeni ve tek bir çözümü yoktur. Bu nedenle, insanların doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı ve çalıştığı koşulları düzenleyen daha geniş faktörlere yönelik önlemler alınmalıdır. Sağlık hizmetlerinin sunumunda kişilerin maruz kaldığı eşitsizlikler görüldükçe insanların hak, hukuk, adalet ve eşitlik kavramlarına olan inançlarını kayboluyor.
Tüm sonuçlar göz önündeyken, iktidarın sağlık eşitsizliklerini azaltmak için açık bir politika geliştirmesi, mevcut tüm çalışmaları birleştirmesi, sağlığı yeniden düzenlemesi, sağlık eşitsizlikleri azaltmak için yeni hedefler belirleyerek bunları kamuoyuyla paylaşması gerekiyor. Sağlığa erişim ve sağlığın sosyal belirleyicileri açısından bölgeler arasındaki dengenin sağlanması, günümüz koşullarını ve ihtiyaçlarını dikkate alan yeni politikaların geliştirilmesi için önce niyet, ardından da irade gerekir.
(NÖ)
[1] https://www.ttb.org.tr/kutuphane/esiktlik_saglik.pdf / alıntı tarihi 4.11.2020
[2] Social Determinants of Health, The Solid Facts, Ed. R. Wilkonson, M. Marmot, WHO, 2003, http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0005/98438/e81384.pdf
[3] https://dosyamerkez.saglik.gov.tr/Eklenti/39024,haber-bulteni-2019pdf.pdf?0,/ alıntı tarihi 4.11.2020
[4] https://dosyamerkez.saglik.gov.tr/Eklenti/39024,haber-bulteni-2019pdf.pdf?0,/ alıntı tarihi 4.11.2020
[5] https://www.ttb.org.tr/kutuphane/esiktlik_saglik.pdf / alıntı tarihi 4.11.2020